Prof. Dr. Fikret Akınerdem

Prof. Dr. Fikret Akınerdem

Cumhuriyetin şeker fabrikaları ve gerçekler-1

Kendini gazeteci, bilim adamı veya kanaat lideri diyen ancak gerçek dünyasında hiç te öyle olmadıkları yorumlarından anlaşılanlar bayağı çoğaldı. Bunlardan birine Cumhuriyet Gazetesinde, Cumhuriyetin Şeker Fabrikaları başlıkla yazısında ki saptırmalardan ne demek istediğini anlaşılan bunlardan birine rastladım. Meselemiz bunlara cevap vermek olmasa da, esas itibariyle doğruları belgelerle yazmaktır.

Yazar makalesine girişte Osmanlının Sanayi Devrimine bakışı ve neden girmediğinden sonra konuyu Cumhuriyet dönemi şeker fabrikaları tesis tarihine kadar getiriyor. Osmanlı dönemine yapılamayan ilerlemeleri tenkit ederken, bir taraftan da 1915 Sanayi Sayımında 10’dan fazla işçi çalıştıran toplam 282 sanayi tesisinden % 9’u devletin, kalanının da sermaye ve emeğin sadece yüzde 15’i Türklerin; geri kalanının yabancıların elinde olduğunu açıklıyor. Yine Osmanlı’dan Cumhuriyet’e kalan belli başlı fabrikaları Bakırköy Dokuma, Feshane Yün İplik, Hereke İpek Dokuma, Beykoz Deri ve Kundura, Tophane Silah Fabrikaları olarak Osmanlı’da birtakım temel fabrikaların olarak aktarıyor.

Ardından 1929 Dünya Ekonomi Buhranına rağmen, devlet desteğiyle çok sayıda fabrika kurulduğunu, cumhuriyet ilan edilirken üç beyaza (un, şeker, bez) muhtaç olan Türkiye’nin, 1938’de Atatürk hayata gözlerini kaparken artık üç beyaza da muhtaç olmadığını vurguluyor. Bu bölümle alakalı söylenecek çok şey var ancak solcu Kemalist- laikçiler her şeyi abartarak anlatmada oldukça mahirdirler. Bir devri överken de diğer devirde yaptıkları yatırımları, sosyal, ekonomik, bilim sahasında ki gelişmeleri bilirler ama yazmazlar; aksine yandaşlarına yalanlarını ezberletirler.

Öte yandan Osmanlı’dan hiçbir şey kalmadı diyen bazı yazarlardan ayrılarak hiç değilse Osmanlı’dan birşeyler kaldığını açıklama inceliğini gösteriyorsa da, son bölümde Cumhuriyetle beraber, senelerdir politikalara konu olan uç beyaz (un, şeker, kaput bezi) ihtiyacının da çözüldüğünden de bahsediyor.

1950 lere kadar bırakın don-gömleği, doğru dürüst gıda bile bulamayan, varlık vergileri ile soyulan, hatta şehre sokulmayan Anadolu köylülerinin; öküzle nakliyat ve çiftçiliği, sivrisinek ve sıtmadan ölümlerinden hiç bahsedilmez. Bu kesim Karl Mark ideolojisi artığı, Mao - Lenin karışımı devrimci ruhlarını unutup, Atatürk’ü ve Cumhuriyeti sevmedikleri halde günümüzde dahi bu iki ana unsuru kullanarak, güya ulusalcı kimlikleriyle halkımın karşısına çıkıp yalanlarına devam etmekteler.

Yazarın, şeker sanayi tarihi hakkında görüşlerinin bazılarını tarihi belgelere dayanarak gerçekleri yazarken, bazılarında da taraflı yorumlarıyla ele almaya çalışması yanında biz gerçeklere bakalım. İmparatorluk döneminde 1840 yılında, Arnavutköylü Dimitri Efendi, 1847 yılında Afyonlu Yusuf Bey, 1866 yılında Davutoğlu Karabet, 1879 yılında Michel Paşa, 1891 yılında Müşir Rauf Bey tarafından şeker fabrikası kurmak için adım atılmışsa da fabrika kurulamamıştır.

Bu fabrikanın açılmadığı tarihi belgelerde ortaya konmasına rağmen yazar bilmediğini söylerken 1915 Sanayi Sayımından Osmanlı’da, sadece biri Türklere, diğerleri gayrimüslimlere, yabancılara ait çok küçük ölçekli birkaç şeker fabrikası olduğunu biliyor. Bu fabrikaları, “Ali Faik Osmanlı Şeker Fabrikası, Antonopulos Şeker Fabrikası, Antonyadis Antonyos Şeker Fabrikası, Antonyadis Yanko ve Şükerası Şeker Fabrikası, Jarboni ve Hacı Yanki Şeker Fabrikası, Keseneki Yorgi Şeker Fabrikasıydı” diyor.

Bu elbette doğru ancak bunlar şeker fabrikaları bizim bildiğimiz şeker pancarından veya şeker kamışından şeker üreten, yüksek teknolojide pancarı kıyan, buhar kazanlarında pişiren, rafine eden ve kristal şekere işleyen fabrikalar değil. Bunlar muhtemelen de dışarıdan aldıkları ham şerbet veya kristal şekeri şekerlemelere (akide, kesme, lokum, helva gibi) dönüştüren fabrikalar olsa gerek.

Efendi, Osmanlı yönetim sisteminde sadece Türkler değil, İmparatorluk coğrafyasında, bölgenin yerel halkı ve kısmen de göçlerle gelen gayri Müslümler ve farklı ırklardan halklar da vardı. Gerçi Osmanlı padişah ve sultanlarının bir kısmının anaları ve eşlerinin Osmanlı tebaasından olmamasını ile Osmanlı Türk değildi diye hazmedemezlerse de, bu itirazda bulunanların çoğu kendi etnik kökenini açıklamaz.

Yazımızın 2. Bölümünü gelecek yazımda ele alarak, belgelerle gerçekleri ortaya koymaya çalışacağım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Fikret Akınerdem Arşivi

İsrafın Gerçek Maliyeti

14 Ekim 2025 Salı 11:54

Küçük bahaneler ve devlete maliyeti

23 Eylül 2025 Salı 00:01

6 Eylül 1980'den, 6 Eylül 2025’e

09 Eylül 2025 Salı 00:01

İyi analar ve evlatlar da var

26 Ağustos 2025 Salı 00:02