Yusuf Alpaslan Özdemir

Yusuf Alpaslan Özdemir

Osman Özbahçe şiiri ve eleştirisine giriş

Nitelikli edebiyat dergilerimizden Aşkar’ın yeni çıkan sayısında Büyük Türk Şiirine katkılarını sürdüren, en özgün ve disiplinli şair-eleştirmenlerimizden Osman Özbahçe hakkında ufuk açıcı üç yazı yer alıyor. Bu yazılardan birinde ben de Özbahçe’nin şiir ve eleştirmenliğini anlama yolunda bir giriş denemesi kaleme aldım.

whatsapp-image-2025-10-14-at-11-41-02-1.jpegOsman Özbahçe, Türk şiirinin en özgün ve disiplinli şair-eleştirmenlerinden biridir. Şiirleri, eleştirileri ve poetik duruşuyla hem modern Türk şiirine damga vurmuş, hem de okuru ve şairi "sahici" olmaya davet etmiştir. Onun şiir anlayışının merkezinde "sahicilik" kavramı vardır; "Şiir ya sahicidir ya silinip gider." Buradaki sahicilik, şiirin hem biçimsel hem de içerik olarak tutarlı, derin ve insana dokunan bir gerçekliğe dayanması demektir. Şiir kolaycılığa, klişelere veya popüler eğilimlere teslim olmamalıdır.

Türk şiirinde esaslı etkiler bırakan ve bunu devam ettiren Özbahçe’nin; “Ben bizden önceki kuşaktan, 80 kuşağından öğrenmedim şiiri. Zarifoğlu ve Özel’den öğrendim. Ortamdaki şiire karşı çıktığım için Görevimiz Tehlike” sözü, İkinci Yeni’yi miras kabul ettiğini ve yeniden kurma çabasında olduğunu gösterir.

Şiirlerinde Batı modernizminin unsurlarını İkinci Yeni geleneğiyle harmanlayan Özbahçe bir yandan modern yapı, çağrışımlar, soyut–somut karşıtlıkları ele alır, öte yandan çocukluk ve insan haysiyeti gibi temaları ortaya çıkarır.

İkinci Yeninin Doğuşu'nda akım algısını tartışan Osman Özbahçe, akım ortama yerleştikten sonra 1950'li yılların ikinci yarısında yaşanan İkinci Yeni tartışmalarını incelediği İkinci Yeni Tartışması'nda ise konuyu tamamlayan folklor tartışmasını ve günümüze dek süren İkinci Yeni tartışmalarının gerçek nedenlerini yorumlar; “İkinci Yeni, Türk şiirinde kopuş niteliğinde bir devrimdir. Yeni bir şiir anlayışından ziyade, âdeta yeni bir tür biçiminde şiiri yeniden inşa etmiştir. Doğuş yıllarında Sezai Karakoç ve Cemal Süreya dışında bütün şairlerin karşı çıktığı akım kısa bir süre içinde şiirin ölçüsü hâline gelmiştir. Akım kabul edildikten sonra ilk başlarda akıma karşı çıkanlar bu sefer akım başlatma / öncülük etme yarışına çıkmış, akım kapanın elinde kalmıştır.”

Özbahçe akımcı, kanoncu veya poetika peşinde değildir; “kavrama takıntısı”yla hareket eder. Ona göre şiirin türü değil, şairin kavrama seviyesi, şiirin kalıcılığını belirler.

Şiirin biçiminin ötesine geçip özüne dokunan Özbahçe, modern şiirin “yeni kavramlara” ihtiyacına vurgu yapar: “Şiir size nasıl yazılacağını söyler” yaklaşımı, şiirin toplumsal ve tarihsel bir edim olduğunu kabul eder.

‘Dogma’ öncesi ve sonrası

Osman Özbahçe’nin şiir serüvenini anlamanın en sağlam yolu "Dogma" öncesi ve sonrasına bakmak, eleştirel bakışına ve şiirdeki temel meselelerine odaklanmaktır.

Osman Özbahçe, Uzun Yürekli Nehir’de genç ve duygusaldır; Kral’da şehirli, karanlık ve Türkiye Kitabı’nda kişisel olanı ulusal belleğe bağlar. Yani; uzun nefesli dizelerle anlatıcı hissi, bazen bir hikâye anlatır, okurken “bir yerde dolaştırıyor” hissi verir; sokağı, bir anıyı, bir kişiyi gösterir. Toplum, tarih, aidiyet, insan haysiyetine, daha büyük şeylere meselâ ülke, hafıza, geleneğe bakar.

