Yusuf Alpaslan Özdemir

Yusuf Alpaslan Özdemir

Muhafazakâr Edebiyat Kanonu’ndan başka her şey

Muhafazakâr Edebiyat Kanonu’ndan başka her şey

İnsan istediğini düşünmekte ve savunmakta özgürdür. Fakat bu özgürlüğün sınır noktası başkasının düşüncelerine, inançlarına, kutsallarına ve beğenilerine de saygılı olmaktır. Siz beğeniyor yahut beğenmiyorsunuz diye bir başkasının düşüncecilerine, yapıp ettiklerine hakaret edemezsiniz; bunun neticesinde de size saygı duyulmasını bekleyemezsiniz doğal olarak.

Özellikle 1950’lerden sonra bizde bu ilke ihlâl edildi, tam mânâsıyla bir kamplaşma başladı. Her ne kadar sağ kesim çoğunlukla, siyasî olarak iktidarda ise de kültür adına sol kültürün iktidarına şahitlik ettik, daha doğrusu hegomanyasına. Bu durum günümüzde de sürüyor: Sol/sekülerlerin yapıp ettikleri, yazdıkları çizdikleri son derece kıymetli ve anlamlı, sağ kesimin ortaya koyduğu metinler ve düşünceler ise geri kalmış, yobaz.

Alfa’dan çıkan, akademisyen Tuğba Çelik imzalı ‘Muhafazakâr Edebiyat Kanonu’ adlı kitap bu hâllerin/durumların şimdilik son numunesi. Ocak ayında çıkan kitap birazdan bahsedeceğim hususiyetleri nedeniyle midir nedir yeterince konuşulmadı. Halbuki tekrarın tekrarı olsa da, karşı tarafı zerre miskal düşünmeye ve değişmeye sevk etmese de Çelik’in hücumları, üniversite öncesi eğitim/öğretimi kullanarak kendi ideolojisinin dayatma ve tahakküm kurma çabasına esaslı reddiyeler dillendirilmesi gerekirdi, belki yazılacaktır. Sessizlik karşısında daha da cesaretlenen sol/seküler çevrenin figürleri artık gizli, çekingen değiller. Yukarıda yazdığım gibi herkes istediğine inanmakta, istediğini sevmekte özgürdür, dünyalarına ters düşüncelere saygılı olmak koşuluyla. Dindarları sevmeyebilirsin, İslâmî olanı değil seküler olanı tercih edebilirsin, başka milletleri kendi vatanından daha çok sevebilirsin, halkının adet, gelenek ve göreneklerinden nefret edebilirsin ve bunları kendi içinde ve çevrende hor görerek rahatlayabilirsin; lâkin benim katımda arızalı olan bu düşünceleri dayatamazsın, kendin gibi düşünmeyenleri aşağılayamazsın.

Çok yönlü olması, disiplinler arası çalışması zaruri olan bir akademisyenin tek kanaldan beslenen okumalarla, saplantılı düşüncelerle kendi ideolojisini ve değerlerini bayraklaştırırken, dikte ederken ve dayatırken, fikrine uymayan herkese deli gömleği giydirip, çağa ayak uyduramama ve gericilikle yaftalaması son derce yanlı ve yanlış bir tutumdur.

whatsapp-image-2024-03-03-at-09-27-32-1.jpeg

Edebiyatı merkeze aldığını iddia eden bir kitapta cinsiyetçilik, feminizm gibi konularda bıkkınlık veren tekrarlar, baskıcı bir dil kullanmak, dilde yapılan köklü değişiklikleri tek pencereden ele almak, kendi yazar ve şairlerini kusursuz ve muhteşem gösterirken, milletin büyük çoğunluğunun kalbinde yer etmiş değerleri aşağılamak, pek çok gerçeği gizlemek, konuyu işine göre alâkasız yerlere çekmek nasıl bir hakkaniyetliğe/adalete sığar?

