Yusuf Alpaslan Özdemir

Yusuf Alpaslan Özdemir

BAŞKA BİRİ OLMAK MÜMKÜN MÜ?

BAŞKA BİRİ OLMAK MÜMKÜN MÜ?

Şiir ve hikaye türlerinde çıkan pek çok yayın yanında yayınlanan roman sayımızın gerek nitelik, gerekse nicelik olarak yeterli olmadığı uzunca bir zamandır dillendirilmektedir. Özellikle genç yazarlarımızın art arda çıkan yeni romanları bu olumsuz durumun değişmeye başladığını, romanımıza artık umutla bakmaya kapı açtığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu minvalde ilk romanı ‘Yakarım Gül Satanlar Bahçesini’ ile TYB Roman Ödülünü almış olmanın etkisiyle dikkatleri üzerinde toplayan bir isim oldu Mahmut Coşkun. Roman kurgusu ve tekniği üzerine yüksek lisans çalışmaları da yapan Coşkun ilk romanında genç bir gazeteci ile iki arkadaşının hayat mücadelesini sürükleyici bir kurgu ve dikkate değer bilgi ve mesajlarla iç içe vererek büyük beğeni kazanmıştı.  İlk romanında konuyla bağlantılı olarak yazılmış makale tarzı yazılar, Mahmut Coşkun’un sadece kurguya dayalı metinler değil düşünce yazılarını da başarıyla yazabildiğini kamuoyuna gösteren somut bir gösterge oldu. Yaratıcı yazarlık atölyelerinde dersler veren Coşkun önde gelen edebiyat dergilerinde toplumsal ve edebi konulardaki yazılarını da devam ettiriyor. Onun ilgi alanının geniş olması romanlarının sadece bir roman olarak okunamayacağı ve değerlendirilemeyeceği, başta sosyoloji ve psikoloji olmak üzere çeşitli bilim dallarında yan okumalarla desteklenmesinin şart olduğunu gösteriyor. Asıl uğraşı alanı İktisat olan Mustafa Özel’in yakın zamanlara kadar bir boş zaman eğlencesi olarak bakılan romanlardan topluma ve yaşama dair pek çok bilginin elde edilebileceğini, analizlerin yapılabileceğini ortaya koyması ve bu anlayışta iktisat ve siyaset üzerinden roman okumalarını yayınlaması türe yaklaşımı farklı bir boyuta taşıdı. Özel’in ‘Eğer elinde olsa akademideki tüm tezleri roman okumaları şeklinde yaptıracağını, bunu yapan akademisyenlerin de elini öpeceğini’ savunmaya kadar giden yaklaşımı sosyoloji, psikoloji destekli eleştirel çalışmalara ivme kazandırdı.

İlk romanında ağırlıklı olarak dostluk, özlem gibi bireysel konuları merkeze alan Mahmut Coşkun ikinci romanında aile kavramı başta olmak üzere akademinin sorunlarını, toplumsal ilişkilerdeki dayatmaları ve menfaatçiliğin temel huy haline gelmesi sorunsalını masaya yatırıyor. Dünyanın insanı şekillendirmesine ve dayatmalarına, önyargılara Agah Yılkı karakteri ile bir reddiye sunan Coşkun, özgürce düşünmenin ve kendi fikirleri ile var olmanın insan hayatında ne denli önemi haiz olduğunu üstüne basa basa vurguluyor romanında. İnsanı insan yapan erdemlerin mücadelesini verenlerin ne gibi sorunlarla karşılaşacaklarını da gösteren genç romancımız aile kavramına hiç alışık olmadığımız bir tavırla dikkat çekiyor; toplumların ayakta kalabilmesi ve kalkınması  noktasında aile kurumunun ele geçirilebilir en kolay ve etkili müessese olduğunu, dolayısıyla en başta aile konusu üzerinde durmamız gerektiğini savunuyor.

