Erol Sunat

Erol Sunat

YANMAYA BAŞLADIK, ALLAH SONUMUZU HAYRETSİN!

YANMAYA BAŞLADIK, ALLAH SONUMUZU HAYRETSİN!

Eylül ayı ile birlikte yanmaya başladık. Şimdilik yüzümüz yanıyor, içimiz yanıyor, cebimiz yanıyor. Yarın yüklü faturalar gelmeye başladığında yandım anam mı diyeceğiz, yandım Allah mı?

Keşke bu yanmanın adına ısınma diyebilseydik!

Isınmanın, soğuktan korunmanın bedeli bu yıl çok yüksek olabilir ikazları gelmeye başladı.

Isınma bedeli, kira bedeli, okul masrafları, kışlık giysiler, market ve çarşı-pazar hepsini alt alta bir toplayın bakalım yekun ne çıkacak?

İyi olacak, iyi diye kaçımız konuşabiliriz?

Ya da yüzde kaçımız bu yıl biraz pahalı amma, önemli değil diye cevap verebilir.

Bu kış ne yapacağız, bu kışı nasıl çıkaracağız sorusu en ciddi, en hüzün verici, en çok zorlanılan bir soru.

Bu kış ne mi yapacağız?

Sarınırım battaniyeyi, geçerim televizyonun başına diyenler var!

Bütün odaları kapatır, tek bir odayı yakarım, bir de öyle denerim doğal gaz faturasının az gelmesini diyenler de bizim insanımız.

Hemen herkes, kendine göre, imkanları ölçüsünde kışa karşı tedbirini almaya çalışıyor!

Doğal gaz şakacı bir yakacak, bakmışsınız ocak ayı gelmeden, yeni bir zam müjdesiyle yüzde şu kadar daha zamlandım diyebilir mi?

Beni yakan yakmayan belli olsun, diye konuşabilir mi?

Yüzde 32 zamdan sonra, şunun şurasında yüzde 50 olmaya ne kaldı diyen esprili arkadaşları da, inşallah duymamıştır!

Bakarsınız duyar filan da, beni zaten çok ucuza yakıyorsunuz, sefam olsun der mi, der!

 

GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ…

Bir zamanlar, kış aylarına gariban ayları denirdi. Kış mutedil geçer, havalar ayaz yapmaz, kar fazla yağmaz, garibanlara kış mevsimi fazla dokunmazdı.

Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer denen günler yaşıyoruz.

Geçtiğimiz yılın ağustos ayından ortalarından bugüne, rahmetli Orhan Veli’nin dediği gibi cep delik, cepken delik, cebimde yok metelik” deyip yana yana kül olmuş vaziyetteyiz.

Bunlar daha iyi günleriniz diyen felaket tellallarına kızanlarımız, yağmur misali yağan zamlar sonrasında, adamlar yerden göğe kadar haklı demeye başladılar.

Eylül ayının ortasını az biraz geçtik.

Eylül bizim neslin dert ayı olmayı çoktan kabullenmiş bir şekilde, zam müjdelerine doyamadı gitti arkadaş!

Doğal gazı yakmadığımız için, yandım anam demeyi erteledik!

Eylül 1, sobalarda yakılan kömüre 50 dolar zam!

Kaloriferde yakılan kömüre de 15 dolar!

Elektrik yüzde 15 zam görmüştü…

Çay-şeker neredeyse tepelerden bakacaklar.

Bakliyat, fasulyesi yedi buçuk lira şarkısıyla, hem kaynasın, hem oynasın diye bundan sonra beni ancak market vitrinlerinde seyrederseniz demeye başladı bile… 

 

KALEM ELİMİZDEN HİÇ DÜŞMEDİ Kİ!

Diyorlar ki, vatandaş aldı kalemi eline… Vatandaşın elinden kalem hiç düşmedi ki… “Al eline kalemi, yaz başına geleni” denmiş! İşin içinden çıkabilene aşk olsun, çıkabilen kahramanlara da selam olsun!

İnsanımız yaza yaza yoruldu.

Hesap-kitap yapmadan edemiyorum dese de, o hesabın içinden henüz çıkabilmiş değil!

Bu hesabın içinden çıkanı göster, alnından öpeyim diye konuşan ağabeyleri hiç dinlemediniz galiba!

Çünkü yok!

Anlatılan varsa da tevatür cinsinden bir şey!

Yani ne aslı var, ne astarı…

Evdeki hesap çarşıya uymaz derler ya…

Kelam, doğru bir kelam!
Hoca Nasreddin’in Akşehir gölüne maya çalıp, ya tutarsa dediği gibi, bizler de yaptığımız hesap, çarşıya uyarsa, hatta üste cebimizde para kalırsa babından hesaplar yapmaktan kendimizi alamıyoruz.

Çarşı-pazar kurt kapanı gibi bir yerler.

Her dükkan, her mağaza ayrı birer tuzak gibi!

Güler yüz çok, çay ikramı filan da var. Hele ki çoluk-çocuk cümbür cemaat gitmişseniz, listenizde olmayan, hemen oracıkta çıkıveren yeni istekler, farklı talepler sonrasında ne yapacaksınız?

Eskiden, “Pamuk eller cebe” diye takılırlardı.

Şimdi devir, kart devri.

Çekeksiniz kartı…

Dükkan sahibi memnun, aile fertleri memnun,

Siz bir karta, bir elinize tutuşturulan fişe bakacaksınız,

Bu kadar da olur mu diye içinizden konuşacak,

Sevinçle elinizden tutan çocuklarınıza gülümseyip tutacaksınız evin yolunu.

Kartın alevi önce ellerinizi, sonra cüzdanınızı yakacak, amma siz bu durumu belli etmeyecek, dünya kadar masraf ettim demeyeceksiniz! Çünkü, bu devirde en zor şey ana-baba olmak

 

 

NE ARTMADI Kİ…

Kazak arttı…

Ceket arttı..

Ayakkabı attı…

Kışlık giysiler arttı…

Artmayan ücretler…

Onlar yerinde saydı…

Bütün bu artışlar olurken, ocak ayına kaç ay, kaç hafta, kaç gün var bir sayın bakalım.

Maaş ve ücretlere yapılan yüzde 4’lük zam eylül ayının yarısına geldiğimizde eridi, kayboldu, yok oldu.

Eylül ayı bitmedi, daha önümüzde ekim, kasım ve aralık ayları var…

Bu aylarda doğal gaz yakılmayacak mı?

Odun-kömür yakanlar, yakacak almayacaklar mı?

Ekim-kasım aylarında az mı kar yağdı, az mı soğuklardan titredik, az mı havalar buz kesti?

Herkesin cebindeki para belli.

Eğer sabit gelirli, dar gelirli ve asgari ücretliyseniz, elinizdeki para artmayacağına, yükselmeyeceğine göre ne yapacaksınız?

Çare arayacaksınız!

Eskiler ayağını yorganına göre uzat diye öğüt verirlerdi.

Bu zamlara, bu zam yağmurlarına karşı, ayak ne yapsın, yorgan ne yapsın?

Dilerim çok sert bir kış geçirmeyiz!

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Sazan

17 Nisan 2024 Çarşamba 00:02
SON YAZILAR