Mustafa Balkan (Tarih Yazıları)

Mustafa Balkan (Tarih Yazıları)

Mevlânâ, hanımına “Hâtûnî hâkanîm” diye hürmet ederdi

Mevlânâ, hanımına “Hâtûnî hâkanîm” diye hürmet ederdi

  • Mevlâna Celâleddin Rûmî, evine girdiği zaman selâm verir ve hanımına “Hâtûnî hâkanîm” diye hürmet ifade eden sözlerle hitap ederlerdi. Bir gün yine evine geldiği vakit hanımına; “Bugün hâtûnî hâkanî’m ne pişirdiler diye sorar. Sadece ‘çorba’ cevabını alınca; “Desene bugün evimiz, Peygamber evine döndü” der.

 

 

“Allah kadını erkeğin sükûn ve teselli bulması için yarattı. Bunun için Âdem Havva’dan nasıl ayrılabilir? Bir kimse yiğitlikte Zaloğlu Rüstem bile olsa, ya da Hamza’dan bile ileri geçse, ferman dinlemek hususunda yine de karısının esiridir. (Hz. Mevlâna)

“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini halk eden ve ikisinden de bir çok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının.” (Nisa/4:1)

Hüseyin Dede Efendi, “Kadın erkek, aynı hamurdan yaratılmış, insanlar da, kadın-erkek, bu hamurdan çoğalmış canlılardır” diyor. Münir Derman’a göre, “Kadının hamulesi ise ayrıdır. Ona üflenen Nefsin Vahidetin’dir.”

Kökleri aynı olup, aynı değeri hâizdirler; eşittir ve eşdeğerdedirler. Kadın-erkek, aynı ağacın iki dalı, bir elmanın iki yarısı olup biri birini tamamlarlar. Biri olmadan diğeri olamaz, şâyet böyle olacak olsa nesil kesilir, hayat tıkanır ve devam etmez.

İnsanlık mefhumunun en önemli rüknü olan kadın da hayatın kaynağı ve tamamı tamamına yarısı, dalı, yaprağı, çiçeği, bütün güzelliği ve en lezzetli meyvesidir. Ağaç meyve içindir, her türlü ta’zîz (hürmet, muhabbet, şeref) ve tebcîl (ağırlamak, hürmet etmek) de kadın içindir. Peygamber Efendimiz (S.A.V.); “Cennet anaların ayakları altındadır” hadîs-i şerîfiyle, cennet yolunun kadınlardan geçtiğini, kadınlara hürmet ve riâyetle (iyi karşılamak) gerçekleştiğini beyan buyurmuşlardır. Çünkü kadın, hayâtı doğuran anadır; peygamberleri de kadın doğurmuştur. Yüce Mevlânâ, kadını yüceltir de yüceltir, bir taç gibi başı üzerinde taşır ve şöyle der:

“Peygamber dedi ki: Kadın, akıllılara, gönül ehline adam-akıllı üst olur. Bilgisizlerse kadınlara üst olurlar; çünkü onlar sert, pek kaba kişilerdir. İncelik, lütuf, sevgi azdır onlarda; çünkü yaradılışlarında hayvanlık üstündür.

Sevgi, acımak, insanlık huyudur; öfkeyle istekse hayvanlık huyları.

Kadın, Tanrı ışığıdır, sevgili değil, kadın sanki yaratıcıdır, yaratılmış değil.” (A. Gölpınarlı

Mesnevî ve Şerhi, 1, 1973, s.440)

Hz. Mevlânâ’nın kadına bakış açısı budur: İslâm’ın kadın hakkındaki hükümleri de bundan farklı değildir. Hz. Mevlâna, âile hayâtında tek eşli bir evliliği sürdürmüş, evine câriye dahi sokmamıştır.

İslâm’da aslolan tek eşli evlilik sistemidir.

 

***

Mevlânâ’nın kadın hakkındaki düşünceleri aşağıdaki beyânında özetlenmiştir.

“Kadın nedir, dünya ne? Kadın, söylesen de neyse odur, söylemesen de; yaptığı işten vazgeçmez o.

Hattâ söylesen biraz daha beter olur. Ekmeği al, koltuğunda sakla, halkı yanından uzaklaştır, bunu kimseye vermem, vermek şöyle dursun, göstermem bile; kapılara serilse, çokluğundan, ucuzluğundan köpekler bile yemeğe tenezzül etmese gene vermeyeceğim, gene göstermeyeceğim, diye ısrar et. Sen halktan esirgedikçe halkın rağbeti artar, senin üstüne düşerler. Esirgediğin, gizlediğin ekmeği göreceğiz de göreceğiz diye yalvarmaya, hatta seni kınayıp sövmeye koyulurlar. İnsan men’edildiği şeyin üstüne düşer. Hele o ekmeği koltuğuna vurur, göstermemek için inada kakışır, ısrar eder durursan, görmek isteyenlerin hırsları, rağbetleri büsbütün artar. Kadına gizlen’ diye ne kadar emredersen et, onda kendini gösterme isteği o kadar artar. Halk da, o gizlendiği için, daha fazla onun üstüne düşer. O halde sen oturmuş her iki tarafın da rağbetini körüklüyorsun, sonra da bu iş, ifsâdın tâ kendisi iken, ıslah sanıyorsun. Kadın kötülükte bulunamayacak bir yaradılıştaysa, men’ etsen de yaradılışının, huyunun icâbı olan iyiliğe gidecektir, men etmesen de. Vazgeç, dertlenme. Yok eğer yaradılışı bunun aksi ise çâresiz gideceği yolu tutacak, senin men’etmen de ancak onun hırsını artıracaktır. (Age., s. 212-213) “H. Hüseyin Top, Mevlevî usûl ve âdâbı, s. 158-162)”.

 

Dünyalık âşıkların semâsı

Hakk yolunun yolcuları, raksı, oynamayı nefis savaşı meydanında kanlara bulanarak yaparlar. Yâni, onlar nefislerini yendikleri için kendilerinden geçerler de, rûhanî oyun, gönül oyunu, aşk oyunu oynarlar. Nefis zindanında kalan dünyalık âşıkları ise, nefislerinin hevâsına uyarak, sadece kendilerini göstermek için, bedenleri ile oynarlar. Bu yüzdendir ki semâ; iyi kişilerin mânevî ve rûhanî oyunu, kötü kişilerin de sırf tenlerine, bedenlerine ait bir oyundan ibarettir. (Mesnevî, c. 1, s. 20, 96)

 

 

YARIN: “Göz yaşı kadının tuzağıdır”.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Balkan (Tarih Yazıları) Arşivi
SON YAZILAR