Prof. Dr. Fikret Akınerdem

Prof. Dr. Fikret Akınerdem

Şeker, yine şeker

Şeker, yine şeker

Şeker pancarı rastgele bir bitkinin adı değildir. Tarımın 200 yıl kadar önce insanlığa kazandırdığı bir ürün yanında ekiminden hasatına, hatta en son ürüne (şekerleme, çikolata, bisküvi, tatlı ve gazlı içecekler, daha da neler neler) işleninceye kadar birkaç gıdaya hammadde olmasıyla, tarımın ve tarımsal sanayinin en gözde mahsulüdür, diyebiliriz. Bu haliyle de sanayici ve çiftçi gözünde ayrı bir yeri vardır.

Son yılların en tartışmalı konularından biri de Türkiye neden şeker kamışından şeker üretmediğidir. Bu konuda çok şey söylenebilirse de 1950 li öncesi Çukurova bölgesinin şeker kamışı yetiştiriciliği ile ilgili yapılan araştırmalarda bölgenin kamış yetiştiriciliğine uygun olduğu görülmüş, ancak zamanın politikaları tüm Avrupa’da olduğu gibi Türkiye’de tercihini şeker pancarı yönünde yapmıştır. Zira Çukurova’da şeker kamışı için kullanılacak arazileri pamuk, soya, mısır gibi bitkilere, şeker ihtiyacı için tercih ettiği şeker pancarına da Orta Anadolu ve Geçit bölgelerinde yer açılmıştır.

Şeker pancarı yoğunlukla 70 yıldır Orta Anadolu ve Geçit Bölgelerinde yetiştirilir. Bu doğrudur ancak üretim tekniğinde yanlışlıklar vardır. Son 20 yılda hayvancılık sektöründe gelişmeler göz önüne alındığında şeker pancar ile münavebede yeme hammadde olan ve suya aşırı ihtiyaç duyan mısır ve yonca gibi bitkileri de girmiştir. Buna aşırı sulama da eklenince yeraltı su kaynaklarında çekilmelere olmuş, bu anlayışın 20-30 yıl daha devem ettirilmesi durumunda yoğun işçilik de isteyen şeker pancarının bu bölgelerden çıkacağı konuşulmaya başlamıştır.

Bugünkü su rezervi ve yağış değerleriyle üretici için verimli ve kaliteli, işletmeci için de ekonomik şeker pancarı üretmenin pek de kolay olmayacağı ortadadır. Ayrıca özelleşme ile şeker sanayinin Devlet (Türkşeker), özel ve kooperatif fabrikaları şeklinde 3 ana grupta toplanması, grup fabrikalarının hammaddeye ulaşmada zorlanacağı bunun için de ileriki dönemlerde rekabetin hammadde fiyatı üzerinde artarak devam edeceği belirgindir. Rekabetin hammadde üzerinde olması, fabrikaların hammadde için mali yükünü artıracakken, şeker fiyatlarının da yükseltecek ancak üreticiye daha garantili ve yüksek fiyatta hammadde satma imkânını verecektir.

Türkiye’de bazı şeker fabrikaları ilk dönemlerde ekonomik ve sosyal amaçla kurulmuştur. Günümüz şartlarında özelleşme ile sosyalden ziyade ekonomik hedefler geçerlidir. Rekabet ortamında bazı kooperatif ve devlet fabrikalarının özel fabrikalarla yarışması mümkün görülmemektedir. Beklenen, özel fabrikaların ekonomik amaçla, devlet fabrikalarının da sosyal amaçlı üretimde kalacağıdır.

Şeker pancarı üretiminden kaçmanın ikinci yolu üretimi ve tesellümü hayli zor olan ve hayli küçük alanlarda üreten, bunun için de başına teknolojiden yararlanma güçlüğü çeken pancar üreticisi, şeker pancarı üretiminden kaçma yoluna da gidebilir, hatta gitmektedir de. Yöresel ürün çeşitlendirilmeleri ile üretimi daha kolay, getirisi daha yüksek mısır, ayçiçeği gibi ürünler yanında hayvancılık sektörünün de yoğunlukla devreye girmesiyle kaba yem üretimine doğru bir tercih de söz konusudur.

Yıllardır modern tarım sisteminin yerleşmesinde ve üretici örgütlenmesinde öncülük yapan çok boyutlu getirileriyle şeker pancarı gibi bir ürünün ülkemizde değeri hayli büyüktür. Bu ürüne hasta olan çiftçilerimiz ne pahasına olursa olsun üretime devam etmek istemekte, aksini şartlar zorlamaktadır. Yapılması gereken, ülkesel su potansiyeli ve arzının ciddi şekilde kontrol altına alınmasıdır. Şeker gıda olduğu kadar da ağız tadıdır. Ülkesel ve kişisel ağız tadımızın gereksiz ve acımasız uygulamalarla kaçırılmaması ve üretimin sürdürülebilirliğini için taraflar her türlü gayreti göstermelidir.

Türkiye, yerli kaynaklardan zirai ürün (bitkisel-hayvansal) arzında işi şansa bırakamaz, bırakmamalı da. Zira gelişen ancak farklılaşan dünya, açgözlülerin ve sömürücülerin tehdidi altındadır. Bu tehdit daha çok çeşitli sebeplerle, içinde bulunduğumuz coğrafya çevresinde yoğunluk kazanmıştır. Bu nedenledir ki ülke olarak bizim gıda arzında zaafa düşmemiz, savaşa girmeden savaş kaybetmemiz gibidir. Hiçbir ülke bizim başkalarına baktığımız gibi bakamaz ve acımasızca gıdada ambargo uygular. Bunu aşmanın yolu hiç değilse ayakta kalacak kadar, temel gıdalar için yeterli kaynak üretmek ve bunu da israf etmeden kullanmak olmalıdır. İsrafın önlenmesine su ve topraktan başlanarak, hammadde-işleme-taşıma ile devam edilmeli, en son tüketim ağında ise sıfıra ulaşılmalıdır.

Mübarek Ramazan da ağzımız şeker gibi tatlı, kalbimiz şeker gibi ak olsun. Kalın sağlıcakla

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Prof. Dr. Fikret Akınerdem Arşivi
SON YAZILAR