Yusuf Alpaslan Özdemir

Yusuf Alpaslan Özdemir

“Tarifsiz kederler içinde” bir ömür

“Tarifsiz kederler içinde” bir ömür

Otuz altı yıllık yaşamına şiir, hikâye, makale ve çeviri türlerinde pek çok eser sığdırdı.

Melih Cevdet ve Oktay Rifat’la iyi arkadaştılar. Aynı kızı sevdiler, üçü de aynı kızı. Üzülmesin diye birbirlerine söylemediler, içlerine gömdüler kara sevdalarını.Ölümü daha hazindi. Belediyenin kazdığı bir çukura düşerek öldü.

&&&

Babası İzmirli tüccar Fehmi Bey'in oğlu Mehmet Efendi, annesi ise Beykozlu Hacı Ahmet Bey'in kızı Fatma Nigar Hanım'dır. Babası Cumhuriyet'in ilanından sonra ise Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın şefi oldu. Hem bu yeni görevi hem de Musiki Muallim Mektebinde (Ankara Konservatuvarı) armoni profesörü olması dolayısıyla 1923-1948 yılları arasında Ankara'da yaşadı. Bu dönemde bir süre Ankara Radyosu'nda müdürlük de yapan Mehmet Efendi, daha sonraki yıllarda İstanbul Konservatuvarında ilmî kurul üyesi ve İstanbul Radyosu'nda ses uzmanı olarak çalıştı.

Oğlu, aşık ve naif insan, akım başlatan bizim şairimizin kendisinden küçük iki kardeşi vardı. Şairin ayrıca, bir yaşında iken Ankara'da ölen Ayşe Zerrin isminde bir kız kardeşi de vardır.

Çocukluğu Beykoz, Beşiktaş ve Cihangir'de geçti. Çocukluğunda bazı hastalıklar ve tehlikeler de yaşadı. Örneğin, beş yaşında yanma tehlikesi geçirdi ve uzun süre tedavi gördü. Şair dokuz yaşında kızamık, on yedi yaşında ise kızıl hastalığına tutuldu. Kendi deyimiyle; “Onu bu güzel havalar mahvetti.”

Şair 1932 yılında, liseden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nin felsefe bölümüne kaydını yaptırdı. 1933 yılında Edebiyat Fakültesi Talebe Cemiyeti başkanı seçildi. 1935 yılına kadar devam ettiği üniversiteyi bitirmeden okuldan ayrıldı. İstanbul Üniversitesi'ne giderken bir yandan sürdürdüğü Galatasaray Lisesi'ndeki öğretmen yardımcılığı görevine, okuldan ayrıldıktan sonra bir sene daha devam etti.

Daha, daha ve daha… Kısacık ömrüne neler sığdırmadı, neler yapmadı ki;

Şiir sanatına ait klasik biçimlerin dışına çıkarak modern Türk şiirinin imkânlarını genişletti.

Her türlü sözcüğün şiire girebileceğini gösterdi, günlük konuşma dilini kullandı.

Bir şiir ihtilalcisi idi adeta, şiiri sokağa yönlendirdi.

Şiir bütünüyle toplumun emrine verdi, bireyciliğe karşı çıktı.

Şiirlerinde sıradan insanları, insanın basit ama sevgi dolu yaşamını, aşklarını, acılarını, kaygılarını işledi.

Çocukluğa özlem, doğa, deniz, İstanbul sevgisi, kaldırımlar, balıklar gibi konuları ele aldı şiirlerinde.

La Fontaine’nin 51 fablını çevirdi, bunun dışında çeviriler yaptı.

O Orhan Veli…36 yıla hep vurguladığım gibi pek çok şey sığdırdı, büyük Türk şiirine devrim niteliğinde yenilikler getirdi; kah üzdü, kâh güldürdü. Bizlere ve arkasından gelen şairlere birbirinden güzel şiirleri emanet bıraktı. Sade bir dille derin etkiler bırakılacağını hepimize ispatladı. Onu anlatan bir yazı onun şiirleri olmadan olur mu, elbette olmaz. Hepsi bir başka güzeldir şiirlerinin ama çok sevdiğim “İstanbul Türküsü”yle bitireyim yazımı.

İstanbul’da Boğaziçi’nde
Bir fakir Orhan Veliyim,
Eli’nin oğluyum,
Tarifsiz kederler içinde.
Rumeli Hisarı’na oturmuşum;
Oturmuşta bir türkü tutturmuşum:

'İstanbul’un mermer taşları;
Başıma da konuyor aman martı kuşları;
Gözlerimden boşanır hicran yaşları;
Edalım
Senin yüzünden bu halim.
İstanbul’un orta yeri sinema;
Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama;
El konuşur, sevişirmiş; bana ne?
Sevdalım
Boynuna vebalim!'

İstanbul’da Boğaziçi’nde
Bir fakir Orhan Veli;
Eli’nin oğlu;
Tarifsiz kederler içindeyim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yusuf Alpaslan Özdemir Arşivi
SON YAZILAR