Ebu Bekir ve Ömer İkilisinden Günümüze
Hz Ömer, Hz Muhammed'i çok severdi, tıpkı tüm Müslümanların sevdiği gibi. Ama Ömer'in sevgisi bir başkaydı ki peygamberin vefatını kabullenemedi ve “Kim Muhammed öldü derse onu kılıcımla iki parça ederim” dedi. Her fani gibi Hz Muhammed'e de ölümün bir gün geleceğini bilmesine rağmen Hz Ömer, ölümü birden kabullenemedi. Ömer'i teskin ve teselli etme görevini Hz Ebu Bekir üstlendi ve Ali İmran 44.ayeti okudu: “Kim ki Muhammed'e tapıyorsa bilsin ki Muhammed ölmüştür. Kim ki Allah'a tapıyorsa bilsin ki Allah, diridir ve ölümsüzdür.” Peygamber sevgisi kadar ayete karşı da boynu kıldan ince olan Ömer, yere çömelerek ağladı ve peygamberin ölüm gerçeğini kabullendi.
Hz Muhammed'in vefatıyla birlikte peygamberlik sona erdi. Ama peygamberin devlet başkanlığı görevi yürümeliydi. Önce Ebu Bekir bayrağı devraldı, dört yıl bu görevi hakkıyla yerine getirdi. Onun da vefatıyla Hz Ömer vazifeden kaçmadı, on yıl boyunca peygamberin halifesi oldu. Üstelik Ömer, adının yanına “Hakkı, batıldan ayıran” anlamında Faruk unvanını da aldı. Adaletiyle nam saldı. Ki gerçekten adalet timsaliydi. Peygamberin yolunu takip etti. Savrulmadı, ne Ebu Bekir ne de Ömer...
İslam'ı yaşama, Peygamber sevgisi ve peygamber dostluğu üzerine kurulu sistemde peygamber ve yakın arkadaşları hep kol kola ve omuz omuza olmuşlar, birbirlerine ters düşmemişler, sırt vermişlerdi. Ne peygamber, arkadaşlarını yanından uzaklaştırmış ne arkadaşları peygamberi bırakıp gitmişler ne de arkadaşlar birbirine düşman olmuşlar. Usta-çırak ilişkisi içerisinde dostluklarına devam etmişler ve iyice pişmişlerdi.
Peygamberin vefatıyla devlet başıboş kalmayacaktı elbet. Ömer öne atılarak -kardeşim- “Ebu Bekir bu işe layıktır” diyerek ilk biat eden oldu. Ebu Bekir de ben seçileyim diye göz kırpmadı. Aralarında bir rekabet olmadığı gibi Ömer, devleti bir kaostan kurtardı. Ebu Bekir halife seçilince Ömer onun sağ kolu oldu. “Benim sayemde halife seçildin, ben olmasaydım, halifeliği rüyanda bile göremezdin” demedi ve başa kakmadı. Ebu Bekir de “Kardeşim, sayende bu koltuğa oturdum, sağ olasın” diyerek Ömer'e minnet duymadı ve diyet ödemedi.
Ebu Bekir vefat etmeden önce yerine Ömer'i halife tayin etti. Ömer bu görevi bihakkın yerine getirdi.
Ne Ömer, Ebu Bekir'e ne de Ebu Bekir, Ömer'e saygıda kusur etti. Birbirini nankör olarak görmediler. Etrafındaki sahabeler de Ömerci, Ebu Bekirci olarak ikiye ayrılmadı. Birbiri aleyhine çalışmadı kimse. Çünkü hiçbirinde kişisel bir siyaset tarzı yoktu, koltuk hırsı zaten düşünülemezdi. Her biri, başta olduğu süre içerisinde çocuklarına devlette iş vermedi. Çünkü devlet yönetiyorlar, kendilerine tevdi edilen görevi layıkıyla yerine getiriyorlardı. Tek gayeleri vardı, peygamberin yolundan gitmek, İslam’ı yaymak, adalet üzere bir devleti yönetmek, İslam sınırlarını genişletmek. Yaptıkları tasarruflarında eleştiriye açık oldular, istişareyi ihmal etmediler. Hele Ömer “Ben Ebu Bekir gibi halife olmayacağım, farklı bir halife olacağım” demedi. Yani laf sokuşturmadı.
Niyetim İslam tarihini anlatmak değildi. Zira hepimiz biliyoruz bu süreci. Yazıya başlarken niyetim Ömer'in, peygamberi aşırı sevmesinden dolayı ölümü kabullenememesi üzerinden aşırı sevginin gözümüzü kör edebileceğine ve gerçeği göremeyeceğimize işaret etmekti. Çünkü peygamber de olsa fani idi, bugün var, yarın yoktu. Ama bu bayrak dalgalanacaktı ve öyle de oldu. Kısa bir dalgalanmadan sonra prensipler etrafında yollarına devam ettiler. İslam'a ve Müslümanlara en büyük hizmetleri yaptılar. Biz de bugün böyle olalım diyecektim ki yazı Ebu Bekir ve Ömer'in devlet başkanı oluşlarına vardı dayandı.