Yeni nesil roman ve hikaye yazarlarımızın aile kurumuna yaklaşımlarına baktığımızda iki damardan akan bir tutum göze çarpıyor. Öykücüler roman yazarlarımıza göre aileye daha büyük bir önem atfediyorlar,  hususen baba figürünü olumlu gösteren olumlu ve sevgi dolu naif bir dil kullanıyorlar; romancılarımızda ise aileye ağırlıklı olarak uzak duran, özellikle babayla problemlerin ön plana çıkarıldığı katı bir ele alış gözlemliyoruz. Örneğin; Fatih Baha Aydın ikinci romanı ‘Karanlıkta’ da ‘aile bir cehennemdir’ tezi çerçevesi dahilinde özellikle babayı evladına zarar veren, evlatların babalarını görmek ve hatırlamak istemedikleri şekilde olumsuz bir tip olarak çizer. Romanın kahramanı Deniz’in yaşadıkları üst perdeden okura aksettirilir, ailenin açtığı yaralar bir ömür boyu taşınır, nihayetinde Deniz intihar etmek zorunda kalır. Mahmut Coşkun’un bu yazımızın asli konusu olan ‘Başka Biri Olmanın Romanı’nda da aile önem verilmeyen, hatta ailesizliğin, kimi kimsesi olmamanın  bireyi özgür kılan olumlu bir durum olduğu gösterilir son ana kadar. Neyse ki romanın final bölümünde kahramanımız Agah Yılkı’nın iç dünyasındaki bastırmak zorunda kaldığı gerçek duyguları ortaya çıkar. Mahmut Coşkun kahramanlarını okura yansıtma şekliyle de aileye olumlu yaklaşım sergileyen yazarlar tarafında konumlandırır kendini. Bu konudaki örnekleri daha da çoğaltmamız mümkün, biz bu örneklerle iktifa etmiş olalım.

Agah Yılkı ana dalı tarih başta olmak üzere sosyolojik çalışmalar da yapan çalışkan ve aykırı  bir akademisyendir. Annesini ve babasını küçük yaşlarda kaybetmiş, bir yetim olarak devlet yurtlarında yetişmiş, kimi kimsesi olmamayı kendince bir avantaja çevirerek aile ve birliktelik gibi temel dinamiklere alışık olmadığımız uzaklıkta bakan bir karakterdir. Çalıştığı üniversitede daha çok şahsi menfaatlere ve genelin düşüncelerine göre şekil almış  farklı ideolojilere dahil olan öğrenciler ve hocalar vardır. Hür olmayı, kendi inandıkları değer yargıları çerçevesinde var olmayı öğrencilerine öğretmek için çırpınan Agah Yılkı çevresindekileri ve öğrencilerini ideolojilerin anaforundan kendi olmanın kıyılarına getirme mücadelesinde doğal olarak doğru anlaşılmaz çoğu zaman, çeşitli sorunlarla karşılaşır. Başı sıkıştığı zamanlarda yanında bulunan ve kendisini en iyi tanıyan,  anlayan yakın dostu Sühan hocanın ön ayak olmasıyla onun yüksek lisans öğrencisi Nihal’le yakınlaşmaya başlaması yaşamının dönüm noktası olur. Nihal hali vakti yerinde bir ailenin ferdidir, babası büyükelçi annesi öğretmendir. Sorumluluklarının bilincinde, kendini iyi yetiştirmiş akıllı bir kız olan  Nihal sayesinde Agah o zamana kadar inandığı değerleri ve yaklaşımları farklı bir şekilde değerlendirmeye başlar. Romanın bu aşamasında Sühan’ın anlattığı hikaye ve kıssalar Agah’ın nerde nasıl davranması ve ne şekilde kararlar almasına rehberlik eden mesajlarla yüklüdür ki okuyucular da bunlardan kendilerine bir pay çıkaracaklardır. Mahmut Coşkun’un  ilk romanında kahramanına etkileyici  bir üslupla düşünce yazıları yazdırttığını belirtmiştik. Bu romanında  Sühan’ın anlattığı hikayeler Coşkun’un iyi bir anlatıcı olduğunun nişanesi, sanırım bu tarzdaki ara metinler romancılığının ayrılmaz bir parçası olacak, ki biz bunu son derece olumlu bir tarz olarak düşünüyoruz, kitapları sadece bu metinler için bile okunmaya değer kanaatindeyim.

Üniversiteye yeni atanan ve Agah’la aynı odada çalışması uygun görülen Yakup isimli doçentin gelişi romanı başka bir çizgiye taşır. Yakup; artık üniversitede çalışmayan Agah’ın odasında bulduğu notlar ve mektuplar sayesinde altı aydır ortalarda görünmeyen Agah Yılkı’yı araştırmaya başlar. Bulduğu yazılar onu cezbetmiştir, öğrencilerinden ve Agah’ın kapı komşususu da olan Sühan’dan yeterli bilgileri alamayan Yakup nihayetinde Agah’ın yaşadığı evi bulur ve evine girer. Evde bulduğu notlar Agah Yılkı’nın geçmişine, ailesine, roman boyunca okuduğu etkileyici şiirlerin sahibine dair gizemli ve şaşırtıcı gerçekleri gözler önüne serecektir.

