Rasim Atalay
Bir sabah gelecek kardan aydınlık!
Bugün altın ne kadar oldu ki?
Borsadaki hareketlilik hangi yönde gidiyor?
Faiz oranlarında artış ya da düşüş var mı?
Sipariş verdiğimiz malların teslimatı ne zaman olacak?
Ayçiçek yağı hangi markette indirimli?
Simit, ekmek zamlanacak mı?
Suyumuz mu bitecek?
Yarın hava nasıl olacak, kış ne zaman gelecek, bu sene çok mu kar yağacak?
Konyaspor ne olacak?
Bu yıl hangi takım şampiyon olacak?
…
Boş…
Bunların hepsi boş…
Ülkeler bazında dünyayı yönetenlerle dünya üzerinde vicdan sahibi olan insanların gündemlerinin birbirinden ne kadar farklı olduğunu geride bıraktığımız 10 günlük süreçte daha iyi öğrendik.
Bazılarımız için belki kısa vadede, anlık olarak yukarıda sorduğum ama boş olduğuna inandığım soruların hepsi gündem konusu olsa da esas gündem Gazze…
Orada yaşanan vahşet, dram, açlık ve susuzluk.
Yokluklar içinde bitip tükenmeyen umut…
Ve bu umut tohumlarının filizlenmesini, yeşermesini sağlayan insanlık vicdanı.
O vicdan ki!
2010 yılında Mavi Marmara oldu… İnsanlığı yüklendi. Gazze ablukasını kırmak için yola çıktı. Saldırıya uğradı. Şehitler verdi. Onurlu bir direnişin sembolü oldu.
O vicdan ki!
Vicdan Gemisi, Madleen, Hanzala oldu… Ablukayı kırmak adına yola koyuldu. Denizleri aştı. En azından inandığı yolda yürüdü, ilerledi…
O vicdan ki!
Nihayetinde tüm insanlığı ayağa kaldırdı. Dünya genelinde sivil toplum gönüllülerini biraraya getirdi. Global Sumud Filosu’na ağır bir yük yükledi. O yük, insan olmanın gereğiydi.
Global Sumud Filosu’nun sırtına yüklenen bu ağır yük, gıda maddesi, temel ihtiyaç maddesi, ekmek, su, ilaç götürüyor gibi görünse de asıl yükü vicdandı, insanlıktı, merhametti.
Bütün vicdan gemileri her seferinde bir adım daha öteye gitti. Her seferinde Gazze’ye biraz daha yaklaştı. En sonunda da ablukayı deldi…
Karaya yanaşamadı belki ama Gazze sınırlarına ulaştı. Aşılamaz denileni aştı, geçilemez denileni geçti.
Sumud Gazze’yi gördü, Gazze de Sumud’u…
Sumud, bir umut oldu oradaki mazlumlar için.
Umut ışığıydı çünkü, hepsi sivil ellerin, vicdanların, kalplerdeki merhametin eseriydi.
Gemilerin yükünde vicdan, dümeninde adalet vardı. O dalgalı denizler adeta adaleti, vicdanı, merhameti ve insanlığı bir an önce insanlığını kaybetmiş bir avuç güruhun elinde acılar içinde kıvranan, inanç ve azim timsali, Hakk’a teslim olmuş mazlumlara ulaştırmaya çalışıyordu.
Dualarla ilerledi bu gemiler. Dini, dili, ırkı ne olursa olsun tek bir amaca kilitlenmişti yürekler. Gazze’ye yol alan gemiler, ufukta belirecek özgürlüğün, hürriyetin, adaletin, merhametin, vicdanın sembol halleriydi.
Ya o gemileri bekleyenler!
Aç bekliyorlardı.
Asıl aç oldukları şey insanlıktı. Karınlarının açlığını unutturacak düzeyde zulüm gören mazlumların açlığı…
Ölümü kurtuluş gösteren bir açlık.
Anadan, babadan, yardan, evlattan, serden geçen daha doğrusu geçmek zorunda bırakılan insanların yalnız başlarına yaşadığı hürriyet açlığı…
O gemileri bekleyenler madde beklemiyordu. Ekmek, su, yiyecek, giyecek değildi onların beklentisi.
O buğulu, hüzünlü ama umut dolu gözler, bir vesile ablukanın delinebildiğini görmek ve en aç oldukları özgürlüklerine doymak için bekliyordu.
Olmadı!
Evet, kimse bu çabayı bir kenara atamaz. Büyük bir çığır aştı insanlık taşıyan gemiler. Ancak bu gemilerin asıl amacı o yıkık virane dolu kara parçasına ulaşmak, menzile varmak, bekleyene göz aydınlığı olmaktı.
İnsanlık bunu başaramadığı sürece Gazze’de başarılı olmuş sayılmayacak.
Ama o gün gelecek…
Bir gün gelecek, bütün karanlıklar aydınlığa dönecek.
Ve bir sabah gelecek, kardan da aydınlık olacak.
Selam olsun Gazze’nin, Kudüs’ün Filistin’in yiğitlerine.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.