Yusuf Alpaslan Özdemir
Şehir efsaneleri ve boş lakırdılarla mücadele yordamı
II. Abdülhamid Osmanlı tarihinin en çok tartışılan padişahlarındandır; şahsiyetinde öne çıkan belirgin özelliklerden biri “ihtiyat” ile “evham” arasındaki ince çizgi”dir. Tahta çıktığında (1876) Osmanlı Balkanlardaki isyanlarla, Rusya tehdidiyle ve içeride çöken mali düzenle yüz yüzeydi. Bu ağır şartlar Abdülhamid’in yönetim tarzını belirledi: merkeziyetçilik, sıkı denetim, gözetim ve sansür.

Abdülhamid sürekli bir darbe girişiminden, suikasttan ve tahtın elinden alınmasından kaygı duyardı. Bu kaygıların temelsiz olduğu söylenemez; 1876’da Sultan Abdülaziz tahttan indirilip kısa süre sonra şüpheli şekilde ölürken, V. Murad ise akıl sağlığı gerekçesiyle birkaç ayda tahttan çekilmişti. Yani sarayda suikast, entrika ve darbe ihtimali gerçekten canlıydı. Yıldız Sarayı’na kapanması, Dolmabahçe’den taşınması, özel jurnalcilerden adeta bir ordu kurması da bu evhamın göstergeleridir. Yıldız Sarayı’nı adeta bir kale gibi düzenlemiş, dış dünya ile bağlantılarını sınırlamıştı.
Gazetelerde en küçük muhalif yazı dahi sansürden geçerdi. Örneğin Namık Kemal’in “Vatan Yahut Silistre” oyunu gençleri coşturduğu için yasaklanmış, Namık Kemal sürgüne gönderilmişti. “Hürriyet”, “vatan”, “millet” gibi kavramlar devletin parçalanma korkusuyla ilişkilendirildiği için basında kullanılmaları ciddi biçimde kısıtlandı.
Gazeteler, Abdülhamid’in hoşuna gitmeyecek imalar içerdiğinde hemen kapatılır, sahipleri sürgün edilir veya derhal soruşturma açılırdı.
Yabancı dillerde yayımlanan romanlarda bile Osmanlı’yı çağrıştıran kelimeler yasaklanabiliyordu. Öğrencilerin ellerinde siyasi içerikli kitap bulundurması tehlikeli görülüyordu; kimi zaman Batı klâsiklerinin bazı bölümleri bile çıkarılarak okutuluyordu.
Devlet içinde geniş bir hafiye (gizli polis) teşkilatı kurulmuştu. Hemen herkesin birbirini jurnal etmesi, yani ihbar etmesi olağan hale gelmişti. Bu durum halk arasında güvensizlik yaratmış, Abdülhamid dönemine gölge düşüren bir unsur olmuştur. Bir memur, bir gazeteci ya da sıradan bir vatandaş padişah aleyhine söz söylediği şüphesiyle jurnal edilirse, sürgün ya da hapis cezası alabiliyordu.
Mizah dergileri çok sık kapatılırdı; özellikle Hayal, Diyojen gibi dergiler defalarca yasaklandı.
Ahmed Mithat Efendi’nin yazdığı bir fen makalesinde; “dinamik hesaplar” ifadesinden ‘dinamit’i kastettiğinin düşünülmesinden hapse atılması, burnunun ima edildiğinin düşünülmesinden coğrafya kitapları ve haritalardan ‘burun’ kelimelerinin kaldırılarak yerine başka kelimeler kullanılması, gazete sahibi veya ortaklarının genç ve yüksek okulu mezunu olmalarının şüpheyle karşılandığı, bu yüzden gazete ve dergi çıkaracak bazı genç yazarların babalarının üzerinden buna muvaffak oldukları… ve daha pek çok enstantane aktarabiliriz.
1905’te Ermeni Taşnak örgütü Abdülhamid’e karşı Yıldız Camii çıkışında bir suikast girişiminde bulunmuştur. Bu da onun evhamını doğrulayan bir olay olmuş, sansür ve baskıyı daha da artırmasına yol açmıştır.