Mahmut Coşkun ilk romanına göre daha kalabalık bir şahıslar kadrosu, daha detaylı çizilmiş ve okuyucu tarafından içselleştirilmeye imkan tanınmış tiplerle karşımızda ‘Başka Biri Olmanın Romanı’nda. Agah’ın Nihal’e olan ilgisini yansıtan sarsıcı bir mektupla başlayan romanın geriye dönük ve atlanan zaman dinamizmi  içindeki kurgusu devamlı yenilenen ara gelişmelerle canlı tutulur, ‘neyin ne olacağı’ sorusunun cavabı roman boyunca okuyucuya eşlik eder.

Gelişmeleri heyecan içinde takip eden okur İstanbul gezisine de çıkarılır yazar tarafından. İstanbul’un gezilebilecek yerlerinden bazılarını başarılı tasvirlerle gösterir yazar. Bu detayların romanda anlatılan mekanları görme isteği uyandırdığı tartışılmaz, zaten iyi bir edebi metnin özelliklerinden biri de yeni çağrışımlara ön ayak olması değil mi?

 ‘Sadece önümden geçip gitse de onu sevebilirdim. Güzelliği, zekası umurumda değildi; yalnızca onu sevme haline razıydım.  Aylarca hiç kimseydi; kim olduğunu, ellerini, saçlarını umursamadım. Ama göz göze geldiğimizde bakışlarına kayıtsız kalamadım.’ diye anlattığı Nihal’le Agah’ın yaşadıkları ve tartışma konuları Sühan’ın anlattığı hikayeler derecesinde üzerinde durulmaya değer bilgiler ve mesajlar içeriyor. Hepimizin hayatının vazgeçilmezi olan temel konuları, en başta da aile kurumunu tüm boyutlarıyla irdeleyen ikilinin aktarımları bir düşünce kitabı okuyormuş hissi verir. Agah’ın ailenin ele geçirilebilirliği üzerine düşünceleri ile temel prensipleri arasında bir paralellik kuramayan okur işin gerçeğini romanın şaşırtıcı finalinde öğrenecektir.

Agah karakteri bünyesinde sadece aile konusu dillendirilmez romanda; ideolojik saplantılar ve dayatmalar karşısında gençlere ne şekilde yön verileceği vazifesini yerine getiremeyen akademinin tam da merkezine temerrüz etmiş cemaat ve parti odaklı siyasi tutumlar neticesinde öncelikli sorumluluklarını bir kenara iten zihniyet yapısı; şahsi menfaatleri, rehavet ve boş vermişliklerinin kaçınılmaz sonucu olarak ülkenin kalkınmasına dair çabaları  terk etmiş görünen akademisyenler  gündeme taşınır. Mahmut Coşkun bu konular üzerinde kalem oynatırken belli bir ideolojinin bayraktarlığını ve dayatmasını yapmaz, farklı ideolojilerdeki isimleri bir arada vererek objektif bir tutum takınır, işin özünü unutturmamaya çalışan bir tutumla yaklaşır konuya.

Başka Biri Olmanın Romanı’ nda fikir telakkileri ve kurgu başarılı bir şekilde birbirine yedirilerek aktarılır. Temponun bir an bile düşmediği sürükleyici kurgu yanında  Sühan’ın anlattığı hikayeler ile Nihal’le Agah’ın konuşmalarında dillendirilen ciddi konular zevkle ve faydalanılarak, üzerinde düşünmeye sevk etmeye dönük mahiyette ele alınır. Agah’ın sürekli alıntılar yaptığı ve roman boyunca okuduğu etkileyici şiirlerin gizemli sahibini  faş etmek okurla roman arasına girmek olacağından  imtina ediyoruz bunu açıklamaktan. Sadece şunu söylemeliyiz ki, şaşırtıcı ve sarsıcı bir final okuyucuyu bekliyor.

Romanda gereksiz hiçbir ayrıntı, cümle ve betimleme yok, her şey yerli yerinde; nazar boncuğu babında değerlendirebileceğimiz bazı imla ve noktalama yanlışları müstesna. Kendi dilini ve üslubunu bulmuş ve bunu kanıksamış görünen Mahmut Coşkun’un yeni romanlarını heyecanla beklediğimizi belirtirken, romanımızın başarılı, dilini ve üslubunu bulmuş yetkinlikte bir isim kazandığını, Türk romanının yarınlarına umutla bakabileceğimizi sevinçle vurgulamak istiyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yusuf Alpaslan Özdemir Arşivi
SON YAZILAR