Erol Sunat

Erol Sunat

Tarlada İzi Olmayanın…

Tarlada İzi Olmayanın…

Sınırları belirli ve tarıma elverişli olan toprak parçasına tarla demişiz. Tarla her defasında bize tarımı çağrıştırmış. Atalarımız tarla üzerine, çok kelam etmişler. En güzellerinden biri de, “Tarlada izi olmayanın harmanda sözü (yüzü) olmaz” sözü…

Kendini işe vermeyenden, bir iş üretmeyenden hayır gelmez diye de hoş bir karşılığı var.

Aşık Veysel rahmetli, “Benim sadık yârim kara topraktır” şiirinde çok hoş anlatmış, insanla toprak arasında bağı, aşkı ve sevdayı.

Tarlalarda çok eskiden karasaban izi vardı. Sonra pulluk izine döndü bu izler, daha sonra traktör girdi devreye ve arkası geldi. Tarlayı sürmek demek, tarlada izi olmak demekti. Çalışmak demekti, didinmek demekti, toprağın ve tarlanın yüzünün gülmesi demekti.

İnsanımız, Anadolu’nun hangi bölgesinde olursa olsun tarlasına gözü gibi baktı. Onunla konuştu, onunla dertleşti, onunla arasında kopmaz sevgi bağları oluştu.

Bir tarım ülkesi olarak, Konya gibi şehirlerimiz birer Tarım şehri oldular. Tarımı destekleyen ovalara, altın renkli başaklarla başlayan bir geçmişe sahiptiler.

Kimi şehir buğday ambarı olarak, kimi şehir sebze ve meyve diyarı olarak anıldı.

70 yıl öncesinde yol yoktu, ulaşım yoktu, yetişen mahsulü ulaştırma imkanları son derece kısıtlıydı. Herkes şehirlerimizde ne yetişir, nesi meşhur bilirdi bilmesine de, onu diğer şehirlere ulaştırmak gerçekten pekte mümkün değildi.

Sonra yollar yapılmaya, tüneller açılmaya, uzaklar yakınlaşmaya başladı. Ulaşım kolaylaştı, ulaşım kara yolunun yanına, demir yolunu, denizyolunu ve hava yolunu ekledi.

Tarlalar daha bir neşelendi, daha bir renklendi. Belki de en güzel günler o günlerdi! Ne tarlalar, ne de insanlar bunu bilemedi, göremedi, dahası gelecekte ne olur-ne biter kestiremedi.

 

*****

Bizim tarlalarımızdan eskiden beri, tarih çıkar.  Dünyanın en eski medeniyetlerini bağrında yaşatmış olan Anadolu’da birçok tarlada, arazide tarihi kalıntılar halen çıkmaya devam ediyor.

Sonra bakıyorsunuz, o tarla SİT alanı ilan edilmiş. Konumuz tarlalarımızdan tarih çıkması değil elbet. Tarlalarımızdan nelerin geçtiği, tarlalarımızın başına nelerin geldiği!

Hatırlarsanız verimli tarım arazisi diye bir meselemiz var!

Bu mesele tarım ülkesi olduğumuzu düşündüğümüz yıllarda, dünyanın kendi kendine yetebilen bir elin parmakları kadar az olan ülkelerden biri olduğumuz gerçeği idi.

Sonra neler olmadı neler!

Tarlalarımızın vasfı değişti!

Kimyası değişti!

Havası değişti!

Adı değişti!

Manzarası değişti!

Ekilse ne olur, ekilmese ne olur denmeye başladı.

Soğandan, patatesten vazgeçmeye başladı sonraki kuşaklar!

Tarlalara önce temel kazdık, sonra beton ektik, beton binalar yükselmeye başladı kat, kat….

Sonra fabrika ekmeye başladık!

O verimli tarım arazileri, çok daha gelir getirdi diye düşündük. Para olarak belki getirdi, getirmesine amma, neleri alıp götürdüğünü aradan bir süre geçtiğinde anladık, ancak iş işten geçti! Anlamayanlarımız, anlamak istemeyenlerimiz hâlâ o kadar çok ki…

 

*****

Tarlalara fabrika ekmenin karşılığını müsilaj olarak gördük! Nedir müsilaj? Deniz salyası. Denizi yaşanmaz hale getiren atıklar. Denizden kim ne bekliyorsa alıp götüren, öldüren, yok eden bir atık.