Peki Dogma’da ne yapmaya çalıştı Osman Özbahçe? Ben ilk okuduğumda neredeyse hiçbir şey anlayamamıştım ‘Dogma’dan. Cümleleri “bırakıveriyordum” resmen; cümle yok, neyin ne olduğunu anlayamadan başka bir safhaya geçmiş şiir: Ne oluyor yahu, ne diyor, ne anlatmaya çalışıyor bu şiir dedim okurken hep.

Bu böyle olmayacak, çok çalışmam lâzım çok dedim ve işe koyuldum.

Neler yaptım?

Önce kısa bir ısınma: Özbahçe’den uzun nefesli eski bir şiir (meselâ ‘Uzun Yürekli Nehir’den) okudum, rahatladım. Sonra Dogma’yı okudum; her mısrada durarak, cümle yarıda kesilirse nefes verip tekrar okudum ve kendime sordum: “Bu neden yarıda? Hangi klişeye vurgu yapıyor?” Tekrar eden her kelimenin altında çizdim ve bu, şairin dikkat çekmek istediği kelime olabilir diye düşündüm.

‘Dil Çöktü’ye geçtim: Burada “dilin neden işe yaramadığı” üzerine düşündüm ve sordum yine kendime: Hangi sözler boş geldi ve neden?

Kalbinden Uzaklaş’ı okudum: Bu daha içe dönük: “Bu şiir bana ne hatırlatıyor? Kalbime ne soruyorum?”

Sesli okuduğumda Özbahçe’nin kısa, kırık dizeleri sesli okumakla daha iyi anlaşıldı, duraklar ve kopuşlar ortaya çıktı.

O zaman hasıla toplamını dilim döndüğünce daha somut kelimelere dökeyim.

“Dogma” kelimesi sözlükte; sabit inanç, sorgulanmayan fikir karşılığına denk gelir. Özbahçe ise bunun tam tersini yapar kitabında; sabit, hazır, tekrarlanan sözleri, klişeleri çiğner. Bunu nasıl yaptı? Cümleleri kısalttı, sözleri yarıda bıraktı, bekleneni bozan bir dil kullandı; böylece kafamdaki hazır cümleler sarsıldı. Böylece çok kolay inandığımız şeyleri (sloganlar, gösteriş, hazır yargılar) açığa çıkardı ve “bunlar gerçek değil, içi boş” diye uyardı. Okur nezdinde bu tutum genelde “tam kapanmayan” cümleler, ani duruşlar, ironi hissi şeklinde karşılık bulur; okurdan belli bir altyapı, bilgi birikimi ister şair. Bu yüzden Özbahçe okuru sürekli çalışmalı, kendini geliştirmelidir.

Yani sevgili okur; “Dogma”daki şiirler beni kalabalık bir panayıra götürdü, hengâmede bunaldım, kaçmak istedim, etrafta afişler gördüm; tıpkı dünya gibiydi, bomboş, bunu gösterdi bana; yırttım attım.

Etkili ve cesur bir hamledir ‘Dogma’; dedim ya, herkesin kolayca sevip benimseyeceği türden bir kitap değil: Dilde sert bir değişim başlattı, öte yandan hazır cümleleri zedeleyerek okuru uyardı.

Sonra… Dil, usta her şair gibi Özbahçe için de önemli bir meseledir. Dil yoksa hiçbir şey yoktur. Gelinen noktada “dilin çöktüğünü” söyler şair, “Dil Çöktü”; yani toplumda konuşulan sözlerin artık içi dolu değil, dilin kendisi bozuldu der. Şiirler yine kısa cümleler, ani duruşlarla örülüdür, duygudan çok dilin hâli ön plândadır.

Kalbinden Uzaklaş’a geldiğimizde ise bir adım daha içe bakar şair; artık mesele “dilin bozukluğu” değil “insanın içindeki hal” -duygunun, vicdanın, kalbin durumunun geldiği yerdir asıl mesele. Yine sert bir söyleyiş var ama artık hedef daha kişisel.

Toplumsal dilin çözülüşü, anlamsızlaşan sözler, keskin ve kısa imgelerle yüklü bir şiirle karşı karşıyayızdır:

"Artık kimse 'ölüm' demiyor,
'stratejik geri çekilme' diyor.
Kanı sildiler kelimelerden,
şimdi bütün cümleler
plastik."

