Her gün aynı fotoğraflara uyanıyoruz.
Yıkılmış binalar, gökyüzüne karışan duman, taşların arasından uzanan küçük bir el…
Gazze, artık sadece bir coğrafya değil; vicdanın röntgeni oldu bu dünyada.
Her patlamanın yankısında insanlık biraz daha sağırlaşıyor, biraz daha duyarsızlaşıyor.
Dünyanın dört bir yanından “barış çağrıları” yükseliyor ama hiçbiri o çocukların çığlığı kadar gür değil.
ÇOCUKLARIN ÇIĞLIĞI SESSİZ KALIYOR
Birleşmiş Milletler raporlar yayımlıyor, liderler açıklamalar yapıyor, kınama mesajları sıraya diziliyor. Ama Gazze’de bir annenin mezar taşına sarılıp ağlamasının karşılığı yok bu kelimelerde. Kelimeler tükendi, insanlık bitti, vicdan sustu. Bir zamanlar “dünyanın gözü önünde” dendiğinde utanırdık. Şimdi kameralar önünde yaşanan ölümleri izliyoruz, sanki bir belgeselmiş gibi.
Kiminin elinde telefon, kiminin elinde silah…
TOPRAĞIN ALTI ÇOCUKLARL ÜSTÜ SESSİZLİKLE DOLDU
Gazze’de toprağın altı çocuklarla, üstü sessizlikle dolu. Ve kimse gerçekten “dur” diyemiyor bu ölüme. Gazze artık bir şehir değil, bir sınavdır. İnsanın insana ne kadar zulmedebileceğinin, sessiz kalanların ne kadar suç ortaklığı yaptığının sınavı.
Her bomba düştüğünde sadece orada bir ev değil, dünyanın dört bir yanında bir vicdan da yıkılıyor. Bir çocuğun gözyaşıyla başlar adalet duygusu… Ama biz o gözyaşlarını artık ekran filtresinden izliyoruz.
Gazze ağlarken, dünya seyrediyor.
Ve insanlık, o bombaların dumanı arasında boğuluyor.
NE OLACAK BÖYLE GAZZE’DE?
NE OLACAK BÖYLE İNSANLIKTA?
Belki de artık soru şu:
GAZZE’Yİ KAYBETTİK AMA, BİZ Ne KADAR İNSAN KALDIK?
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.