Erol Sunat

Erol Sunat

'Çek Kayıkçı Kürekleri!'

'Çek Kayıkçı Kürekleri!'

Yetmişli yılların ortalarında rahmetli şarkıcı Nilgün Atılgan, “Çek kayıkçı kürekleri” adlı hoş bir şarkı seslendirmişti.

Şarkı mutluluk şarkısıydı, mutluluğa doğru çekilen kürekler anlatılmıştı.

Şarkının nakarat kısmı o yılların gençliğinin dilinden düşmemişti.

“Çek kayıkçı kürekleri / Gezdir seven şu kalpleri / Mavi deniz martılardan / Ayırma sevenleri”

Çek kayıkçı kürekleri deyimi ara ara çekip gitmek üzerine de söylenir oldu. Tavır alma, tavır koyma deyimi olarak da dile getirildi.

Şimdi diyecekseniz ki, şehirde deniz yok, şehrin denize kıyısı yok, şehrin içinden geçen akarsu da yok, kayık ne alaka, kürek ne alaka, kürekleri çekmek ne alaka?

Doğrudur bu saydıklarımızın hiçbiri yok!

Lakin, bu şehir kayık nedir, kürek nedir bilen şehir, kayıkçı kavgalarını bilir. Kayıksız kürek, küreksiz kayık olmadığını da bilir!

İki adım ötemizde diye anlattığımız Beyşehir Gölünden bilir, kayıkları!

Alanya’dan bilir, Anamur’dan bilir, Antalya’dan bilir!

Hasılı Akdeniz’den bilir!

Şehrin gençliğinin yaşandığı, gurbet denince doğrudan İstanbul’un anlaşılmasından bilir!

Bir zamanlar Kayıklı Kahve vardı…Bilen bilir! Yaşayan bilir! Anlatanlardan dinleyen bilir!

Çek kayıkçı kürekleri gidelim demesini de bilir!

Uluğ Keykubat olarak bilinen Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat’ın Alaiye yani Alanya sevdasını da bilir. Selçuklunun ta…Kırım’a kadar ulaştığını, Karadeniz’den haberdar olduğunu da bilir!

Şehir; ele avuca sığmaz, yiğit, delişmen, gözünü budaktan sakınmayan, ok ve yayı atının terkisinde, kılıcı belinde, zırhı üzerinde, börkü başında koç bir yiğit misali yerinde duramaz bir babayiğit adeta!

*****

Şehir şöyle bir etrafına bakıyor, kalabalık çok!

De haydi diyor!

Etrafında kıpırdayan yok! Yerinden kalkan, kımıldayan yok! Yürüyen yola revan olan yok!

Hiçbir şey de yok değil tabi…

Şehre yetecek, onu dört dörtlük harekete sevk edecek bir şey yok ortada!

Hareket olan yerde bereket olur derlerdi ya hani…

Aheste çek kürekleri mehtap uyanmasın dercesine atılan adımlara, adım attık diye seviniyoruz!

Hani kültür?

Su akar güldür güldür misali, güldür-güldür peşimiz sıra mı geliyor!

Hani Turizm?

Tarihi dokunun hası bizde, keşfedilmeyi bekleyen saklı cennetler, saklı kentler, şehrin orta yerinden bize uğramadan nereye gider o turlar, o otobüsler?

Elimizde harika bir gel çağrısı var! Bize has, bize özel!

Bu çağrı bizden başka hangi şehirde var?

Bu şehirde yok yok aslında…

İstek var! Hadi diyen yok! Önümüze düşen yok! Anlat, derdinin dermanı bende diyen yok! Olmalı artık! Hem de tez elden!

*****

Şimdi Efendim, Sille bizde, Kilistra bizde, Çatalhöyük bizde, Astra bizde, Zengibar Kalesi bizde, Peribacaları sadece Nevşehir’de yok ya….Cihanbeyli gözümüzün önünde…

Sonra bir türlü Selçukluya yapamadığımız yolculuk var, öteleye-öteleye bir hâl olduğumuz!

Selçuklu deyince, biz zaten Selçukluda oturuyoruz diyor arkadaşlar!

Selçukluda otur lakin, Selçuklu tarihi, kültürü, medeniyeti nedir merak etme olmaz, bize yakışmaz! Çek kayıkçı kürekleri gidelim dediğimiz o yüzden!

Şu Selçuklu tarihine doğru bir kürek çekelim! Çek kayıkçı kürekleri, gezdir bize Selçukluyu diyemedik henüz!

Hanlardan kervansaraylardan Zazadından başlayalım. Sultanlar Şehrine gelelim. Sultanlar tepesinde birer Fatiha gönderelim Selçuklu Sultanlarının ruhlarına…

O sultanlar ki, Hilal’in Haça karşı duruşunun, karşı koyuşunun kahramanları. Kudüs’e kalkan olanlar onlar. Kılıçaslanların şehrinde, onlar varken başka kimsenin esamisi okunmaz!

Bu şehir Kutalmışoğlu Süleymanşah’ın fethettiği, İkonyumu Konya yaptığı şehir. Türkleştirdiği, tam anlamıyla bir Türk şehri haline getirdiği Konya burası.

Bu şehir Karamanoğlu Mehmet Bey’in “Şimden girü hiç kimesne kapuda ve divanda ve mecalis ve seyranda Türki dilinden gayri dil söylemeye” dediği o meşhur fermanın yayınlandığı şehir.

Bugünün Türkçesiyle ; "Bugünden sonra divanda, dergahta, bargahta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır." denilen o güzel fermana mazhar olan şehir.

*****

Bu şehir; Anadolu’nun başkenti, Moğol zulmüne direnişle başlayan hareketlerin odak noktası, Emir Karatay’ın, Emir Pervane’nin, Emir Sahip Ata’nın, Emir Hatiroğlu Şerafettin’in şehre hayat verdiği, kendilerini feda ettiği, taşın altına değil ellerini, yüreklerini koyduğu şehir.

Türkün kalesi. Türk Milletinin kalesi şehir.

Bakmayın siz siyasi Partilerimizin sahiplendiği kalemiz dediği söylemlere…

Cumhuriyetimizin yüzüncü yılına sadece bir yıl kalmışken, çok partili siyasi hayata başladığımız 1950 yılından bu yana Demokrat Parti ile başlayan, partilerin kalesi olma söylemleri varsın devam etsin!

O sahiplenmeler geçici, şehrin Türk Milletine ait olması ve sahiplenilmesi kalıcıdır.

Siyasi söylemler bir yana, önemli olan, kalıcı olan gerçek olan yüzlerce yıllık bir hakikat olan Konya’nın öz be öz bir Türk şehri olduğudur.

Konya’nın Türk Oğuz’un Kınık boyu tarafından fethedilen ve kurulan devlete Başkent yapıldığıdır!

*****

Çek kayıkçı kürekleri derken, kayık bizim, kürek bizim, sevgiyle çarpan yürek bizim. Bu şehir üzerine söyleyecek sözümüz var cümlemizin!

Bu şehir bizim şehrimiz. Nefes aldığımız, sokaklarında dolaştığımız, caddelerinde dostlarımızla buluştuğumuz, uzaklarda olduğumuzda hasretini çektiğimiz bir şehir.

Önemli olan kürekleri bu şehre doğru çekmek!

Bu şehrin kültürüne, turizmine, tarihine, cümle güzelliklerine doğru çekmek!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Sazan

17 Nisan 2024 Çarşamba 00:02
SON YAZILAR