Rasim Atalay
Ekmeğe zam gelmiş: Oh olsun!
Dünyada tüketim her geçen gün artıyor. Tahminimce artan nüfusla paralel bir artış değil bu… İnsan nüfusu da artıyor evet lakin insanın tüketim oranı da çılgınca yükseliyor.
Bugün hiçbirimiz elimizdekilerle yetinmiyor, aza kanaat etmiyor, hep daha fazlasını istiyoruz.
İhtiyacımızdan fazla olana talip oluyor, gözümüzün açlığıyla adeta saldırıyoruz…
Ekonomideki sınırsız ihtiyaçlar silsilesi tam manasıyla günümüzde karşılık buluyor. Çılgın tüketici olan insanoğlu doymuyor.
Karnı doysa da gözü doymuyor…
Bu açlık içerisinde bir taraftan da hayat pahalılığından, bereketin kalktığından dem vuruyor, yakınıyoruz.
Evet, haklıyız…
Hayat pahalı…
Alım gücümüz her geçen gün düşüyor, varsa cebimizdeki para durduğu yerde değer kaybediyor, küçülüyor…
Zamları eleştiriyoruz.
Bu kadarı da olmaz dediğimiz zamanlar oluyor.
Sabit bir maaş ile çalışıyorsak yılda bir defa maaşımıza zam yapılıyor olmasına karşılık, yılın neredeyse her günü birçok ürüne zam haberiyle yatıyor, zam haberiyle kalkıyoruz.
Bu konuda da haklıyız.
Ama kanaatimce haksız olduğumuz bir iki nokta var değerli dostlar…
Bunlardan biri ekmek…
Ekmek de diğer tüm temel gıda ürünleri gibi zamlardan nasibini alıyor. Ancak ekmeğe gelen zam, beni kendi iç dünyamda ikiye bölüyor. Kendimle tartışır hale getiriyor.
Bir tarafım diyor ki; Dünyada insanlar açlıktan ölüp giderken, bizim yaşadığımız coğrafya da buna dahil olmak üzere büyük bir israf söz konusuysa ekmeğe zam yaparak onu maddi anlamda daha kıymetli hale getirmek icap eder.
Çöp kenarlarında, ağaç diplerinde, sokak aralarında gördüğümüz bayatlamış ekmeklerin istiflendiği görüntülere bakınca ekmeğe zam yapmanın hak olduğunu iddia ederim.
Zam çözüm değil elbette ama en azından ulaşmak biraz daha zorlaşırsa, insanlar ihtiyacının dışında ekmek almazsa, israfı olabildiğince minimize ederiz diye düşünüyorum.
Bir yanım da diyor ki; Tamam zamsa zam, ekmek israfını önlemek için bir yöntem olarak bunu kabul etmeyi yeğleyelim… Ama çözüm olmayacak. Ekmeğimizin kalitesini de ortaya koymak ve tartışmak gerekiyor.
Türkiye’nin tahıl ambarı olmasıyla övündüğümüz, ekmeğin hammaddesini ürettiğimiz Konya’da bir de ekmeğe bakalım… Allah’ın taamına kötü denmez, bize kültürümüz bunu öğretir, dinimiz de nimeti kötülemeyi yasaklar. Burası da eyvallah…
Ama daha iyisini yapabilecekken niye bu kadar kalitesiz ekmek üretiyor ve bunu nasıl becerebiliyoruz, anlayabilmiş değilim.
Bu sorun özellikle Konya’nın merkezinde var.
Konya’dan şöyle en yakın ilçeye gidiverin. Bakın bakalım ekmek nasıl pişiyor, nasıl lezzetli oluyor.
Yani diyeceğim, ekmek zammı hak ediyorsa, tüketici de kaliteyi hak ediyor. Kimse kusura bakmasın. Ekmeğimizin ya bir şeyleri noksan, ya da bir şeyleri çok fazla ki hamuru ayarsız, pişimi Konya tabiriyle garersiz…
Ekmeğin nasıl israf edildiğini gördüğümde oh olsun, iyi ki de zam gelmiş demekten kendimi alamıyorum.
Ama bir de dönüp madalyonun öteki yüzüne bakıyorum. Ne kadar zam yapılırsa yapılsın, ekmeğin kalitesi de değişmeyecek, sokaklardaki israf görüntüleri de bitmeyecek.
Tecrübeyle sabit. Her zamda benzer konular konuşulur. Ama olan yine olur.
Zam unutulur, ekmek kurutulur, küflenir, itinayla israf edilir.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.