Prof. Dr. Fikret Akınerdem

Prof. Dr. Fikret Akınerdem

BÜROKRASİ KRALLARI

BÜROKRASİ KRALLARI

Her ne kadar dünya devletlerinin çoğu Cumhuriyet rejiminin eseri demokrasi ile yönetiliyor dense de, yönetim uygulamalarını halkın kültürel yapısı, gelenekleri ve coğrafyası da etkiliyor görülüyor. Bu düşünce bizim için de geçerlidir diyebiliriz.

Kendimizi modern devlet yapısına sahip olarak kabul ediyoruz ancak devlet hizmetlerinin ifasında modernitenin karşılığını tam olarak göremiyoruz. Modern devlet kavramı siyasi literatürde genellikle, Ortaçağın sonlarında Avrupa’da feodalitenin çözülmesi ve kilisenin etkisinin kırılması sonucu ortaya çıkan siyasal iktidar yapısını ifade etmek için kullanılıyor.

Modern devletleri geleneksel devletlerden ayıran en önemli özellik, onun sahip olduğu hâkimiyet ve meşruiyet hakkıdır. Demokrasinin yerleşmediği modern öncesi dönemlerde devlet iktidarının tanrı kaynaklı olduğuna, iktidarların tanrıdan geldiğine inanılıyordu. Bu dönemde devletin meşruiyeti de dinsel, mitolojik ve geleneksel kaynaklara dayanıyordu. Modern devlete geçişle birlikte, iktidarın toplum kaynaklı olduğu ve meşruiyetinin de toplumda aranması gerektiği fikri yayıldı. Böylelikle siyasal iktidarın kaynağı dünyevileşti ve meşruiyeti de rasyonel esaslar üzerine oturtuldu deniyor.

Bu anlayışa bağlı olarak da devletin çeşitli kademelerinde çalışan, devletin uygulamalarını yönetenler için bürokrasi yaygın bir yapılanma olarak bürokraside yer aldı. Bürokrat da buradan doğdu, öyle ki, devleti oluşturan güç kaynaklarını (tanrı, halk, mitoloji) temsil etmeye başladılar. Bunun bir anlamı da yukarıda verilen güç kaynaklarını halktan aldığı yetkiye dayanarak, imkân ve fırsatları eşit oranda dağıtma yetkisini aldı deniyor. Gerçekten de öyle mi oldu? 

Günümüzde hangi bir iktidar döneminde olursa olsun, devlete işi düşen ve bunu için de devlet kapısına giden biri için en büyük problem nedir diye sorsanız, hemen bürokrasi diyeceklerdir. Bu sistem aslında toplum kademelerinde uygulama hatalarını azaltan, uygulamaları kayıt altına alan, devlet-halk ilişkisini düzenleyen ve girdi-çıktı esasını belirten bir otoritenin (kurumun) adıdır. Devletin yapısında adalet-eşitlik ilkesini bürokrasi uygulaması gerekir iken, aksine bürokrat halktan aldığı yetkiyi, çoğu zaman halka karşı silah olarak kullanan şekline dönüştürdü. Devlet kademelerindeki bu otoriter yetkilendirme ile makam sahibi kendini devletin de üstünde görmeye, makamı arkasına alanlar için güç kullanma merkezleri haline de geldi.

Bu uygulamaları Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarında da görüyoruz. Saltanatı yıkanlar saltanatız bir düzen, Cumhuriyet isterken, halka kendini idare etme yetkisinin verildiği rejim ile bırakın adaleti, Vatanın ana unsuru, Devletin sahibi olan milleti ezmeye, sahte cumhuriyetçiler kuranları hapse tıktı. Kabahat Cumhuriyette değil, uygulamada ki yanlışlıklardı. Tek merkezli saltanat yıkılırken, çok merkezli saltanatlar kuruldu. Cumhuriyeti kuranlarla, yürütenler farklı olmuştur. Rauf Orbay, Kazım Karabekir’i yargılayanlara, İstiklal Mahkemelerin uygulamalarına iyi bakılsın.

Hacı Bayram Camii’nden dualarla açılan TBMM ve ardından Türk halkı için de doğru sistem olan Cumhuriyet sonralarında rayından saptırılmıştır. Yanlışı Cumhuriyet bazı güç odakları yaptı diyor gerçek tarih. O zaman da Marx’a göre bürokrasi, etkili bir yürütme gücü değil, aksine hem bir sosyal oluşum hem de verimsiz kamu hizmetinin nedeni olarak görülmelidir sözünü doğruluyor. Elbette her rejimin bir bürokrasi tarifi vardır ancak konu devleti işler haline getirmek, hak-adalet dağılımının yapılmasında yetki kullanımı, sistem tariflerden daha çok kişisel vicdan ve ahlak meselesine geliyor.

Zamanımızda demokrasinin hala oturduğunu söyleyemeyiz. Cumhuriyet bu milletin şiarı, ülkenin son var oluş belgesinin adı olmalıdır.  Ülkemin her yeri daha da özeldir. Gelinen noktada, halk memnun olmuyor ise sistem suçlu olmayacağına göre ya halkta bir şey var, ya da uygulayıcılarda. İşte yine seçim var. Siyasi otorite sahibine soruyor, ne istiyorsun. Halka düşen seçimde doğru karar verirken, sorgulama yetkisini de kullanmalıdır.

Aksi durumda “nasılsak öyle idare oluruz”.  Kimseyi suçlamayalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Prof. Dr. Fikret Akınerdem Arşivi
SON YAZILAR