Prof. Dr. Recep Dikici

Prof. Dr. Recep Dikici

Mevlânâ’nın türbesini ziyaret ederdi

Mevlânâ’nın türbesini ziyaret ederdi

Büyüklerimizi iyi ve doğru tanımak için, güvenilen tarih kitapları okumalıdır. Sonradan yazılan bazı tarihlere, ansiklopedilere ve gazetelere aldanmamalıdır. Bazı kendini bilmez pâyeli ve payesiz câhiller, iftira derecesinde büyüklerimize dil uzatmaktadırlar.

Fenci bir profesör arkadaşım, bana “ Yavuz Sultan Selim, Memluklular devletine son verince, Mısır’dan bazı âlimleri İstanbul’a götürdü ve Anadolu’yıu Araplaştırdı.” demişti. Halbuki Yavuz Sultan Selim yanında bazı Mısırlı emir ve âlimleri kendisinden sonra fitne çıkarmasınlar diye İstanbul’a götürmüştü. Dahası kutsal emanetleri hatim okutarak İstanbul’a götürmüş ve kırk hafızın hatim okumalarını sağlayarak Topkapı Sarayı’nda yerlerine koydurmuştu. Kırkıncı hafız ise, kendisidir.

Yavuz Sultan Selim Hân’ın nedimi Hasan Can şöyle anlatır: “Merhûm Cennet mekan Sultan Selim Han, çoğu gece kitap mütâlaa ederler, uyumazlardı. Bazen de bana okutup dinlerlerdi. Bir sabah, namazımı kıldıktan sonra dehal hizmetlerine koştum. Bana şöyle sordular: “Gece görünmedin, ne amelde idin? Ben de özür dileyerek şöyle cevap verdim: “Birkaç gecedir uykusuz olduğumdan bu gece uyudum.” Yavuz Selim Han, bana “Şimdi ne düş gördünse beyân eyle!” dedi. Ben de, “Arza değer bir düş görmedim efendim.” dedim. Yavuz Sultan Selim, bana “Bu ne sözdür? Bir geceyi tamamen uyku ile geçiresin de bir rüyâ görmeyesin. Herhal bu gece bir vâkıa görülmiştür. Söyle, gizleme!” dedi. Ben ne kadar düşündümse aklıma görmüş olabileceğim bir şey gelmedi. Bir müddet sonra Kapu Ağası Dairesi’ne bir iş için gönderdiler. Oraya vardığımda gördüm ki, Kapu Ağası Hasan Ağa mütefekkir bir vaziyette, başını eğmiş, gözleri yaşlı olarak oturur. Zannattim ki, bir yakını vefat etmiş ola. Bunun üzerine “Ağam, kalbiniz gamlı, gözünüz yaşlı, sebebi nedir?” Bana cevaben “Bu gece rüyamda gördüm ki, bu oturduğumuz kapıyı acele ile çaldılar. Baktım, dışarısı güzel simâlı ve elbiseli nûrânî şahıslar ile dolu; elleri bayraklı, silahlı ve mükemmel kimseler. Kapının yanında dört şahıs var. Bunlardan biri bana buyurdu ki: “Şu gördüklerin Resûlulahın eshâbıdır. Bizi Resûlullah gönderip, Selim Hân’a selâm etti ve buyudu ki: “Kalkıp gelsin! Haremeyn hizmeti ona verildi..” Bu gördüğün Ebû Bekr-i Sıddîk, Ömerü’l-Fâruk, Osmân-ı Zinnûreyn’dir. Ben ise, Ali bin Ebû Tâlib’im. Var Selim Hân’a söyle!..” Meğer rüyâyı gören ben değil, Kapu Ağası Hasan Ağa imiş. Oradan ayrılarak derhal gidip, bunu Sultana arz ettim. Yüzleri kızararak ve gözlerinden yaş akarak, buyurdular ki: “Biz sana demez miyiz ki, emir verilmeden bir yere hareket etmeyiz. Bundan sonra Arabistan seferi hazırlıklarına başlandı ve Mısır fethedildi. Mekke ve Medîne idâresi, Selim Hân’a Mukaddes Emânetler ile verildi.

Sultan Selim Han devrin meşhur âlimlerinden, Şeyhülislâm Zenbilli Ali Efendi ile ilmî sohbet edip, ona hürmet gösterirdi. Sofiyye-i âliyyenin büyük âlimi Muhyiddîn-i Arabî’nin Şam’daki kabr-i şerîfini tespit ettirip yanına câmi, türbe, imâret yaptırdı. Seferlerinde evliyânın büyüklerinden Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin türbesini ziyâret ederdi. Ehl-i sünnete çok hizmet edip, İslâm âlemi için büyük tehlike olan Sâfevîli Şah İsmail’in ideolojisinin yayılmasını önleyerek İran’da mahsur bıraktı. Çok heybetli olup, azâmetinden çevresindekiler titrediği hâlde, âlimlere, halkına karşı tevâzu sâhibiydi. Devamlı; “Pâdişâh-ı âlem olmak bir kuru kavga imiş. Bir velîye bende olmak cümleden âlâ imiş.” buyururdu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Recep Dikici Arşivi
SON YAZILAR