Erol Sunat

Erol Sunat

ZAMAN, TAŞIN ALTINA ELLERİN DEĞİL, YÜREKLERİN DE KONMA ZAMANI!

ZAMAN, TAŞIN ALTINA ELLERİN DEĞİL, YÜREKLERİN DE KONMA ZAMANI!

Canına tak etmiş insanlar, çaresiz kalan insanlar, iş bulma imkanlarından mahrum kalan, mahrum bırakılan insanlar, “-ecek”, ve “–acak” diye biten cümlelerin karın doyurmadığını, kiralarını ödemediğini,  faturalarını karşılamadığını, biriken borçlarına çare olmadığını bilmiyorlar mı?

Bu dönemde yara almayan, sendelemeyen, iş-güç kaybına uğramayan, sarsılmayan sektör neredeyse kalmadı.

Bayramdan sonra, Haziran ortalarında, Haziran sonu, bir ihtimal Temmuz başında gibi öngörüler dolaşıyor.

Bu anlattıklarımız sektör çarklarının dönmesiyle ilgili tahminler.

Tahminler diyoruz, çünkü Korona dünya üzerine dalga dalga gelmeye başladı.

İkinci bir dalga olursa endişesi sadece bizde değil, birçok ülkede, ülkeleri ürpertiyor.

Buna rağmen insanlık, bir an önce normalleşmeye dönülmesi yolunda ısrarcı.

Bu ısrar en çok ekonomi de mevcut.

Ülke ekonomileri derin hasarlar, derin yaralar aldı.

Üretimin olmadığı ülkeler, üretmeden tüketirken, kendini de tüketiyor! Tarım sektörü, sanayi sektörü ve bunlara bağlı sektörler, iş kolları bir an önce canlanmalı, canlandırılmalı, destek görmeli, umut olmalı, umut vermeli. 

Zaman, taşın altına sadece ellerin değil, gövdelerin ve yüreklerin de konma zamanı! 

 

ZAMAN, EKMEĞİ ASLANIN AĞZINDAN ÇEKİP ALMA ZAMANI!

Korona, ekmek aslanın ağzında diyenleri de, ekmek artık aslanın midesine indi diyenleri de, bu için geçeri şu diye fiyat kuranları da fena salladı.

Bir musibet, bin nasihatten den evladır denmiş amma, bizler Korona’ya kadar buna fazla aldırmıyorduk.

O günler bitti!

Zaman, atıp-savurma zamanı değil!

Şımarma zamanı hiç değil!

Zaten ne şımaranlarda hal kaldı, ne de atıp savuranlarda…

Ne de ekmek aslanın ağzında diye onlarca yıldır ahkam kesenlerde!

Sızlananlar o kadar çok ki…

Eskiden gözlerinden bir damla yaş akıtmadan, yalandan ağlayanlar vardı. O yalandan ağlayanları da vurdu Korona!

Arkadaşın biri; yalan yere ettikleri yeminler, ayaklarına dolandı abi dedi. Korona bu yalancıları, bu sahtekarları, bu göz boyayanları, bu timsah gözyaşları dökenleri de fena hırpaladı!

Zaman, ekmek aslanın ağzında hikayelerine devam etme, o  hikayelerde ısrar etme zamanı değil. Zaman, yok-yok diye yalandan ağlama zamanı hiç değil.

Zaman, ekmeği aslanın ağzından çekip alma zamanı!

Hatta, midesine kadar indirilen ekmeklerin çıkarılıp,

Herkesin görebileceği,

Herkesin rahatça uzanabileceği ,

Alabileceği bir yere koyma zamanı!

 

ASLAN  AĞZINDAKİ EKMEĞİ BIRAKTI!

Yıllardır ekmek aslanın ağzında, yok midesinde filan diyordunuz ya. Koronalı günler sonrasında, Aslan ekmeği ağzından yere bıraktı! 

Ve dedi ki; Yeter artık, ekmeği getirip getirip ağzıma koyduğunuz,

İnsanların gözünü benimle korkuttuğunuz.

