Mehmet Bülent Paköz
Değişmeyende – Değişen
İnsan her an değişen bir kainatta değişmeden kalmaya çalışan tek varlık gibidir. Oysa zaman akar, mekan dönüşür, kalpler bile farklı ritimlerde çarpar. Biz ise çoğu zaman başkasını değiştirme telaşıyla kendimizi unutuyoruz. Değiştirmeye çalıştığımız şey aslında kalplerimizdir; zorladıkça kırar, kırdıkça kopar, kopardıkça savruluruz. O halde asıl soru şudur: Değişmesi gereken başkası mı, yoksa önce kendimiz miyiz?
Kırılan Dallar, Kırılan Kalpler.
“Ağaç yaşken eğilir.”
Bugün büyükler küçüklerini, küçükler ise büyüklerini değiştirme çabasında. Bu yüzden çoğu zaman çatışma içindeyiz. Eskiyi şimdinin kalıbına, şimdiyi ise eskilerin ölçüsüne dönüştürmek için ısrarcı atıflarda bulunuyoruz.
Değiştirmeye çalıştığımız dalı, insan için “kalp” olarak düşünelim. Zorladığımızda kırılıyor. Böyle olunca tuttuğumuz dal elimizde kalıyor; ilişkilerimizde bu kırılmalardan yara alıyor. “Söylediklerim onun iyiliği içindi.” cümlesinin ardına gizlenmiş küslükler, kırgınlıklar ve uzaklıklar artarak devam eder. Kırıldıkça kopuyoruz, koptukça savruluyoruz.
Değişim Kapısı: Kendinden Başlamak
Oysa yapmamız gereken başkasını değil, önce kendimizi değiştirmek ve bu değişimle örnek olmaktır. Fakat önümüzde en büyük engel, “Huy çıkmaz, can çıkar” sözünü kanun gibi kabullenmemizdir.
Değişmek ve değiştirmek elbette kolay değildir. Çevremize baktığımızda kimsenin gerçekten değişmediğini değişimin çoğu zaman sadece fiziksel görünüme yansıdığını görürüz. Ne yazık ki, “yaşken eğilmeyen ağaçların ekosisteminde” yaşıyoruz.
Miras Olan Huylar, Sırtımızdaki Yükler
Ahmet Hamdi Tanpınar Huzur romanında, insanı değerlendirirken onun eskiden beri sırtına yüklenmiş olan yüklerle değerlendirilmesi gerektiğini söyler. Tıpkı genetik hastalık gibi; dedesinden biraz, onun babasından biraz, hiç tanımadığımız büyüklerimizden bir parça… Derken huylar birikir ve topluca sırtımızda yük olur. Bu yüzden suyunu içtiğimiz pınarın kaynağı çok önemlidir.
Bu nedenle, “Bir insanı gördüğümüzden ibaret saymak, aslında ona yapılmış bir yargısız infazdır.”
Negatif Binalar ve İçsel Onarım
Peki zamandan mekana, mekandan zamana uzanan bu yükler hem pozitif hem de negatif taraflar taşırken, bizi asıl yoran negatif olanlardan nasıl arınacağız? Çünkü sorun öncesinde üzerimizde bulduğumuz, zamanla katlanarak bina haline gelen bu ağır yüklerdir. Onlar içimizdeki olumlu tarafı görünmez kılar. Sonunda hayatı yaşamak yerine kendimize ve çevremize zehir eder, yaşama alanlarımızdaki oksijeni azaltırız. O halde yapmamız gereken, bu binayı tamir edip güzelleştirmektir.
Depremler, Tsunamiler ve Yeniden Doğuş
Bir an için düşünelim: Bedenimizde büyük bir deprem olsa, faylarımız kırılsa, kötü düşüncelerimiz ayaklarımızın altında kalsa, ardından dev bir tsunami zihnimizi yıkayıp temizlese. Ya da toprak kaymasıyla kurak ve verimsiz yükler bizden sökülüp alınsa, uzak diyarlara savrulsa. Böylece kendimizi yeniden inşa etsek… Belki de insanlık, değişimin ancak böylesi büyük sarsıntılarla mümkün olduğuna inanıyor. Çevremize baktığımızda, bu düşünceyi doğrulayan sayısız örnek görmemiz boşuna değil.
Ama gerçekten bu kadar zor mu? Yaradan, insanın değişebilmesi için ona bir güç vermemiş midir?
Ruhun İkramı, Aklın Emaneti
İnsanın değişimi için ne depremlere, ne tsunamilere, ne de hortumlara ihtiyacı vardır. Çünkü insanı Yaratıcısına bağlayan iki büyük unsur vardır.
1-Ruh = Bilgelik (Allah’a ait olan)
2-Akıl = İnsanı diğer canlılardan ayıran kutsal bir emanet
İnsan araştırmasının özünü ruhunda bulur. Tıpkı kökleriyle derinlere inen bir ağacın suya ulaşması gibi. Merakla meşgul olan her insana ihtiyaç duyduğu bilgi, ruh tarafından kendisine ilham yani ikram olarak sunulur. Bu ikram insanın olgunlaşmasına vesile olan eşsiz bir hediyedir.
Akıl ise sadece insana verilmiş en büyük emanettir. Onunla insan, zorluklara göğüs gerebilir, güçlüklerin üstesinden gelebilir; kendisini ve toplumu dönüştürebilir. Çünkü akıl, doğruyu yanlıştan ayırma ve tercihte bulunma gücüdür.
Tercihlerden Doğan Karakter
Bu yüzden ruhuna doğru yolculuk yapan insan kendi kendine yeter bir dünyada özgürlüğün tadına varır. Akıl ise mevcut verilerle doğruyu tespit eder. İşte burada yapılan tercihler, insanın karakterini belirler. Doğruyu seçmek yahut yanlıştan dönmek insanın yerini tayin eder. Büyüklerimizin çocuklara “Allah aklıyla yaşatsın” diye dua etmesi boşuna değildir. Bu duayı hayatımıza yeniden dahil etmeliyiz.
Değişmeyenin Değişen Yüzü
Kainatta sürekli her şey değişirken, biz değişmeyen tarafta olmamalıyız. Çünkü değişmeyen de aslında değişir; ama olumsuz yönde. Hasta olanın hastalığı artar, kindarın kindarlığı büyür, yardım etmeyen yardım etme düşüncesini kaybeder, çalışmayan asalaklaşır, tembel olan başkasının hakkını yer, liyakatsiz olan kendisinin de yapabileceğini zanneder, cahilin cehaleti derinleşir. Aklını kullanmayan önce kendine zulmeder, sonra aklını kullanarak doğru tercihler yapanların dünyasına zarar verir.
Allah Aklımızla Yaşatsın
Unutmayalım
Aklı olanın mazereti yoktur.
Aklıyla hareket eden yenilmez.
Akıllı olan değişir.
Allah aklımızla yaşamayı nasip etsin. Amin.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.