Marmara denizini çevreleyen ne kadar verimli tarım arazisi varsa, hepsinin üzerine ülkemizin sanayi kuruluşlarının dörtte üçünü kondurduk.

Şimdi deniz ve toprak el ele vererek bu kondurmanın, bu bilinçsizliğin intikamını alıyor.

Marmara’nın boğazını kendi elimizle biz sıkıyoruz. Denizin nefes alacak bir hali kalmadı. Deniz boğuluyor.

Deniz istifra etmeye başladı diye anlatıyor uzmanlar!

Deniz istifra ediyor anlamıyoruz, toprak feryat ediyor, yalvarıyor dinlemiyoruz.

Bölge deprem tehdidi altında, bilimsel veriler umurumuzda değil!
Binlerce insanımızı, bu dünyadan alıp götüren Marmara depreminin izlerini silememiş olmamıza rağmen, aynı yanlışlarda ısrar etmenin bir sonucu Marmara Denizinin hali…

Kurduğumuz arıtma tesislerinin deniz salyasının önüne geçememesi, arıtma tesislerinin ne işe yaradığını sorgulamamıza neden oldu!

Hatırlarsanız bir ara ikinci Marmara diye bir düşünce, bir proje vardı. Marmara’nın boğazını sıkmaktan mutlu olanlar, bir türlü, sanayinin Anadolu’ya kaydırılmasına rıza göstermeyenler, Marmara’nın bile-bile sonunu hazırladılar.

Tabiri caizse Marmara çırası gibi yandılar da haberleri yok!

Müsilaj, Marmara’yı kuşatanlara patinaj yaptırmaya başladı!

Verimli tarım arazisiyle oynamanın, bölgelerin ve şehirlerin başına neler açabileceğini öngöremeyenlerin hazin halidir, bu manzara.

 

*****

Müsilaj hikayesinden sonra, yine akıllara ne gelecek?

İkinci Marmara!

Neresi bu İkinci Marmara?

Anadolu!

Hatırlarsanız, Konya, Otomobil fabrikasını çok istemişti. Kardeşlerimiz, derslerine güzel çalışmışlar, çokta güzel fizibilite raporları hazırlamışlardı. Hatta öyle ki artık Konya’dan kaçmaz bu proje diye inandık, inanmak istedik!

Ne oldu?

Nereye gitti?

Marmara’ya…

Her ne yapılacaksa, eninde sonunda yatırımın yönü Marmara’ya çevrilmedi mi? Yatırımlar Marmara’ya gitmedi mi? Konya gibi Anadolu şehirleri neden denizle buluşturulmaz, neden denize ulaştırılmaz, neden sürekli işler gecikir, geciktirilir hiç düşündünüz mü?

Netice de, Marmara’nın nefes alması lazım! Marmara nefes alırken, Yatırım bekleyen Anadolu’da nefes alacak amma, Marmara’nın boğazını sıkmaktan vazgeçmeyenlere acilen dur denmesi lazım!

 

*****

Bizler ise, hiçbir felaketten ders almadan, tarlalara karşı var olan acımasızlığımızı her alanda sürdürmeye devam ediyoruz. Verimli tarım arazilerini daraltmaya, küçültmeye, vasfını, niteliğini ortadan kaldırmaya ve yok etmeye doğru attığımız adımların önüne geçen yok!

Dur diyen yok!

Senin derdin ne diye soran yok!

O verimli arazilerden otoyol geçiriyoruz, vatandaşın tabiriyle, fabrika dikmek yetmedi, imara açıp beton dikmek az geldi, şimdi de otoyol ekiyoruz.

Ne yapıyor oto yol, verimli tarlaların bulunduğu tarım arazisini öylesine bir kesip biçiyor ki, geriye kalana tarım arazisi demeye bin şahit ister.

Tabi ki, bununla da yetinmiyoruz.

Birde altın arama konusunda yaptıklarımız var. Altını arayanların kullandıkları zehirli maddeler, altın arayanların tesislerini kurdukları bölgelerdeki tarım arazilerini, zeytinlikleri öldürüyor.

Toprağın nefesini kesiyor. Toprak can çekişe çekişe ölüyor!

Sonra da diyoruz ki, biz Tarım ülkesiyiz, yok şöyleyiz, yok böyleyiz!

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Sazan

17 Nisan 2024 Çarşamba 00:02
SON YAZILAR