Yusuf Alpaslan Özdemir

Yusuf Alpaslan Özdemir

Silinmiş sahneler

Silinmiş sahneler

Yıllardır Şaban, Ramazan, Recep gibi isimleri Türk aileleri çocuklarına isim olarak koymuyorlar. Eskilerde oldukça yaygın olan Şaban ismi Kemal Sunal’ın meşhur ‘İnek Şaban’ tiplemesinin etkisiyle dilimizde ‘ahmak, aptal, saf salak’ mânâlarında algılanır oldu. Yine Kemal Sunal filmlerinden birinde Halit Akçatepe’nin canlandırdığı ahmak tipin adı da Ramazan’dı. Şimdilerde Şahan Gökbakar’ın Recep İvedik serisiyle koroya Recep de katıldı.
Recep, Şaban, Ramazan, cinci hocalar, para düşkünü imamlar, alevereci dalavereci dindar tipler, temizlikçi ve hizmetçi takımının başörtülülerden ve Anadolu’dan gelen tiplerden seçilmesi. Akıllıca bir proje değil mi? Biz ne yapıyoruz, yıllardır oturup gülüyoruz bu müptezelliklere. Şaban karakterini meşhur eden, senaryoları önce darbeci generallerin denetiminden geçen Kemal Sunal neden kendi ismini ön plâna çıkarıp meşhur etmedi? ‘İnek Şaban’ değil de ‘İnek Kemal’ deseydi malûm kesim bizler gibi kahkahalar ata ata izlerler miydi yoksa topyekün bir protestoya mı başlarlardı: “Vay efendim, Kemal’i nasıl salak, aptal ve cahil ismi gibi gösterir, ne cüretle inek Kemal dersiniz?’ demezler miydi ve iptal edene kadar bıkmadan usanmadan ortalığı velveleye vermezler miydi?

Hakan Bıçakçı’nın yeni çıkan romanı ‘Silinmiş Sahneler’i okurken başkahramanın işi dolayısıyla geldi bunlar aklıma. Romanda sinemaya gönül vermiş adı verilmeyen kahramanın izini sürerek girişte bahsettiğim zihniyetin kodlarını çözebilirsiniz.

‘Silinmiş Sahneler’de de kurgu diğer romanlarında olduğu gibi, yani bir şey vadetmiyor aslında. Yine aynı tarzda geri dönüşlü, iç içe geçişlerin olduğu, bol klişeli bir romanla karşı karşıyayız. Dilde de belli hatalar göze çarpıyor. Meselâ kelime seçimleri sıkıntılı, -olmak fiilinin yanlış kullanılmasıyla oluşan fiiller gibi…

Romanın kahramanı, sinemacı olma hayaliyle yola çıkıp kendini sansürcü olarak bulan bir kurgu operatörü. Çalıştığı kanaldaki görevi sakıncalı görüntüleri kesmek, mozaiklemek ve silmek. İşi dolayısıyla izlediği görüntüler bir müddet sonra hayatının kontrolünü etkilemeye başlar. Beklenmeyen anlarda, dehşet verici manzaralar çıkar karşısına.

Kahramanın işi de, karşısına çıkan manzaralar da plânlı, belli algıların davetçisi. Eleştiriler tek boyutlu. Bir kesim ailecek karşılıklı kadeh kaldıran, geleneksel Türk aile yapısında olmayan ilişkiler, güya yasaklardan ve sansürden nefret eden çağdaş; diğer kesim ise bir heykelin göğüs ucunda bile muzırlık arayan, eğlenmeyi bilmeyen, dolayısıyla içki içmeyen, tekdüze yaşamlar süren yasakçı gericiler.

Kahraman hemen her şeyden ve herkesten nefret ediyor, yakın akrabaları dahil. Karşısındakilerin çok konuşmasından ve muhabbet konularından muzdarip; “Bu anlattıklarım karşımdakinin ilgisini çekiyor mu acaba? Herkes kendine bu soruyu sorsa, dünya daha güzel bir yer olur?” Aile bireylerinin bir araya geldiği ortamlarda “hareketsiz ve sessiz, emniyet kemeriyle koltuğa bağlanmış bir muhabbet esiridir.”

İnsana o kadar düşmandır ki roman boyunca kahramanın bu tiksinti halleri tekrarlanır durur. Ne tür müzik dinlediği minvalinde bir soruya; ‘Hoşuna gitmeyen her şeyi dinlerim. İnsanların hoşuna gitmeyen her şeyi’ cevabını verir meselâ.

Kahramanımızın asıl işi sansürcülük demiştik, bunun yanında ek gelir olması hasebiyle bir dergiye (sonrasında internet sitesine) müzik yazıları yazmakta, tembel ve paralı üniversite öğrencilerinin ödevlerini yapmakta ve öğrencilerin online sınavlarına girmektedir. Tüm amacı ek işlerden düzenli gelir elde ederek hiç sevmediği sansürcülükten kurtulmaktır.

Roman boyunca eşlik ettiğimiz bir başka durum büfeden, kebapçıdan bozma meyhanelerle meyhaneden bozma kebapçılarda (bu tamlamalar çok sık tekrarlanıyor) ve evde uğraşışız her anda alkol almaktır. Adeta çok içmek bir madalyon, bir şampiyonluk beratıdır hissettirilen. Bireylerin çoğu yaşlarına ve ilişkileri fark etmeksizin alkol bağımlısı, bağımlı tiplerdir. Bu cümleyi kurmamın nedeni alkol karşıtlığı ya da hesap sormak değil, ki bunun hesabını sormak haşâ bana düşmez, romanda alkol övgü ve ritüellerinin hiç eksik olmaması.

Kahramanın kibrinden dolayı kendisi gibi olmayan herkesten ve her şeyden nefret etmesi yanında içmenin ve serbest ilişkilerin çağdaş olmanın temel gereklerindenmiş gibi olduğu sıkça gösteriliyor romanda. Dolayısıyla romanı beğenip beğenmeyeceğiniz bu kesimlerden hangisine yakınlık duyduğunuzla alâkalı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yusuf Alpaslan Özdemir Arşivi
SON YAZILAR