“21. yüzyılda çevreci ve yeşilci olmalıyız, doğayı korumalıyız” diyorlar.

Hemen fabrikalarına ağaç dikmeye başlıyorlar, çim ekiyorlar, bahçe düzenlemeleri yapıyor, çitler çakılıyor, salıncaklı parklar yapılıyor, çocuklar zarar görmesin diye çatı şıngılından yer örtüleri yapılıyor.

Bisiklet, koşu yolları, kent ormanları, piknik alanları… Hepsi birden doğa korunacak amacımız bu…

Doğayı korumak için bir iki kedi köpekle fotoğraf, hayvan sevgisi tavan yapıyor. Bir iki de tören yapıp doğayı kurtarırız, yeşil de yanında zaten…

Fabrikaya filtre takmayız, villanın bahçesine Hollanda’dan ithal menekşeler, kasımpatılar, mavi ladinler dikeriz.

Senede 15 günde yeşille denizin kucaklaştığı, oya gibi işlendiği koylara 4x4 arazi araçlarımızla gezimizi de yaparız.

Çok şükür her şey kurtulur… Al sana doğa, al sana yeşil!!!

Yatırım teşviğini al,

Daha çok araba,

Daha çok benzin,

Daha çok yol,

Daha çok otel,

Daha çok tesis,

Daha çok yok oluş!

Akıllara zarar bir tüketim anlayışı.

Yetmiyor ve kesmiyor.

Sağcımız, solcumuz, muhafazakarımız, ulusalcımız, hemen herkes kişi başına düşen arabalarımızla, elektriğimizle, yolumuzla, konutumuzla, övünüyoruz. Aslında kapitalizm seni, bizi emiyor ve sömürüyor.

Bizler kendimizi bu saldırılar karşısında koruyamıyoruz.

Doğa nasıl koruyacak…

Herkesin şeytana taptığı yerde “Haşa” Allah’ım ne yapsın.

Yaptıklarını da “gelecek kuşaklar için yapıyoruz” diyorlar.

Yalan yalan yalan!!!

Etrafımızdaki “cehenneme” bir bakarsak, mirasçısı olduğumuz bu dünyayı, kim bu hale getirdi?

Kim kime emanet etti?

Kim kime neyi emanet edecek?

Biz bir birimize benziyoruz.

Dünkü babaların çocukları,

Bugünkü babaların çocukları.

Armut dibine düşer…

Çıkış yolumuz doğayı koruyarak kalkınmak, kalkınarak doğayı korumak, insanı korumak, çocukları korumak.

Zor, lakin imkansız değil…