Ekmeği bıraktım.

Artık benim ağzımda değil!

Bir daha ekmeği ağzıma koymaya kalkanın elini parçalar, kolunu koparırım!

Verin şu insanların hakkını!

Öbür dünyada işiniz yeminle daha zor!

Yarın Hakkın divanına nasıl varacaksınız?

Hangi yüzle?

En iyisi mi, hazır Korona köşe-bucak aramızda dolaşıyorken,

Koyun ekmeği meydana.

Sizler olmadan, benim gibi Aslan olmadan,

İnsanlar alsınlar ekmeklerini ellerine, ekmek götürsünler evlerine…

 

“ ALMA MAZLUMUN AHINI…”

Atalar , “ Alma mazlumun ahını / Çıkar aheste, aheste” demişler.

Zaman o “aheste” zamanı!

Zaman, lafı uzatma zamanı değil!

Zaman, iplere un serme zamanı değil.

Zaman, insanları eskisi gibi başınızdan savma zamanı değil!

Kim baştan savarsa, bir baştan savmayan çıkar gelir, bir iplere un sermeyen gelir!

Korona hepimize birçok olayı ve yaşanmışlığı tahlil etme ve düşünme fırsatı da verdi!

Korona illet olabilir,

Can alan bir mikrop olabilir,

Lakin bu illetin sayesinde öyle bir sınanmadan,

Öyle bir imtihandan geçtik ki,

Normalleşme sürecine dönüldüğünde,

Herkes dışarıya çıktığın da,

Neyin bardakları taşırdığını,

Nelerin döküldüğünü, yarıldığını,

Güveni, sözlerin hükmünü, geçerini yüksek sesle konuşmaya başlayacağız.

Bir ve beraber olmanın herkesin kendine göre değil, top yekün,  hep beraber neden olamadığını da konuşacağız, tartışacağız elbet.

 

“GEÇTİ BOR’UN PAZARI!”

Namdar Rahmi Karatay, “Servi gibi umutlar, döndü birer iğdeye/ Geçti Bor’un pazarı, sür eşeği Niğde’ye” demiş ya…

Zaman, eski çamların bardak olduğu zamana döndü.

Köprülerin altından Korona aktı geçti, halen de sel misali akarken, ne bent tanıyor, ne engel, yıkıp geçiyor!

Biz, bu işten bir şey anlamadık diye saf ayağına yatan varsa, uğurlar ola!

Zaman naz zamanı değil! Ben bir düşüneyim, abama danışayım zamanı değil.

Aylardır her şey meydanda.

Herkes düşündüğünü düşündü, hesabını -kitabını yaptı. Artı ne, eksi ne gördü.

Muhtemelen bayramdan sonra, birçok sektör yeni kararlar alacak, yeni yol haritaları çizecek!

Binlerce insan iş diye bekliyor!

İşleri zorlaştırmak yerine, kolaylaştırmak, istihdam imkanlarını zorlamanın da ötesinde, yeni istihdam projeleri ortaya konmalıdır.

Korona, günlük yaşayan, aldığı ücretle karnını ancak doyurabilen, çoluk çocuğuna yetmeye gayret gösteren kim varsa, işinden-gücünden etti.

Sadece bizde değil, bütün dünyada aynı durumda olan insanların üzerine kabus gibi çöktü.

Sislerin dağılmaya başladığı, vaka sayılarının düştüğü, Korona’dan hayatını kaybedenlerin azaldığı,

normalleşme süreci için adımların atıldığı bu günlerde,  Hem sektörlerin canlanması için,

hem işini kaybeden insanların, hem de işe ihtiyacı olan insanlara iş imkanı sağlayabilmek için bir şeyler yapılmalı.

Ancak, ekmeği aslanın ağzına koyarak değil!

Bu cümle, Korona sonrasında artık mide bulandırmaya başladı!

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Sazan

17 Nisan 2024 Çarşamba 00:02
SON YAZILAR