Erol Sunat

Erol Sunat

” HADİ EMMİNE Bİ SÖV!”

” HADİ EMMİNE Bİ SÖV!”

Atalar kem söz sahibine aittir demişler. Kem söze bayılan o kadar çok insan var diye söylememişler!

Biz kem sözlülerden ziyade küfredenlere hayranız!

Erkek çocuklarımıza, küçücük yaşlarında,” Hadi emmine bi söv!” diyende bizler değil miyiz?

Ulen arkadaş, bizim akrabanın beş yaşlarında bir oğlu var,

Öyle bir güzel sövüyor ki,

Sövsün diye geçen odaya çağırdılar,

Çocuk hepimize birden bir başladı sövmeye,

Millet gülmekten kırılıp geçti yemin olsun!

Sövüp-süpürenlerin birçoğunu çocukluklarından itibaren seviyoruz.

Araya harç koymadan konuşmaz diye de anlatmaktan zevk alıyoruz.

Hadi yanına varalım da, bir iki küfrettirelim,

Kafamız dağılsın diye ziyaretlerine gidiyoruz!  

Küfredenlere, hakaret edenlere, öfkeden ortalığı yıkıp geçenlere, kalp kıranlara, sahip çıkıyoruz.

Onlar için ricacı oluyor, aralara giriyor,

Aslında iyi insandır, bunun zararı kendisinedir diye de anında bir yığın mazeret sıralıyoruz.

Kötüye sahip çıkmak gibi, onu korumak kollamak gibi değişik bir özelliğimiz var!

Bunları söylediğinizde, ikaz ettiğinizde, zülfüyare dokunmadan geçmesi lazımdı, ama yapmadı deniyor. Anladık anlayacağımızı diye de gönül koyuyor insanlar!

 

ZÜLFÜYARE DOKUNMADAN GEÇELİM LAKİN!

Bizi Korona mı bu kadar hassaslaştırdı, bu kadar alıngan ve kırılgan yaptı. Yoksa bunlar bizde zaten vardı da, bütün suçu vebali Korona’nın sırtına yüklemek işimize mi geldi?

Kazı koz anlamada üstümüze olmayınca, Korona’yı kalkan yapıp, neyi ne şekilde anlamak istiyorsak, öyle anlama yolunu seçtik diyeceğiz de diyemiyor muyuz?

Korona’dan hem çok çekindik, hem de pek sevdik!

Oldum olası, her lafı bir yerlere çekmeye,

Şunu demek istedin,

Şöyle şöyle düşündün değil mi diye bir anda parlamaya meyilli olduğumuzu saklamaya gerek yok!!

Niyet okumada, tahmin yürütmede,

Benim hakkımda garanti böyle düşünmüştür, başka türlü düşünmesine ihtimal dahi vermem, diyenlerde bizden başkası değil!

Ondanda başka şey beklenmez deyip,

Kesin hüküm verme konusunda da kimse elimize su dökemez!

Yaşasın kötülük diye sözüm ona espri yaptım diyenlerin yarı şaka-yarı ciddi söylemleri dahi psikolojimizin nerelere demir attığının bir göstergesi.

Hem nalına, hem mıhına vurup geçenlerimiz,

Suya sabuna dokunduğu halde dokunmadım diyenlerimiz,

Zülfüyare dokunmadan geçtik deyip, zülfüyare dokuna dokuna geçip gidenlerimizde meşhurdur.

Nasreddin Hoca merhum, Fincancı katırlarını ürkütmemek lazım diye yüzyıllar öncesinden günümüze gönderme yapmamış mı?

Biz ise, bir dünya laf dizmişiz yan yana, ardı ardına, bütün bunların üstüne…

 

“LAFA BAK HİZAYA GEL!”

Adam espri yaptığımı düşünsünler diye konuşuyor, “akıllı insanı, temiz insanı, doğru insanı severim, amma yanımda bulundurmam!”  dedikten sonra, yok diyor bizimkisi yeminle şaka, niye sevmeyeyim akıllı ve dürüst insanı!

“Lafa bak hizaya gel!” demişler ya… Temiz ve dürüst,  ağzından küfür çıkmayanları sever görüneceksiniz,  sonrada içinizden, böylesiyle işim olmaz deyip yolunuza devam edeceksiniz!

Edepsizlerinde bir derdi olsa iki eliniz kanda olsa koşup gideceksiniz!

