Erol Sunat

Erol Sunat

Enayi Yerine Konma Hikayesi!

Enayi Yerine Konma Hikayesi!

 

Uzun uzun zaman önce memleketin birinde, sakin, huzurlu, kavgası ve gürültüsü olmayan bir şehir vardı. Bu şehrin mahallelerinden birinde aralarında akrabalıkta bulunan iki aile yaşardı.

Bu iki ailenin erkekleri aynı mahallede büyümüş, aynı mekteplerde, aynı sınıfta, aynı sıralarda okumuşlardı. Evlendiklerinde bir de baktılar ki…Hanımları uzaktan da olsa akraba…

Bahçe duvarları ortak babalarından kalma evlerde oturuyorlardı.

Bu iki arkadaştan biri ne kadar sakin ve kendi halindeyse, diğeri oldukça hareketli, kendince açıkgöz biraz çıkarcıymış.

Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş derler ya, bu açıkgöz geçinen adamın karısı da aynen kendi gibiymiş.

Sakin adamın karısı ise, iyi niyetli, kötülük bilmez, dedikodu sevmez, herkese yardım etmeye koşan bir kadınmış.

Hatta çocukları dahi ana-babanın huylarını adeta kopya etmiş gibiymişler.

Açıkgöz geçinen adamın çocukları bu konuda tam bir felaket imişler.

Zaten olaylar zinciri de bu şekilde başlamış!

Bir akşam vakti, açıkgöz adamın karısı, çalmış kapılarını, adama, kardeş demiş, hanımın bir bakamaz mı?

Sakin adamın karısı, gülen yüzle buyur komşum demiş.

Kadın; Eve misafir gelecek demiş birkaç fincanlık kahve isteyecektim, yarın getireyim.

Kadın lafı mı olur dedi, az bekle hemen getiriyorum.

Sakin adam, karısına bizim dedi kahveci dükkanımız mı var, sen yine de dikkatli ol,

Aman demiş kadın, birkaç kaşık kahvenin lafı mı olur, sen böyle şeylere değer vermezsin ki…

Yarında bize bir şey lazım olur, bizde onlardan isteriz. Büyükler komşu komşunun külüne muhtaç dememişler mi?

Gülüp geçmişler olan-bitene, hatta adam ileri gittim galiba diye karsının gönlünü almış.

Ertesi akşam yine çalınmış kapı…

Yine kapıda komşu kadın, Kurusa bakma komşu demiş, yemeğe doğrayacak soğan kalmamış, varsa iki soğan istesem..

Hemen demiş kadın, üç-dört tane soğanla geri dönmüş…

Artık öyle olmuş ki…

Kadın ve çocukları her gece yemek saatine yakın kapılarını çalıp bir şeyler ister olmuşlar…

O sakin adam, bir süre daha ya sabır çekmiş oturmuş…

Yine bir akşam vakti tam sofraya oturacaklar, kapı çalınmış.

Bakmışlar komşunun on yaşlarındaki kızı;

Teyze demiş, iki dal maydanoz var mı?

Sakin adam yok de demiş, kalmadı de…

Kız çocuğu ne kızıyorsun emmi demiş, yarın bir demet alıp getiririz!

Kadın vermiş yarım demet maydanozu.

Adam le havle… çekmiş derinden derinden…

Tam yemeğin ortasında, kapı bir daha çalınmış…

Bu sefer adamın sekiz yaşlarındaki oğlu..

Teyze demiş yarım limon var mıydı?

Adam, pazara gitsinler, pazardan alsınlar demiş.

Çocuk, emmi demiş sen bize kızdın galiba, yarın bir kasa limon alıp koyarız kapınızın önüne!

Ne desin adam!

Küçücük çocuk, çocuk amma, ne edep var, ne terbiye!

Böyle bir müddet daha geçmiş.

O sakin adam, karısına artık yok demesini öğren demi bunlar bizi enayi yerine koyuyor. Kadın akraban olabilir, adam da benim mahalleden arkadaşım. Böyle biri değildi. Amma bu kadar da olmaz!

Kadın kocasının önüne zor geçmiş.

Aman ha demiş, bulaşma, başın belaya girmesin!

