Hayat, çoğu zaman bize hem durmayı hem de koşmayı öğütler. “Ne olur, takdiri ilahiye teslim ol,” der bir yanımız. “Ama gayretini de bırakma, elinden geleni yap,” diye fısıldar diğer yanımız. İşte biz, tam da bu dengeyi severiz: Takdiri ezele teslim olmanın huzuruyla, gayrete olan aşkımızla yaşarız.
ASLA PES ETME
Teslimiyet, bir nehir gibi akar ruhumuzda. Hayatın akışına direnmek yerine, O’nun yolunu ve zamanını kabul etmektir. Ama bu teslimiyet asla pes etmek değildir; aksine içimizde bir güç uyandırır. Çünkü bilen bilir ki, Allah’ın takdirinde bile, bizim gayretimiz bir iz bırakır. Ellerimizi açıp dua ederken, adımlarımızı da atmaktan vazgeçmeyiz.
ELLERİNİ AÇ DUA ET, GAYRET ET, ÇABA GÖSTER...
Gayret aşkı, yaşamın kendisidir. Başarmak, var olmak, iz bırakmak isteyen yüreğin ateşidir. O ateşi söndürmek, vazgeçmek demektir ki biz, vazgeçmeyi hiç bilmedik. Her düşüşte yeniden kalktık, her kırıkta yeniden sevgiyle bağlandık, her kayıpta umut ettik. Çünkü yaşam, denemekten vazgeçmeyenlerin yoludur.
SEVMEKTEN YAŞAMAKTAN VAZGEÇMEYİZ
Aşk da böyledir. Gerçek aşk, bırakılacak bir duygu değildir; o, ruhun derinliklerinde kök salar ve her mevsimde filiz verir. Allah’a olan aşkımız da öyle. Teslimiyetle suladığımız bu aşk, gayretle büyür, mücadeleyle olgunlaşır. Vazgeçmek, bu aşkın ruhuna ihanettir. O yüzden vazgeçmeyiz; sevmekten, yaşamaktan ve gayret etmekten vazgeçmeyiz.
Ve işte bu yüzden deriz ki: Takdiri ezele teslimiz, ama gayrete de aşığız. Çünkü teslimiyet bizi dingin kılar, gayret ise hayatın ritmini attırır. Birini diğerine feda etmeyiz ikisini birlikte taşırız. Hayat, biz böyle bakınca bir mücadele değil, bir aşk yolculuğudur.
Yaşam, aşk ve gayret… Üçü bir araya geldiğinde, vazgeçmeyen bir yürek oluşur. İşte o yürek, her zaman ayakta kalır, her zaman sever ve her zaman yürür...
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.