Sadık Büyüksakarya

Sadık Büyüksakarya

Dikkat seviyemiz alarm veriyor!

Dikkat seviyemiz alarm veriyor!

Dijital çağ, hazzı ve hızıyla beraber yaşamlarımızı iğdiş etmeye tüm hızıyla devam ediyor.

İşimiz, hobilerimiz ve anlık meşgalelerimiz üzerinde müthiş bir vaziyette hegemonya kurdu.

Kaydırmalı ekranları ve tadımlık videoları da aparat olarak kullanıyor üstelik.

Elimizin tersiyle itip ‘ben almayayım’ deme lüksümüzün olmadığını da çok iyi biliyor.

Yeni nesil içerik üreticiliği modelini de güncelleyerek girmediği mekân, yanaşmadığı insan kalmadı diyebiliriz.

E kusura bakmayın ama insan da çok teşne bu duruma.

Doğaya adeta sırtımızı döndük. Tenimize hafifçe dokunan rüzgârı bile kabullenmek istemiyoruz artık. Yeşilin hası olan ağaçları gözümüz göresi değil. Birkaç yüz metrelik mesafelere bile vesayet kullanır olduk. Dışarıya çıkıp adımladığımız vakit benliğimizle çarpışıyoruz gibi hissediyoruz. Kendimizi kendimizle çarpıştırıyoruz yani.

Yeme içme alışkanlıklarımızda sınıfta kalmamıza sebebiyet veriyor.

Doğallıktan uzak yapay olan her ne varsa hepsi market raflarında. Dijital çağ ile el sıkışmış, kâğıt üzerinde sözleşme imzalamışçasına birbiri ardı sıra dizilmişler reyonlara ürünler. Önce poşetlere sonra da evlerimize girmek için gözlerimizin derinliklerine bakıyorlar adeta. Bizlerde popülariteye ayak uyduruyor, sahipleniveriyoruz istek ve ihtiyaç çerçevesinden bağımsız.

Ya sosyal ilişkilerimiz?

O tarafta pek iç açıcı değil ne yazık ki.

Şişirilmiş benliklerimiz birlik ve beraberliğimizin önüne set çekiyor. Dost meclisi olarak adlandırdığımız yuvarlak masalarımız kat aralarında çürümeye yüz tutmuş durumda. Misafir odası deyip kapılarına kilit vurduğumuz mekânlar ise dile gelip yüzlerimize yalvaracak kıvama geldi. Musafaha eden ellerimiz bile geri duruyor artık.

Hâl böyleyken dikkat seviyemiz nasıl alarm vermesin?

İnsana yakışan ve insan için olan her ne varsa hepsi eksi bakiye.

Kaçınılmaz sonu yaşıyoruz yani.

Reçetemiz ne olmalı peki?

‘Çalınan Dikkat’ adlı kitabı okudunuz mu bilmiyorum. Ben bu kitabı okuduktan sonra yaşadığımız mevzu bahis durum karşısında sağlıklı bir şekilde bilinçlenebileceğimizi düşünüyorum.

Hari kitabın girişinde yer verdiği tecrübelerini, yani internetsiz, akıllı telefonsuz üç aylık dijital detoksun, sürdürülebilir olmadığını ifade ediyor. Şehir hayatına, sosyal bağlara ve çalışma düzenine dönüldüğünde, dikkatini geri kazanan insanın yeniden sisteme entegre olması kaçınılmaz hale geliyor. Buradan çıkış yolu olarak ise kitap okumaya daha çok zaman ayırmanın gerekliliğinden bahsediliyor: ‘Amerikalıların yaklaşık yüzde 57’si artık normal bir yıl içinde tek bir kitap bile okumuyor. Kitap okumak bize belirli bir şekilde odaklanmaya alıştırırken; ekranlardan okumak bizi farklı bir şekilde, bir şeyden başka bir şeye manik bir şekilde atlayarak okumaya alıştırıyor.’ Hari, ‘Uzun Süreli Okumanın Kaybolması’ bölümünde, kullandığımız araçların aynı zamanda bir bakış açısı sunduğunu anlatıyor. Mesela kitaplar düşüncemize, okuduklarımız arasında bağlantı kurmamıza ve istediğimizde ara verip sonra kaldığımız yerden devam etmemize imkân tanıyor. Fakat X gibi platformlarda işler çok farklı. Orada durup düşünmeye pek yer yok. Her şey kısa, hızlı ve basit olmak zorunda. Bu da kullanıcıyı sürekli dikkat dağıtan, yüzeysel bir dünyaya alıştırıyor.

Yazılabileceklerin çok az bir kısmını yazacak olsam da ‘Çalınan Dikkat’ kitabının klasik bir kişisel gelişim kitabı olmadığını söylemek gerek. Hatta kitap kişisel gelişim türüne yöneltilen çoğu eleştiriyi içinde barındıran bir metin. İnsanla birlikte insanı kuşatan yapıyı da sorgulayan, yukarıda bahsettiğim üzere insanların üzerinde kurulan dikkat ekonomisini ifşa eden ve çözüm olarak küçük çaplı çabaların, toplumsal dönüşüme evrilmesini öneren bir kitap. Yazarın en büyük katkısı da burada aslında. Çünkü Hari’nin bu çalışması, dijital çağın sunduğu hayat biçimini sorgulatmak isteyen herkes için bir başlangıç noktası mesabesinde. Yazar bu sorgulamanın gerekliliğini ve ardından verilecek mücadeleyi kitabın sonuç kısmında şöyle özetliyor: ‘Çoğu insan hızlı bir yaşam istemez, iyi bir yaşam ister. Hiç kimse ölüm döşeğinde yatarken ekonomik büyümeye yaptığı tüm katkıları düşünmez. İnsan dikkatinin özgürleştirilmesi, zamanımızın belirleyici ahlaki ve siyasi mücadelesi olabilir. Bu mücadelenin başarısı neredeyse bütün mücadelelerin başarısının ön koşuludur.’

Evet, alarm seviyesini müspet bir yerlere çekme niyetiyle bu kitabı sahiplenmeye ne dersiniz?

Selâmetle…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Sadık Büyüksakarya Arşivi
SON YAZILAR