Adamı karısı ve çocukları güçlükle yatıştırmışlar…

Birkaç gün sonra, kapı tekrar çalınmış, adam bakmış ki, mahalle arkadaşı adam kapıda…

Buyur arkadaş demiş…

Açıkgöz geçinen adam, seninle demiş önemli bir şey görüşmem lazım, dalmış girmiş içeri… müsait bir odaya geçmişler.

Buyur komşu demiş adam, hayırdır derdin ne?

Adam bana demiş, bir kese akçe lazım.

Vereceksin, ne zaman vereceğimizi sormayacaksın, paranın ardına da düşmeyeceksin!

Şunu bir daha söyle demiş adam…

Sağır mısın demiş, acil bir kese akçe lazım. Kese dolgun olursa fena olmaz. Yüz akçeden fazlası işimi rahat görür.

Ya demiş vermezsem…

Yemin olsun demiş almadan gitmem. Sende var dediler.

Sakin adam bir daha söyle anlayamadım demiş.

Akçe komşu demiş, akçe istedim. Vermezsen sabaha kadar otururum. Almadan da gitmem, nesini anlamadın!

Sakin adamın şuuru gitmiş. Açıkgöz geçinen arkadaşının yakasına öyle bir yapışmış ki, kaç yumruk atmış, kaç tekme sallamış bilmiyormuş, komşu adamı elinden zor almışlar. Adamı hemen şifahaneye götürmüşler.

Açıkgöz geçinen adam on gün kadar şifahanede kendini bilmez bir halde yattıktan sonra kendine gelir gelmez, doğruca Kadı Efendiye şikayete gitmiş

Kadı Efendi, Efendi demiş sen nasıl dövdün bu adamı bu kadar. Az kalsın öldürecekmişsin,  senden borç para istemiş, yok deseydin, veremem deseydin, kapını açmasaydın!

Adam başlamış olan-biteni anlatmaya…

Kadı Efendi siz varın gidin demiş, ben konuyu bir de kendim tahkik edeyim.

Birkaç gün sonra Kadı Efendi, iki adamı, hanımlarını ve mahalle komşularını da hep birlikte çağırmış huzuruna…

Açıkgöz adam birden atılmış, benim haklı olduğum ortaya çıktı değil mi, Kadı Efendi demiş, ben hâlâ kendime gelemedim. Davacıyım bu komşu olacaktan.

Kadı Efendi, sen ve karın demiş, bıktırmışsınız mahalleliyi, her türlü maddi gücünüz olduğu halde, işi ailecek istemeye dökmüşsünüz. Aldığınızı vermediğiniz için, insanları enayi yerine koyduğunuz için, bütün mahalle yaka silkmiş sizden.

Sonra adama dönmüş demiş ki, insanlardan dünya kadar para almış vermemişsin, yanında çalışanların paralarını dahi ödememişsin. Hiç mi utanmadın? Hiç mi Allah’tan korkmadın?

Bunun adı açıkgözlük değil, bunun adı utanmazlık, bunun adı edepsizlik!

Yanındaki insanları dahi boğaz tokluğuna çalışır hale düşürmüşsün, bu ne vicdansızlıktır efendi!

Karında zengin, sende demiş, amma velakin insanları enayi yerine koymak gibi kötü bir huyunuz var. Önce yanında çalıştırdıklarından başlamak şartıyla, kimin ne kadar alacağı var, hesaplattım. Onları huzurumda her birine kuruşu kuruşuna vereceksin. Bir daha böyle fiiller içine girmeyeceğinize, çoluk-.çocuk yemin edip, tövbe edeceksiniz!

Bir daha hiçbir komşudan bir ekmek dahi ne karın, ne çocukların istemeye kalksın, en ufak bir şikayet duyayım. Bu şehirden topunuzu göndereceğim demiş.

Bu insanların hepsinden özür dileyeceksin yanında çalıştırdıklarının alacaklarını bundan böyle gününde düzenli ödeyeceksin. En ufak bir aksama olsun, seni zindana atarım diye de gürlemiş.

Mahalle arkadaşın olan bu komşundan da özür dileyeceksin demiş, anlaşıldı mı?

Sonra ne mi olmuş?

Şehir şehire, Kadı Efendi Kadı Efendiye, Mahalleli mahalleliye, Komşu komşuya, Koşu kadınlar komşu kadınlara, komşu çocukları komşu çocuklara benzer

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikayede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya, ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikaye anlatırız inşallah…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR