Mehmet Bülent Paköz
Eksilmenin hüznü
Hatıraların Taşı
Her şeyin hızla değiştiği bir çağdayız. Sokaklarımızdan evlerimize, düşüncelerimizden ilişkilerimize kadar neredeyse hiçbir şey eskisi gibi kalmıyor. Bazen bir fotoğraf karesi, bazen bir şarkı, bazen de küçücük bir taş bize kaybettiklerimizi, eksilenlerimizi hatırlatıyor. İşte o an, geçmişin hatıralarıyla bugünün gerçekliği buluşuyor.
Fotoğrafta gördüğüm yer İspanya’nın bir kentiydi. Sokak, siyah renkli kare arnavut kaldırım taşlarıyla döşenmişti. Çocukluğumda mahallemizin yolları da bu taşlarla kaplıydı. Bir taş, insanı fotoğrafa odaklayabilir miydi? Sonuçta her gün üzerinde yürüyüp koştuğumuz sıradan bir taş değil miydi? Onca insan bir arada hatırasına gülümserken, ben gözümü o taşlara dikmiştim. Oysa yıllar boyunca arnavut kaldırımı ne aklıma gelmişti ne de dilime.
Şarkıların ve Şiirlerin Yankısı
Birden, merhum bestekâr Avni Anıl’ın kürdilihicazkâr makamında bestelediği şarkı canlandı hafızamda:
Ey bu bahçelerde esen eski şarkılar nerdesiniz
Belki de ulu ağaçların yapraklarına saklanmış susuyorsunuz
Sanırım şu eski havuzun durgun sularında uyuyorsunuz
Kimler geldi kimler geçti, otlar sarmış bu bahçeden
Kimler geldi kimler geçti şu kırılmış masalardan.
Benzer duygular, yıllar önce şair Baki Süha Edipoğlu’nun dizelerine de konu olmuştu.
Yaşadığımız ev, her gün geçtiğimiz yollar, duvarlara tutunan sarmaşıklar, bakkaldan aldığımız küçük bir poşet leblebi külleri… Soluduğumuz havaya kadar her şey aslında bize ait, farkında olmadan bizle bütünleşmişti.
Değişimin Gölgesinde
Kim bilir sizler hangi fotoğrafta, hangi anıda bu duygulara kapıldınız?
Eskiden bugüne hayatımızda ne çok şey değişti değil mi? Nedense yenilenmek hep modernleşmek gibi geldi bize. Arnavut kaldırım taşları söküldü, yerine asfalt döküldü. Altında kitap okunan tahta sokak direkleri yok oldu, kuşların konakladığı kablolar yer altına alındı. Taş fırın ekmeğinin yerini tava fırın ekmeği aldı. Arabalarımız, evlerimiz, bakış açımız, düşüncelerimiz, hatta mevsimlerimiz değişti. Bu değişimlerden sadece biz değil, tüm canlılar nasibini aldı. Ama asıl eksiklik, bilgeliğin ve aklın gelişiminde oldu. Çünkü “ben yaparım”, “ben böyle isterim” diyen bir anlayışla bilgiye ihtiyaç duyulmadı.
Birlikten Uzaklaşmak
Toplum bilincimiz de giderek kayboldu. Bir arada bir şeyler yapabilmek neredeyse imkânsız hâle geldi. Sivil toplum kuruluşları, dernekler, cemiyetler; asıl amaçlarına odaklanmak yerine birkaç kişinin kişisel beklentileriyle uğraşmak zorunda kaldı. Oysa bir arada olmanın mantığı, herkesin birbirine katkı sağlaması değil miydi? Ne var ki bireyler kendi isteklerini öne çıkarınca fikir çatışmaları bitmedi. Beklentisi karşılanmayan çekip gitti, kalanlar da güç mücadelesine sürüklendi. Böylece ayrılıklar kaçınılmaz oldu.
Oysa birlikte neler neler yapabiliyoruz. Güzel etkinlikler düzenleyenler, ne yazık ki oturup konuşamıyor, uzlaşı etrafında birleşemiyor. Sevgi ve saygının buharlaşıp anılara karışmasıyla hem güzellikler hem de kırgınlıklar küllenip gidiyor. Böyle böyle yozlaşıyoruz.
Bir Taşın Hatırlattıkları
Ama bazen, çocukken önemsemediğimiz bir taş bile yüzümüze çarparak aklımızı başımıza getirmeye yetiyor. Bizi, duygularımızın saf olduğu günlere götürüyor.
Eksilenlerin ardından sadece hüzünlenmek yerine, güzel günleri diri tutmak adına aynı amaç uğrunda birleşelim. Bulunduğumuz yeri sahiplenelim. Çoğaldıkça çoğalalım, saflarımızı sıklaştıralım.
Değerlerimize, dostluklarımıza, birlikteliklerimize sahip çıkalım.
Sonuç Olarak
Çünkü her şey “anda” güzel. Gerçek olan, yaşadığımız andır. Maziden bir fotoğraf görüp duygulanmak yerine, maziyi yanımızda taşıyalım. Ve unutmayalım:
Bir taş sadece yolumuzu döşemez, aynı zamanda kalbimize hatıralar da döşer.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.