Burada Özbahçe; dilin içinin boşaltılmasına, misal, "ölüm" yerine politik jargon kullanarak sert bir eleştiride bulunuyor. Kısa, vurucu dizeler ve toplumsal bir yaraya işaret bu ve "Plastik" metaforuyla sahte, yapay iletişimi damgalıyor.

Şimdi de içe dönük, vicdan ve duygu yıkımını konu alan, kişisel olanla hesaplaşmaya giren "Kalbinden Uzaklaş"tan bir parça:

"Bir ses duydum: 'Kendini öldür!' dedi.
Ben de çıktım aynanın karşısına,
bıçak tuttum göğsüme.
Ayna kanadı.
Ben hâlâ ayaktayım."

Burada; dışsal dil eleştirisinden içsel bir yıkıma (intihar düşüncesi, ayna metaforu) geçiş hemen fark ediliyor: Vicdanın sesiyle yüzleşme ve "kalbin uzaklaşması"nın somut imgesi, sert ama iç burkucu bir lirizm; kişisel çöküşün şiirsel kaydı sözkonusudur.

Yani Özbahçe Dil Çöktü’de "plastik cümleler ile dilin yozlaşmasını gündemleştirirken, Kalbinden Uzaklaş’ta "Ayna kanadı" diyerek bireyin kendine yabancılaşmasını anlatıyor.

Her iki şiir de Osman Özbahçe'nin keskin, minimalist üslubunu taşır, ancak biri dilin, diğeri benliğin çürüyüşünü anlatır. Bu örnekler, onun poetikasının "dış"tan "iç"e nasıl evrildiğini göstermeye kâfidir.

Özbahçe Türk şiirinde dili ve söyleyişi disipline etmeye çalışıyor ki; bu, şiirin “ciddiyet” kazanması anlamında bir sınavdır. Eğer şiire gerçekten meraklı bir okursa, onun kitapları “okur eğiten” kitaplardır: Kolay zevk vermez ama zihni ve duygu gözünü açar.

Türk şiirinin temel sorunu

Eleştiriyi şiirin ayrılmaz bir parçası gören Osman Özbahçe’ye göre eleştiri; şiirin nasıl okunacağını öğretir; yeter ki okur, pasif değil, aktif olsun. Ona göre eleştiri de şiir gibi toplumsal bir eylemdir.

Türk şiirinin temel sorunu da eleştiridir Osman Özbahçe’ye göre; “edebiyat eleştirisi ne yazık ki tanıtım yazılarının sınırlarını aşamamaktadır. Biz bir yönüyle derleyip toparlayıcı bir yaklaşımı benimsemeliyiz. Gerçek durumu bütün açıklığıyla ortaya koymayı amaçlamalıyız. Fakat bunu yaparken literatürü birebir tekrarlayan ezberci bir anlayışın dışına çıkmalıyız. Söz konusu şaire / şiire ilişkin yorumları, o güne değin verilmiş kararları test edebilme, doğruluğunu ölçebilme kararlılığından vazgeçmemeliyiz. Şiirin tazeliğini koruyabilme şartı budur. Gelenek içinde ileri bir aşama diyebileceğimiz adımları atmanın da yıkıp yeniden kurmanın şartı da geçmişi bugünün ölçüleriyle değerlendirmektir. Bu bağlantıyı kuran şiir her zaman içinde bulunduğu zamanın şiiridir.”

Modern Şiirimizin Kökleri yenilik perspektifiyle Türk şiirini yorumlayan bir kitap, eleştirel bir gözle geçmişi ve günümüzü yeniden değerlendirmeyi öneren bir yaklaşımdır. Türk şiirinin yenileşme aşamalarında, dönüşüm noktalarında öne çıkan şairleri yeni bir bakış açısıyla değerlendirmeyi amaçlar. Tanzimat'tan İkinci Yeniye kadar geçen dönemi birinci aşama, İkinci Yeniyi ikinci aşama, İkinci Yeni sonrası ve günümüz şiirini üçüncü aşama kabul ederek yazdıkları şiirle Türk şiirinin ana damarını oluşturan şairleri incelemeyi önceleyen bir çalışmanın ilk adımıdır. Bu çerçevede Modern Şiirimizin Kökleri'nde Necip Fazıl, Nâzım Hikmet, Behçet Necatigil, Orhan Veli, Turgut Uyar ve İsmet Özel'in şiirleri incelenmektedir.

Osman Özbahçe modern şiirimizin temellenişi, yaşadığı değişim ve dönüşümler ışığında süreçleri işleyen yazılarını ise ‘Analiz’ de topladı.

