Yusuf Alpaslan Özdemir

Yusuf Alpaslan Özdemir

Roman”a devam

Roman”a devam

Dün roman türünün sadece bir romandan ibaret olmadığını, çok farklı cihetlerde katkılarının olabileceğini Mehmet Kaplan hocanın ‘eser-devir-şahsiyet’ yöntemi üzerinden ve Madame Bovary ile Vadidaki Zamabak romanları çerçevesinde izah etmeye başlamıştık. Bugün kaldığımız yerden devam ediyor ve sözlerimizi hitama erdiriyoruz.

Vadideki Zambak’ın Henriette’si evli ve anne, iffetine bağlıdır. Dünden hatırlayacaksınız Emma Bovary de Henrieette gibi evli ve çocukludur fakat sık sık sevgili değiştirmesi, yaldızlı yaşamın pençesinde parayla kurduğu dengesizlik yüzünden hayatını kendi elleriyle perişan eder. Üstelik eşi Mr. Bovary kendisini çok sevmektedir, bu konuda Henriette’den daha avantajlı durumdadır.

Balzac ilişkiler konusunda Flaubert’e göre daha ahlâkçıdır. Yine dünden hatırlayacaksınız iki romandan kadın, aile, ahlak vs. gibi kavram ve kurumlarla ilgili pek çok özellik ve mesaj bir araya getirilerek etraflı bir makale kotarılabilir.

Okura verilen mesajlar, çıkarılacak dersler oldukça somut ve nettir; “Evli bir kadına bağlanmak hatadır. Bir kadının hoyratça borca girmesi, şaşaa peşinde koşması kapanmaz yaralara, hatta hayatına mal olabilir. Bir erkek ailesine sahip çıkmalı, eşinin ihtiyaçlarını ve ilgi alanlarını her daim göz önünde bulundurmalıdır. Çocuklukta aile desteğinden mahrum kalan fert yaşam boyu yanlış yerlerde ve yanlış kişilerle sevgi arayışına girer, neticede kendi hayatını da çevresindekilerin hayatını da tarumar eder. Para işin içine para girdiğinde hiç kimseye güvenilmez, o yüzden parayla ilişkide ana koşul ödeyemeyeceğin yükümlülükler içine girmemektir.”

Her iki roman da manifestovari tesirli cümle örnekleriyle örülüdür. Vadideki Zambak’tan bir örnek aktarayım; “Sevilen kadın bütün kadınların en güzeli değil midir? Çok acı çeken insan, çok yaşamış demektir. Annem demire benzer. Dövüldükten sonra başka bir demirle birleşebilir ama kendisi kadar sert olmayan her şeyi kırar çarpmasıyla. Bana inanın, aşkla geçen bir ömür yeryüzü yasasının ölümcül bir istisnasıdır; bütün çiçekler solar; büyük sevinçlerin yarını varsa bu kötü bir yarın olacaktır. Gerçek hayat, acılarla dolu bir hayattır. Düşünce insanın elinde değildir. Sadece, acıların ortasında hapsedilebilir. Başkalarının mutluluğu artık mutlu olamayacakların avuntusudur. Bir kadın ne kadar çok seviyorsa o kadar yaralıdır. Ruhumun ücra köşelerinde, tıpkı sakin havalarda fark edilen ve fırtına dalgalarının parçalar halinde kumsala fırlattığı o kabuklu deniz ürünleri gibi, gömülmüş dokunaklı anılarım var. Manevi yalnızlık da dünyevi yalnızlıkla aynı etkileri doğurur: Sessizlik en hafif yankıları değerli kılar, kendine sığınma alışkanlığı da öyle bir duyarlılık geliştirir ki, buradaki kırılganlık bizi etkileyen duygulanımların en ufak ayrımlarını bile belli eder.”

İlişki ve aile birliği odaklı iki büyük roman üzerinden romanın etkileri ve önemini dilimiz döndüğünce anlatmaya çalıştık. Konu yelpazesi genişledikçe hükümlerimiz daha doğru ve tartışmasız hale gelecektir. Bizden bir misal verecek olursak Kemal Tahir’in romanları değme tarih kitaplarında bulamayacağımız bilgi ve anekdotlarla doludur. Aynı şekilde milli mücadelenin, birlik beraberliğin, şuurlu bir vatan evlâdı olmanın timsalleri Tarık Buğra’nın, Halide Edip Adıvar’ın romanlarında bolca yer teşkil eder.

Hep anlatılan, Marcel Proust hayranlarının daha bir bildiği kıssa vardır; Adamın biri ileri yaşlarında hayatını boşa geçirdiğini idrak eder ve pişman olur. Kalan zamanını daha verimli geçirmek, geçmişini telâfi etmek derdiyle yanıp tutuşmaya başlar. Devrin bilgesine gider ve durumu anlatır: ‘Ben bugüne kadar yeterince okumadım, anlamlı değerlendirmedim yaşamımı’ der. Bilge adamın tavsiyesi nettir; “Marcel Proust’un kitaplarını oku, o sana yetecektir ve yeni pencereler açacaktır.” Proust’un ‘Kayıp Zamanın İzinde’ adlı kült romanların müellifi olduğunu biliriz.

Roman türünde başka türlerde olduğu gibi okumaya nerden başlayayım diye bir durum da söz konusu değildir. Mustafa Özel’in, Fethi Naci’nin, Ömer Türker’in yazılarından anhtarlar bulabilir yahut yüreğinizin götürdüğü romanları okuyabilirsiniz.

Romana dair anlatılacaklar, değerlendirmeler bitmez. Okunan her roman yeni bir dünyaya, dostluklara ve diyarlara açılan bir kapı, öğrenilen yeni bilgilerdir. Daha iyi yaşamayı bilmek/öğrenmektir. Yani roman sadece bir roman değildir, birçok şeydir.

Bol ‘roman’lı günler, bereketli okumalar dilerim…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yusuf Alpaslan Özdemir Arşivi
SON YAZILAR