‘Muhafazakâr Edebiyat Kanonu’ ile okurun ne(ler)ye maruz bırakılacağı kitabın kapağından itibaren belli olmaya başlıyor. Büyük Türk şiirinin büyük Türk şairi Yahya Kemal Beyatlı’nın farklı hallerdeki onca fotoğrafından tek tipte ikisi tercih edilmiş kapakta: Golf oynayan Batılı, uygar(!) Yahya Kemal. Kitabın arka kapak yazısı da adeta birazdan kopacak fırtınanın habercisi…

‘Muhafazakâr Edebiyat Kanonu’nun çıkış noktası ve lansman fikri her ne kadar ortaöğretimde edebiyat öğretiminin muhafazakâr ağırlıklı oluşu ise de bu tercihin yön değiştirmeden müteşekkil olduğu anlaşılıyor, önsözden itibaren. Lise eğitimindeki durumu, milli değerlerden uzak müfredatı, ki yeni bir milli bir eğitim müfredatının yürürlüğe girmesi an meselesi, bilmiyormuşuz, lise öğrencilerinin hâl-i pür melâlini görrmüyormuşuz ve üniversitede nerelere savrulduklarını yaşamıyormuşuz gibi Tuğba Çelik faturayı yanlış kanallara kesiyor, hedef şaşırtıyor, gerçekleri gizliyor. Oysa ki, hakikati bilmemesi imkân dahilinde değil. Yok eğer yazdıklarında sahici ise ideolojik bir bakışa, saplantıya gömülü kaldığını tereddüt etmeden iddia edebiliriz.

Çelik’e göre; “Türkiye Cumhuriyeti’nin emekleme yıllarında edebiyat ders kitaplarında Atatürk devrimlerinden yana sanatçıların eserlerine yer açılırken, 1950’lerden sonra Osmanlı kültürüne özlem duyan ve giderek muhafazakâr yazarların metinleri seçilir olmuş.” Önsözdeki şu cümle daha da mühim/vahim; “Lisede ve üniversitedeki edebiyat eğitiminde seküler değerlere bağlı ya da sol eğilimli sanatçılar sürgün edilmiş durumdadır.” Kitabı okurken bu seküler özlemin nelere dayandığını anlıyoruz. Bu durumun en önemli aktörlerinden cinsiyetçilik (kişinin kendisinin yahut çevresindekilerin cinsel tercihleri kendine kalmıştır, gaylik, lezbiyenlik, trans vd. görmek ve/ya yaşamak istiyorsa bunu topluma dayatamaz, kendi ne yaparsa yapsın, yapmayanları da gericilikle ve saygısızlıkla itham edemez) dindarlığa ve Osmanlıya düşmanlık vs. Tuğba Çelik odağa aldığı yedi ismi de daha çok Osmanlıya, geçmişe bağlılıkla puanlandırıyor.

whatsapp-image-2024-03-03-at-09-27-32.jpeg

Çok övdüğü Dil Devrimi(!)nin tutmayan kelimelerini ve zihniyetini kitabına cömertçe saçan, sevgili Kaan Eminoğlu’nun kulakları çınlasın, Türkçe/Türkiye Edebiyatının ateşli bir savunucusu olarak gerekli gereksiz kitabın her yerinde bu kavramları okurun gözüne sokan, ‘Türk Edebiyatı’ demekten imtina eden Tuğba Çelik soruyor: Edebiyat derslerinde modern Türkçenin en büyük şairinin Yahya Kemal olduğu neden söylenir? Kendi vatanına ve aşkı Rusya’ya bakışı herkesin malûmu olan Nâzım, öz ablasına aşkını övünerek şiirlerine taşıyan, Atatürküekber diyen, ya da Allah’ın özgürlüğü kısıtladığını(haşa) söyleyen şairler, içkiyi ve sınırsız cinselliği uygarlaşmanın temel amillerinden sayan kurgucular dururken Yahya Kemal, Sezai Karakoç, İsmet Özel, Peyami Safa da kim oluyor?(!) Çelik bu konuda yalnız değil, kendinden başkasını görmeme hâli bu zihniyetin temel karakteri, bunun misallerine girersek konu uzar, geçelim…

Tuğba Çelik faturayı özellikle yedi kişiye kesiyor demiştim: Yahya Kemal, Mehmet Akif Ersoy, Necip Fazıl, Tanpınar, Haşim, Peyami Safa ve Namık Kemal. Başta Kaplan hocanın yadigârlarından İnci Enginün olmak üzere Turgay Anar’dan, Beşir Ayvazoğlu’na çıkışmadığı sağ/mütedeyyin kalem yok.

Bu yazıyı bir girizgâh kabul edelim lütfen; nisan ayında bir dergimizde yayınlayacağım ve kitabın içine etraflıca nüfuz edeceğim makaleye bir mukaddime olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yusuf Alpaslan Özdemir Arşivi
SON YAZILAR