Zirai öğretimden, çalışan gazeteciler gününe
10 Ocak hem ziraatçılar, hem de gazeteciler için önemli bir gün. Her iki meslek grubu senede bir defada olsa bu günde bir araya gelirler.
Bu sembolik günde biraraya gelme gazeteciler için ayrı bir önem taşıyor zira gazeteciler daha çok ilin ileri seviyede ki devlet, sivil toplum ve idarecileri tarafından kabul edilip bir arada yemek yerler.
Ziraat Mühendislerinin her senenin 10 Ocak günü bir araya gelmesi ise daha çok dünya ve ülkede zirai eğitimde geçmişten bugüne gelinen durum ve geleceği ele alınır, tartışılır.
Bu sene için köşe yazarı olmam sebebiyle Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından verilen yemeğe iştirak ettim. Yaklaşık 500 kadar kişinin katıldığı yemekte ayrıca Valimiz, birkaç milletvekili, tüm merkez belediye başkanları ve farklı makamların temsilcileri vardı.
Bazı gazeteci ile aynı masada idim. Şöyle bir etrafa baktığımda eskiden beri tanıdığım birkaç gazeteci kalmış, çoğunluğu ise genç kuşaktan oluşuyor.
Gazetecilik zor bir iş. Zaman zaman köşesinde yazdığım gazeteye uğrar, çalışanlarla bir araya gelirim. Bazıları içeride masa başında bilgisayarda haber toplama, bir gün sonrasının gazetesini çıkarma gibi işleri yaparken, bazıları da ellerinde kamere günün belirlenen gündemine göre haber peşinde koşar.
Gazetecilik gerçekten zor iş. Özellikle haber peşinde koşanlar yaz-kış, gece-gündüz, sıcak soğuk demeden günün popüler haberini elde etmek üzere yarış. Bunun için de arabası yoksa ya dolmuş, ya da belediye otobüsleri ile yolculuk yaparlar, az da olsa verilen özel vasıtalarla habere giderler.
Gazeteciler gerçekten işini seviyor ve de severek yapıyorlar. Bir nevi sevdiği kızın peşinde koşar gibi haberi de böyle kovalıyorlar.
Tüm bunlar tamam da karşılığında ne alıyorlar diye soracak olursak zannedildiği gibi çok bir para almadıklarını, bunun yanında da çok da güvencelerinin olduğu söylenemez.
Büyük medya gazetecileri veya köşe yazarları gibi Anadolu gazetecileri ya da çoğu köşe yazarlarının bir havası yoktur. 20 sene kadar önce büyük bir gazeteye röportaj vermek üzere İstanbul’daki yayın merkezine çağrıldığımda gördüğüm ortama hayret etmiştim. İlk defa böyle büyük bir gazetenin merkezinde bulunuyordum. Bu adı büyük gazetenin patronu ve köşe yazarları bir zamanlar kelle kesen baş kırandı. Ne olacağını ve nasıl bir tavır ile karşılanacağımı ben de merak ediyordum.
Hülasa, merkeze bana aracı olan arkadaşımla girdim, özel kapılardan geçtim ve en sonunda büyük gazetecilerin olduğu yere alındım. Ortada büyük bir masa, etrafında birçoğunu ismen tanıdığım 2-3 ü bayan, 7-8 i erkek olmak üzere 10 kadar kişi masa etrafında. Vakit öğlen, masada çeşitli ikramlarla birlikte çeşitli alkol şişeleri vardı ve adı büyük gazetecilerinden bazıları içkisini yudumluyordu.
Bu gazetecilerden biri beni götüren arkadaşın yakın dostu ve benim geleceğimden haberdar olduğu için bir işaretle ayağa kalktı, bana hoş geldin dedi ve oradakilere takdim etti. Büyük gazeteciler bana şöyle bir baktı ve içlerinden biri masaya alkol almaya davet etti. Masaya oturdum ancak alkol almayacağımı belirtince bozuldu, ancak belli etmemek için dalga geçme gibi bir tavırla laf attı. Cevabını usturuplu alınca da, “ e canım biz de Müslümanız” gibi bir tavır takınarak meşrulaştırmaya, içlerinden biri de beni tutar bir tavır takınarak konuyu soğutmaya çalıştı.
Eh işte, büyük şehirlerin büyük gazetecileri ile gariban Anadolu gazetecilerinin hali bu. Birileri masa başında ter dökerken, birileri de iktidarları düşürmek ve alkol seanslarını döndürme peşinde koşar.
Anlayana sivrisinek saz.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.