Teşbihte hata olmasın, yüzde yüz benzemese de günümüzde, birbirine başbakanlık, cumhurbaşkanlığı fedakarlığı yapan iki kardeşe ne kadar benziyor. Başı benzese de maalesef sonu Ebu Bekir ve Ömer gibi bitmedi. “Kardeşim” dedikleri kardeşliklerin arasına kara kediler girdi ve yollarını ayırdılar. Yoksa amaç hizmet değil miydi? Keşke bunun sonu da iki güzide halifeye benzeseydi... Çok mu şey istiyorum. Sadece bir ve beraberlik… Çünkü “Birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır.”
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali İmran 44. Ayette böyle birşey yok yanlışınız var.
Yanıtla (0) (0)"Kim ki Muhammed'e tapıyorsa bilsin ki Muhammed ölmüştür. Kim ki Allah'a tapıyorsa bilsin ki Allah, diridir ve ölümsüzdür"
Sözü bir ayet değildir. Hz Ebubekir r.a ın sözüdür. Yanlışını düzeltiniz..
Baştan aşağı yanlışlıkla dolu bir yazı . Nasıl bu köşeleri işgal edip yazıyorsunuz. Kim yazdirabiliyor. Demek ki yazdiranda yazan kadar cahil. Ali İmran 44 değil 144. Ayet. Ki meal de orada yazılan değil."Muhammed yalnızca bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip geçti. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geri dönecek misiniz? Kim geri dönerse bilsin ki Allah’a asla bir zarar vermiş olmayacaktır. Allah şükredenleri ödüllendirecektir." Sonrasını okumadım bile. Yazık...
Yanıtla (1) (0)Hocam selamun aleyküm, Ali İmran 44. ayet demişsiniz "Ali İmran 44.ayeti okudu: “Kim ki Muhammed'e tapıyorsa bilsin ki Muhammed ölmüştür. Kim ki Allah'a tapıyorsa bilsin ki Allah, diridir ve ölümsüzdür.” Ama Ali İmran 44. ayet yazınca şu karşımıza çıkıyor. "Bunlar sana vahyetmekte olduğumuz gayb haberlerindendir. Meryem'i kimin sorumluluğuna alacağını belirlemek için kalemlerini attıkları sırada sen yanlarında değildin. Aralarında tartıştıkları zaman da sen yanlarında değildin." Doğrusunu yazarsanız seviniriz.
Yanıtla (2) (0)Barbaros hocam bu güzel yazınız için teşekkür ederim. Peygamberimiz ve halifeler dönemi bizler için örnek dönemler. Benim tespitim şu ki o dönemdeki bu kardeşliğı şimdi niye yapamamazın nedeni liderlerin eşleridir. Özelliklede Gül' ün eşi çankayadaki görevleri bitince iki samimi dostun arasını bozdu diye düşünüyorum. Yanlış düşünüyor olabilirim ama benim gündemden takip ettigim kadarıyla ve kendi yorumum bu şekilde.
Yanıtla (3) (0)Osman Bey! Günümüzde kardeşliklerin arasına girenler eşler olup olmadığını bilmiyorum. Çünkü siyaseti dışarıdan izleyen biriyim. Elbette kardeşlikler bazen başka kişiler yüzünden bozulabilir. Fakat kardeşlik hukukunu önceleyenler prim vermezse kimse arayı bozamaz. Demek ki kendilerinde de sıkıntı olmalı ki sonuçları istemediğimiz gibi olabiliyor. Bence aranın açılmasında sorun derin ki açılıp gidiyor. Birliğimiz, savrulmamamız için özellikle ilk iki halife bizim için güzel örnektir. Onları takip edenlerden olmamız dileklerimle.
Yanıtla (2) (0)Sayın Yazar, yazınızda Ömer yerine Hazreti Ömer, Ebubekir yerine Hazreti Ebubekir diye yazmanız daha doğru ve daha uygun olacaktı. Özellikle de yazının başlığında.
Yanıtla (1) (0)Sayın Misafir kardeşim! Hem Ebu Bekir hem de Ömer için Hz unvanını kullanmam daha uygun olur, daha şık olurdu. İnşallah bundan sonra buna özen göstermeye çalışırım. Bu hassasiyetiniz için teşekkür ediyorum. Bilesiniz ki bu iki güzide sahabiye herkesten ve en az sizin kadar saygım büyük. Allah onlardan razı olsun. Yazıda büyüklerin isminin başına hazreti eklenip eklenmediğine takılmamak gerektiğini, esas önemli olanın içerik olduğunu düşünüyorum. Konu açılmışken gündelik hayatta yeri geldiği zaman Allah diyoruz. Nitekim yazımda yer verdiğim ayette de hem Allah hem de Muhammed'e yer vermişim. Farkındaysanız Hz Allah veya Allah (cc) demiyoruz. En azından benim duyduklarım bu şekilde diyor. Nedense Allah'a Allah deyince kimse sayygısızlık yapıldı diye düşünmüyor? Burada niyetim yaptığıma kılıf bulma değil. Yaptığım bir durum tespiti. Baki selam
Yanıtla (1) (0)