Üsküp-2 Rumeli Anadolu, Anadolu Rumeli’dir
Üsküp gezimiz Üsküp doğumlu şair, siyaset ve sanat adamı Yahya Kemal ile devam ediyor. Osmanlılar devrinde Üsküp Kosova vilayetinin başşehri, aynı zamanda iktisadi, siyasi ve kültürel alandan önemli bir ulaşım merkezidir. Üsküp adı bir İlir kabilesinin yerleştiği Skupi’den gelmekte olup oldukça eski bir yerleşim yeridir. Arapçada suların akması ya da kaynaması anlamına gelen Üsküp, özellikle 1389 de I. Sultan Murad’ın şehit edildiği Kosova Meydan Muharebesine büyük bir önem taşır. 1392 de Yıldırım Beyazıt tarafından Üsküp Türk hâkimiyetine girmiş, bu hâkimiyet 1912 ye kadar devam etmiştir.
Üsküp, Yahya Kemal için Kaybolan bir şehrin ardından: Yahya Kemal'in Üsküp'ü dür. 2 Aralık 1884’te Üsküp’te dünyaya gözlerini açan bir çocuk. Ahmet Agâh’ın ağzında annesinin sütü ve ömrü boyunca çağıldayacak o berrak Türkçesiyle sesini aramaya revan olması (yola çıkması), Yahya Kemâl olmaya giden o sarp ve yalnız yolun da başlangıç hikâyesidir. Aynı ses, aynı köpük, aynı vatan, aynı şiir, aynı savaş ve aynı şehir. Herkes bunu öyle bilir ki büyük Türk şairi Yahya Kemal’in hayatı en çok şu üç başlıkla hatırlanır ve anlaşılır: Üsküp, Paris ve İstanbul.
Talebesi Tanpınar’ın deyişiyle "muhacir bir kuş" olarak Üsküp’ten havalandıktan sonra, sırasıyla Selanik, İstanbul, Paris, Varşova, Madrid, Lizbon ve Pakistan’a uzanan bir hatta yerleşik, yurtsuz, göçebe bir hayatın tam ortasına düşmüştür Yahya Kemal. Ama ne gam! Cihanı gezse de o bir İstanbul şairidir. Aziz İstanbul’un kalemi ve sesidir her dem. Yine de onu doğup büyüdüğü, ilk şiirini yazdığı, ilk kez âşık olduğu, sokaklarında koşturduğu, türkülerini ve ezanlarını dinlediği ve toprağına annesini emanet ettiği güzel Üsküp’ten, Türk Üsküp’ten, yani ilk vatanından ayrı düşünmenin bir mümkünü yoktur. Kelimenin tam anlamıyla Üsküplü bir İstanbul şairidir Yahya Kemal.
Üsküp’ü severim. Zira orada doğdum. Çünkü çok Türk. Benim zihniyetime çok tesiri oldu, diyor.
Pablo Neruda “Kim öldürebilir ki şiiri? Sorusunu sorarak başladığı yazısına şairle ilgili şu satırları ekleyerek devam eder: “Şair sadece biçim değildir. Çevresini saran şeylere de ihtiyacı vardır. Eğer çevresinin havası şiirine giremezse, şiir ölmüş demektir. O zaman şiir soluk alamaz.”. Üsküp, onun için doğup büyüdüğü, kimliğini tanıdığı, sesini yükselttiği ve kişiliğini inşa ettiği mekân olarak, yıllar boyunca, içinde kor gibi sakladığı uzun ve tükenmez bir anne hasretidir aslında.
Üsküp; evi, öğretmeni, ocağı ve annesidir, bu şehirde Ahmet Agâh’tır ama şiiri, sesi ve hikâyesiyle Yahya Kemal olmaya azmetmiştir. Yani şehir eve dönüşmüş, kimliğiyle şiirleşmiştir. Sonra Sultan Murad Camii’nde bayram namazları, Eski Çarşı’da çocuklar gibi şen, Vardar Nehri kıyısında bir akşam, Şar Dağları’ndan çağlayan uzak ve yakın bir Türkeli, adı Bursa. Şar Dağlarına karşılıklı olarak Rumeli ve Anadolu namıyla ellerini uzatmış iki kader arkadaşı; Üsküp ile Bursa.
Son yeniçeri Deli Ahmet’in üryan avazından dinlediği bütün Rumeli türküleri, akıncı destanları, kılıç şakırtıları ve serhat şarkıları kulağındadır. Tuna, Budin, Estergon, Mohaç, Plevne dörtnala koşturur içinde. İlk kez annesinden duyduğu Yunus ilahileri, Üsküp efsaneleri, Balkan ezgileri ve en güzel makamıyla o ezan sesleri. Duygusu ve azıcıkta olsa tarih bilgisi olan insan bu sesleri halen duyuyor.
Babası Üsküp Belediye Başkanı Nişli İbrahim Naci’dir. Annesi Nakiye Hanım ise şair Leskofçalı Galip’in yeğenidir. Çocukluk yılları Üsküp’teki Rakofça çiftliğinde geçer. Yahya Kemal “Açık Deniz” adlı şiirinde Balkan şehirlerinde geçen çocukluğunu hatırlar, elveda demek zorunda bırakıldığımız, Rumeli’yi bizlere bir defa daha hatırlatır. Ben Üsküp’te değilim, Üsküp benim içimde der ve şöyle devam eder:
“Balkan şehirlerinde geçerken çocukluğum,
Her lâhza bir alev gibi hasretti duyduğum”.
Diyerek, şiirde Balkanları Anadolu’ya, gönülde Anadolu’yu Balkanlara bağlar, Yahya Kemal.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.