Akıllı, uslu, temiz insanlar sıkıntıya düştüğünde, keşke elimizden bir şey gelseydi, vah vah, tüh tüh deyip geçeceksiniz.

Suya sabuna dokunmadan sizi ikaz edenlere küsecek, kırılacak, suya sabuna dokunanlara ise, kimse bana karışamaz, kimse benim ne söylediğime, ne düşündüğüme müdahale edemez, mezardan babam kalksa gelse dinlemem diye kızacak esip-yağıp gürleyeceksiniz! Pes doğrusu!

 

İNSANLAR DOĞRUYU NE ZAMAN SÖYLEYECEKLER?

Şöyle gümbür gümbür konuşan, içinden geldiğini ortaya döken, birçok meseleyi aydınlatan  açıklamalarda bulunanları,  hele ki oldukça haklı konulara değiniyorsa, sonuna kadar ağzımız açık dinlediğimiz ve takdir ettiğimiz olmuştur.

Çünkü o konuşan insan, bizim konuşamadığımız, söyleyemediğimiz, dile getiremediğimiz ne varsa bir çırpıda söylemiştir.

Böyle insanı takdir etmemiz, desteklememiz birkaç dakikalıktır. Arkasında durmayız, haklı konulara dokunuşlar yaptığından emin olsak bile desteklemeyiz!

Ve hemen birçok laf sıralarız;

Haklı lakin, keşke bu kadar ileri gitmeseydi, yerin kulağı var demişler!

Her doğru her yerde söylenmez!

Doğru diyor doğru amma, adı Doğrucu Davut oldu çıktı. Kendini dokuz köyden kovduracak!

Bu adam bize lazım, onu kimse kovamaz da, dokunamaz da, onun yanında biz varız deme cesareti gösterilmez, hem adama sahip çıkılmaz hem de  araya bir yığın derde derman olmayan, işe yaramayan, laf olsun torba dolsun babından laflar sıralanır durur! Adama yazık olur!

İnsanlar doğruyu ne zaman söyleyecekler?

Ölüm döşeğinde mi?

Yani, bu dünyadan giderayak!  

İş işten geçtikten sonra mı? Cevap verebilene aşk olsun!

 

HOŞGÖRÜYÜ NERELERDE KAYBETTİYSEK ARTIK!

Hoşgörü şehrinde, hoşgörünün tam merkezinde, surat-savat bir karış, yüzü gülmeyen, gülümsemeyen, tebessümü unutan bizler değil miyiz?

Hiç birimizde, haklı eleştirilere, yerinde ikazlara, şöyle olsaydı çok daha güzel olurdu diyenlere dahi tahammül yok! Nedendir bilinmez hep biz haklıyız! Nalıncı keseri gibi hep bana-hep bana diye yontmak neyi hallediyorsa?

Edebiyle, adabıyla konuşanı dinleyen yok! Dikkate alan yok! Söylediklerini bir kenara not eden yok.

O zamanda şöyle bir manzara ortaya çıkıyor!

Adamın gönlü olacak, aklına gelecek, şöyle bir mesele vardı diyordun, aklımız defter değil, anlat da bir hal çaresine bakalım diyecekte, hatırlatan bir daha hatırlatacak!

Dertlinin derdine böylesi bir yolla sıra gelir mi?

Nasıl sesini duyursun garipler, kalenderler? Fakir-fukara, garip-guraba neylesin?

Madem onların sesini duymazsınız, onların sesini duyurmaya çalışanları dinleseniz olmaz mı?

Şurada şöyle bir yanlışlık var, eksiklik var, şöyle olsa iyi olurdu dense,

Muhatabınız hemen alınır,

Alınmaktan öte küser! Bir bakmışsınız gönül koymuş!

Araya girenler, hemen o insanı doldururlar. 

Bak neler dedi görüyor musunuz?

Sizin iyi olduğunuzu istemiyor!  Sizi çekemiyor!

Resmen kıskanıyor, başarılı olduğunuzu istemediği her halinden belli!

O insanın düşünmesine, muhakeme etmesine dahi müsaade etmezler!

Hasetlik, fesatlık adamın ruhunda var diyerek, olumlu düşünecek insanı şirazeden çıkarırlar!

Gönül her lafı kaldırmaz denmiştir diye de, gerekçeleri hazır ederler!

Oysa, seven, hoş gören, anlayışla yaklaşan gönül, ne alınır, ne kırılır, ne yanlış anlar, ne yanlış anlamalara müsamaha gösterir!

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR