Kırık aynalar

Devrim, üniversitenin taşralı kalabalığında tanıştığı o oğlana ailesinin tüm itirazlarına rağmen bağlanmıştı. Oğlan işsizdi, güçsüzdü, ama gözlerinin içindeki o hoyrat parıltı, hayatın sıkıcılığına meydan okuyan bir asi gibi gelmişti ona. “Sevgiyle kurtarırım,” demişti kendine; “Benim ellerimde adam olur.” Ne var ki kurtarmak istediği ellerin içinde gizli şırıngalar, uyuşturucunun kırık şişeleri vardı.

whatsapp-image-2025-08-26-at-12-11-54.jpeg

Evliliğin ilk günleri daha bir haftasını doldurmadan, kavga sesleriyle, kapı çarpıntılarıyla, bazen de sessiz korkularla örülmüştü. Devrim bir sabah banyoda bulmuştu kocasını, baygın. Sonrası hastane koridorları, tedavi merkezleri, umut kırıntılarıyla dolu günler… Ve dayaklar. Yumruklar, hakaretler, gözyaşına karışan çığlıklar. Yine de onlardan bir kız çocuğu dünyaya gelmişti: hayata tutunmak için sebep, ama aynı zamanda zincir.

Yıllar geçtikçe Devrim’in yüzüne bir yorgunluk yerleşti. Çabalamaktan, kurtarmaktan, denemekten yorulmuştu. Sonunda boşandı. Geride borçlar, alacaklıların kapıda bıraktığı gölgeler, bir de annesinin gözlerindeki kırık gurur kalmıştı.

Boşanmanın ardından Devrim kendine yeni bir kimlik uydurdu. Çalışkan, yoğun, ayakları yere basan bir kadın görünümü… Oysa içi darmadağın, aklı hâlâ eski kocasının küfürlerinde, ellerinde, bağımlılığın karanlığındaydı. Kendiyle barışamıyordu. Ne geçmişi unutabiliyor, ne geleceği doğru kurabiliyordu.

whatsapp-image-2025-08-26-at-12-11-53.jpeg

Kendini bazen evli adamların kollarında buldu. Onların vaatlerinde, hediyelerinde, ilgi kırıntılarında bir anlık unutuş vardı. Çaresizlikle harmanlanmış bir yakınlık… Sonra yine yalnızlık. Devrim’in yüzüne her seferinde yeni bir maske ekleniyor, içindeki boşluk ise büyüyordu.

KPSS’ye hazırlık kursuna yazıldığında, tek niyeti çıkışsız hayatına bir kapı aralamaktı. Orada tanıştı Tarih öğretmeniyle. Orta yaşının dinginliğini taşıyan, bilgili, görgülü, sakin bir adamdı. Öğrenciler arasında fark edilmeyen ayrıntıları görürdü; Devrim’in göz altındaki morluğu, kalemin kenarına düşen tereddüdü, derslerdeki dalgınlığı.

Ona değer veriyor, sorularını sabırla yanıtlıyor, teneffüslerde halini hatırını soruyordu. Bu özen Devrim’in unuttuğu bir duyguyu hatırlattı: önemsenmek. Ama onun içinde bir tereddüt vardı. Aralarındaki yaş farkı, kendi darmadağınıklığı, adamın ciddiyeti… “Son çare” diyordu içinden; “ama belki de tek gerçek şans.”

Öğretmen bazen göz göze geldiklerinde bakışını uzun tutuyordu. Sözleriyle değil, sessizlikleriyle yaklaşmaya çalışıyordu. Devrim ise kararsızdı: bir yandan “kurtarıcı” olabilecek tek insandı, öte yandan arkasında eski eşinin gölgesi, evli erkeklerle yaşadığı boş yakınlıkların anıları vardı.

Bir akşam, kurs çıkışı yağmur altında kalakaldılar. Öğretmen şemsiyesini uzattı. Devrim, yıllardır hissetmediği bir güveni duydu. Yine de hemen kabul edemedi. O an, içinden geçen şey şu oldu: “Beni aldatmayacak tek erkek bu olabilir. Ama aynı zamanda benden arzu da bekliyor. Kabul eder miyim? Etmeliyim mi?”

Yağmurun kokusu, sokak lambalarının gölgesi, ikisini de daha yakına çağırıyordu. Devrim bu kez kaçmadı. Omuzları öğretmenin ceketine değdiğinde, aslında bütün kaçışlarının buraya çıktığını fark etti.

Devrim için bu ilişki hâlâ bir muamma, bir korku, bir ihtimaldi. Ama eski kocasının gölgesinde yaşamak istemiyordu. Evli adamların geçici vaatlerinde de kaybolmak istemiyordu. Öğretmenin gözlerinde ise hem arzu hem de ciddiyet vardı. İlk defa aynı bedende ikisini birden görüyordu.

O gece, telefonunu çıkarıp kısa bir mesaj yazdı:
“Belki de sana şans vermeliyim.”

Mesajı gönderdiğinde kalbi hızla çarpıyordu. Bir eşikten geçtiğini hissetti. Belki yeni bir yanlışın eşiğindeydi, belki de hayatının en doğru kararını atıyordu.

Ama şunu biliyordu: Bu defa kendi isteğiyle kapıyı aralıyordu. Ve içeriye kim girecekse, artık onun seçimiydi…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yekta Özdem Arşivi

Alkışsız sahne

21 Ekim 2025 Salı 17:39

Okuyunca ne olur?

14 Temmuz 2025 Pazartesi 15:01