II. Abdülhamid dönemi baskı ve sansüründen şikâyet eden şair ve yazarlar, 2. Meşrutiyet’in ilânıyla sosyal ve kültürel hayata hürriyet geleceğini düşünürler, mümkün mü? İttihat ve Terakki Partisi, padişahı aratmayacak bir tutum takınır, emrinde ve yanında olan gazeteler bunların siyaseti çerçevesinde yayın yaparlar. Hatta bu dönemde bazı gazeteciler hapse veya sürgüne gönderilir, bazıları da öldürülür.
Zekeriya Sertel, Mustafa Kemal’in son dönemlerinde basına doğrudan bir sansür olmasa da manevi bir baskının hakim olduğunu yazmıştır. İlk cumhurbaşkanının, zayıf noktalarını ve zihniyetlerini titizlikle araştırdığı ve iyi bildiği bazı gazetecileri köşke çağırdığını, azarladığını pek çok hatıra kitabı aktarır. İsmet İnönü ‘tek millet, tek parti, tek şef’ şiarına uygun olarak gazetecilere her daim direktifler ilettirir; Mustafa Kemal sevgisi, hükümet eleştirileri, dini içerikler, sol eğilimde olmak İnönü’nün gazabına neden olan belli başlı temalardı.
Sabahattin Ali ve Aziz Nesin’in Marko Paşa’sında‘Topunuzun Köküne Kibrit Suyu’ başlıklı makalesinden dolayı Sabahattin Ali üç yıl yatar.
Buraya kadar sansürün bizdeki serencâmını yazmaya neden gerek duyduğuma gelince, izah edeyim.
“Yâdında mı O Günler?” ile Ali Şükrü Çoruk Hocanın yayına hazırladığı Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey’in “Eski Zamanlarda İstanbul Hayatı” bugünlerde hep başucumda.
Düşünme hayatımın belki de en mühim dönüm noktaları sayabileceğim Abdülhamid’in ‘ne’liği ile Osmanlı’nın yıkılışı hususlarındaki bakış açımı ciddi anlamda değiştiren, doğru sandığım pek çok yanlışa slogancı halk zihniyeti numunesi hükümlerle ulaşma yanlışlarımı idrak ettim.
Gerçekten “bilgi”, Peygamber Efendimizin takvaya dair hadisi ve dinimizin temel yaşam öğütleri müstesna, insanlar arasındaki farkın ve üstünlüğün şahikası. Her şeyi bilenlerin aslında bilmedikleri hakkındaki sloganlarına, lakırdılarına ve dahi holiganlıklarına kanmamak, ilmin en büyük düşmanı dogmalara esir olmamak için farklı bakış açılarına dair okumalar yapmak ve akıl yoluyla senteze ulaşmak, tüm bu çabayı belli üsûl ilkelerine bağlı kalarak ifa etmek mutlak hakikattir.
Kimse babamızın oğlu değil, dayatılanlar Kuran ayeti değil; ‘post’zırvalıklarına, trend saçmalıklarına, ideolojik misyonerliklere göz dahi kırpmadan okumak ve Allah’ın insanlara en büyük nimeti akıl yoluyla duyduğumuz/öğrendiğimiz şeylere atlamadan şüpheyla yaklaşmak ve çok yönlü araştırmak hayatımızı aydınlatacaktır.
“İyi güzel hoş da bu hatıralardan, anı kitaplarından hep siyasi ve edebi bilgiler mi edineceğiz, halkın sosyal hayatı, eğlenme kültürü nelerden ibaret?” diye düşünenlere cevap vererek yazımı nihayete erdireyim.
Son zamanlarda okuduğum anı/hatıra kitaplarında düşüncede modernleşme haricindeki uygarlaşmanın (!) laçka misallerini bu meselede görüyoruz. Edebiyatçı mahfillerinden, kahvehanelerinden bahsettiğimi sanmayın. Halkın, zenginlerin ve yönetici kesimlerden bazılarının eğlenme, dans, giyim kuşam, ilişki ve yeme içme ritüelleri, taklitçilikleri, sonradan görmelikleri yazı boyunca kontrol etmeye gayret ettiğim sakinliği yerle yeksan edecek; hiç girmeyeyim o yüzden halkın eğlence hayatı mevzuuna!..
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.