Şiirde yeniliğin bir yıkım projesi olmadığını, sürekli yıkım fikrinin aksine şiirin ancak yenilikle yaşayabildiğini savunan Özbahçe'nin ‘Analiz’inde neredeyse her yazının konusu yeniliktir. Yenilik fikri üzerinde yoğunlaşan yazılar manifestolardan akım yaratma çabalarına, şiirde millet bağından tabulara, edebiyat ortamımıza, teknolojinin şiirle ilişkisine varıncaya kadar geniş bir yelpaze sunuyor.

Günümüz şiirini “sağlam şiir” perspektifiyle değerlendiren yazılarda esas alınan ölçütler; şiirimizin, edebiyat ortamımızın, edebiyat dergilerimizin temel sorunlarına yoğunlaşan yazılar ise ‘Sağlam Şiir'e bir araya getirildi: “Şiir eleştirisinin görevi sağlam şiirin yolunu açmaktır. Sağlam şiiri gölgeleyen ortamlar bazen onun gün ışığına çıkmasını zorlaştırır. Eleştiri hem böyle ortamlara karşı durur hem de şiire özgüven aşılar. ‘Sağlam Şiir’ bu yolda atılmış bir adımdır.”

Edebiyatın metalaşmasına karşı adeta bir manifesto olan Edebiyatsız Edebiyat’ta günümüz edebiyatında asıl sorunun Edebiyatsız Edebiyat yapmak olduğu vurgulanır: “Edebiyatsız Edebiyatın en önemli nedeni klişe. Şiir yazmak da, hikâye yazmak da günümüzde kolaylaştı. Çok az sanatçı bu kolaylığı kırmanın yollarını arıyor. Genel yaklaşım düz anlatım temelinde metin üretiyor. Şiir de, hikâye de yaratıcılıktan uzak, derinlikten yoksun. Klişe egemen söylem. Günümüz sanatçısı egemen söylemden kopmak yerine bütünleşme çabasında. Oysa bütün klişeler gerçek hayat ve gerçek insan bağını koparır. Edebiyat hayattan koptukça klişeleşir. Klişe, edebiyatın durma noktası, donuklaşma göstergesidir. Klişenin karşısında sanat ve sanatçı yaratıcılık ve zekâ temelinde yükselir. Sanat, şiirde sanat göstergesi değildir. Fakat sanatsız şiir de şiir değildir. Bu paradoksu çözen Edebiyatsız Edebiyatın yoluna girer. Edebiyat sanatsal göstergedir. Günümüz edebiyatı sanatsız. Edebiyatsız Edebiyat süslü dile, sanat akrobasisine, yapay dünya tasavvurlarına karşı çıkmaktır. Aynı ölçüde sanat vurgusudur. Ne yazık ki Edebiyatsız Edebiyat ortamında sanatsal üretime koşut eleştiri de edebiyatı edebiyat olarak yorumlayamamaktadır. Edebiyatı edebiyat olarak yorumlamak. Eleştirinin amacı da, işlevi de budur.”

“Çevrimdışı”, “Edebiyatsız Edebiyat”ın eleştirisidir, sistemden çıkma önerisidir. Bu öneri, edebiyatı, vitrin üstünlüğüyle konuşan plâstik eleştirmenlere, klişe ürünü yüzeysel değerlendirmelere bırakma değildir. Günümüz edebiyatını kaplayan “Edebiyatsız Edebiyat”, gerçek edebiyatı iptal davasıdır. Edebiyat dergilerinde sağlam şiirin önemi gittikçe azalmaktadır. Standardı bozan şiir çevrimdışı yapılmaktadır. Çevrimdışı çirkin ördek sendromu değildir. Edebiyatın ortamı edebiyattır. Ortam sağlam şairdir. Sistemi kuran da, yıkan da şairdir. Şiire başkasının gücü yetmez. Sorun: ortadaki sistemin edebiyatın içini boşaltmasıdır. Standardı aşanın cezalandırılmasıdır.

“Çevrimdışı” ve diğer Osman Özbahçe kitapları gerçek edebiyata çağrıdır. “Çevrimdışı” Edebiyat işin özünü, sağlamını, gerçeğini aramak ve savunmaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yusuf Alpaslan Özdemir Arşivi

Şehir ve belirsiz duvarları

13 Temmuz 2025 Pazar 15:19

Fânusun içinden okyânusa bakmak

23 Haziran 2025 Pazartesi 10:58

Gençleri yoldan çıkarmak (!)

26 Mayıs 2025 Pazartesi 10:51