Prof. Dr. Fikret Akınerdem

Prof. Dr. Fikret Akınerdem

Kuraklık ve Çölleşme Günü

Kuraklık ve Çölleşme Günü

Küresel ısınma, iklim değişikliği, çölleşme, arazi bozulumu, biyolojik çeşitlilik kaybı ve kuraklık günün en önemli meseleleri arasında yer almaktadır. Küresel arazi kaynakları üzerindeki baskı her zamankinden daha fazla ve bu baskı artarak devam ediyor. Hızla artan tüketim, başta toprağımız olmak üzere diğer doğal kaynaklar üzerindeki baskıyı da her geçen gün artırıyor.

Dünyada iklim krizi ve yanlış arazi kullanımına bağlı olarak görülen çölleşme ile toprak verimliliği kaybolmakta, gıda arzı azalmakta, işsizlik, göç ve çeşitli hastalıkların görülme sıklığı artmaktadır. Yaklaşık 2 milyar insanın doğrudan çölleşme ve kuraklıktan etkisinde olduğu tahmin edilmektedir.

Milyarlarca insanı doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen sessiz felaket çölleşmeye dikkat çekmek ve arazi tahribatı konusunda halkın bilinçlendirilmesi amacıyla, 1994 de, Birleşmiş Milletler, 17 Haziran'ı "Dünya Çölleşme ve Kuraklık Günü" ilan etmiş, böylece de 2019-2030 yıllarını arasında “Çölleşmeyle Mücadele Ulusal Stratejisi ve Eylem Planı” hazırlanarak uygulamaya geçilmişti.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü mesajında, “Türkiye’nin bulunduğu coğrafi konumu, topoğrafik, klimatik ve toprak özellikleri itibarı ile çölleşme ve kuraklıktan en fazla etkilenecek ülkeler arasında yer aldığını söyledi”. Kurum, İklim değişikliğinin artan etkilerini azaltma ve uyum sağlamaya yönelik olarak 2019-30 arası yıllarını “Çölleşmeyle Mücadele Ulusal Stratejisi ve Eylem Planı” hazırlanarak uygulamaya geçildiğini belirtti.

Günümüze kadar toprak kaybı, Türkiye’de, 1970'li yıllarda erozyonla taşınan toprak miktarının yılda 500 milyon ton kadardı. Günümüzde yapılan verimli çalışmalar sonucunda bu miktarı yılda 140 milyon tona düşürmeyi başardıklarını belirten Bakan Kurum, 2023 yılına kadar erozyonla kaybolan toprak miktarını yılda 130 milyon tona ve altına düşürme yolunda kararlılıkla ilerlediklerini vurguladı.

Bunlar güzel şeyler ancak arazi tahribatı ve çölleşmenin önüne geçilmesi için alınan bu tedbirlerin yeterli olduğu söylenemez. Yeterli görülememesi elbette alınan tedbirlerle alakalı değil, toprağın dolayısıyla ondan üretilecek gıdanın devlete eşdeğer olduğunu daha çok vurgulamak gerekir. Öyle ki mümkünse 1 karış toprağımız ziyan olmasın, ülkem de zor günlerde ele güne muhtaç kalmasın.

Yapılan çalışmalarda Çölleşme Hassasiyet Haritası ile Türkiye’nin çölleşmeye karşı hassas alanlarında topraklarının % 22.5’inin yüksek çölleşme riski altında olduğu ortaya konmuştur. Bu da çok güzel bir çalışma. Görüldüğü gibi yaklaşık 20 milyon hektar alanımız, yani bugün tarım yapılan alan kadar arazimiz çölleşme riski ile karşı karşıya bulunmakta.

Şimdi soralım ve biraz da yargılayalım. Ülke’ de su tükenmez, tarım da bitmez diyenler bu gerçeği nasıl yorumlayacak. Halen bölgelerimizin birçoğu vahşi sulama ile bitkilerin su ihtiyacını (hatta fazlasını) karşılamaktadır. Bu zarara daha çok üretici kendisi sebep olmaktadır. Yıllardır üreticinin, çok su, çok verim anlayışının hakim olduğu bu ülkede çölleşme ve toprak kaybının önlenmesi ile suyun ekonomik kullanılması hayalinde nasıl vazgeçilir, bilemem.

Bakan Kurum, çölleşme ve kuraklığa karşı “Özümüz Toprak, Sözümüz Korumak” prensibiyle azimle ve kararlılıkla korumaya devam edeceğiz derken alınması gereken esas tedbirler şu olmalıdır:

Öncelik alınan resmi tedbirlerin iyi anlatılması ve üreticilerce iyi anlaşılması gerekir. Ortak arazi kullanımı ile suyun da kontrollü kullanımı ile şu an üretim girdileri içerisinde ilk ve en yüksek sırayı alan enerjinin de kontrol altına alınarak ve enerjiyle suyun da beraber gündem alması esas olmalıdır.

Siyasi otoriteler üretici ile ilgili kararlara imza atmada, öncelik üreticinin menfaati olduğu için fazla su ve enerji kullanımı için müdahalede çekice göstermektedir. Bu bir zaaftır. Üreticinin gününü kurtarma fikrine siyasi otoriteler göz yumarsa, sonrasında meydana gelecek olumsuz gelişmeler ülkeme yüksek maliyetler getirebilir. Zira 77.8 milyon ha alan burada yaşayan tüm vatandaşa aittir denilerek, yanlış uygulamalar tüm vatana ve yokluğa sebep olabilir düşüncesi iyi anlaşılmalıdır. Yukarıdaki raporda da görülüyor ki kuraklık ve küresel ısınma tüm dünyanın özellikle de ülkemin esas meselesidir.

Varlığa, sağlığa ve akla hitap eden bir üretim anlayışıyla, kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Prof. Dr. Fikret Akınerdem Arşivi
SON YAZILAR