Şule Akdemir

Şule Akdemir

DOĞU TÜRKİSTAN YANIYOR

DOĞU TÜRKİSTAN YANIYOR

Çin, 20. yüzyıla, İngiltere, Fransa, Almanya, Japonya ve Rusya gibi ülkelerin baskıları altında ezilmiş ve paramparça olmuş bir imparatorluğun kalıntıları üzerinde girdi. Ülkede imparatorluk rejimi yıkıldıktan sonra, on yıllar boyunca güçlü bir merkezi otorite kurulamadı. Ancak 1949 yılında iktidara gelen Komünist Parti ile birlikte, Çin kısa sürede büyük bir korku rejimine dönüştü. Bu dönüşüm sürecinde on milyonlarca insan söz konusu kanlı ideolojinin baskıcı ve totaliter uygulamaları nedeniyle hayatını kaybetti. İktidarını ancak şiddetle muhafaza edebilen ve komünizmin belki de en acımasız ve en vahşi uygulamasını yürürlüğe koyan Çin Komünist Partisi, tüm Çin halkı için tek tip bir yaşam ve düşünce tarzı belirledi. Bu dönem boyunca, komünist iktidarın kurallarına uymayanlar ise acımasızca yok edildi.

           Coğrafi yapının da sebep olduğu siyasi oluşumlar neticesinde bugün Batı ve Doğu olarak ikiye ayrılmış olan Türkistan toprakları üzerinde, Rusya'nın ve Çin'in çok önemli planları vardır.

Bu iki ülkenin söz konusu bölgeden ne pahasına olursa olsun vazgeçmeme tutkusunun ardında, bölgenin stratejik konumunun yanı sıra, sahip olduğu zengin yeraltı rezervleri de büyük rol oynamaktadır.

Genel coğrafya bilgisine sahip bir kişi, Çin'in Doğu Türkistan konusundaki ısrarını anlamakta hiç zorlanmayacaktır. Bilindiği gibi coğrafi olarak Çin'in Batı ile iletişiminin arasında iki önemli engel vardır: Birincisi 5000 km uzunluğundaki dev Taklamakan Çölü, ikincisi de Çin sınırını boydan boya kaplayan Çin Seddi.

Doğu Türkistan ise Çin'in, çölün ilerisinde ve setin arkasında kalan tek toprağıdır ve bu yönüyle Çin'in Batıya açılan penceresi konumundadır. Coğrafi konumun siyaset üzerindeki etkisi ve coğrafi olarak avantajlı bölgelerin stratejik olarak da avantajlı olmaları gerçeği, Doğu Türkistan'ı Çin için vazgeçilmez hale getirmektedir. Bu nedenle Çin, işgal ettiği Doğu Türkistan topraklarından çekilmek ve burada bağımsız bir devlet kurulmasına izin vermek yerine, baskı ve şiddetle yerli halka işgali kabul ettirmeye çalışmaktadır.

Ancak Doğu Türkistan'da dindar Müslümanların sık sık göz altına alınmaları, dinlerini gerektiği gibi yaşamalarına izin verilmemesi ve din adamlarına uygulanan baskı, bu şiddet politikasının çok daha derin bir nedeni olduğunu akıllara getirmektedir. Her şeyden önce bu, Kızıl Çin'in Doğu Türkistan'daki İslami varlıktan büyük endişe duyduğu anlamına gelmektedir.

 Yarım asırdan fazla bir süredir, Doğu Türkistan topraklarında Müslümanlar, komünist Çin yönetiminin işgali altında yaşamaktadırlar. Müslümanlar sadece dinlerini yaşamak istedikleri için tutuklanmakta, işkenceleri ile ünlü Çin hapishanelerinde aylar, hatta yıllar boyunca tutulmakta, özgürlük ve demokrasi taleplerini dile getirenler acımasızca idam edilmektedir. Bunun yanı sıra Çin'in asimilasyonist politikaları Doğu Türkistan'ın çoğunluğunu oluşturan Müslümanların, dillerini konuşmalarını, kültürlerini devam ettirmelerini engellemekte ve hatta diledikleri kadar çocuk sahibi olmalarını bile yasaklamaktadır. Çin'in, Doğu Türkistan'ı, her türlü iletişim imkanını kısıtlayarak dünyaya kapalı bir bölge haline getirmesi, bölgede yaşanan insanlık dramının tüm boyutları ile öğrenilmesini engellemektedir.

Urumçi Üniversitesi'nin duvarında yer alan ve İngiliz The Independent gazetesinin bölge sorumlusu Andrew Higgins'in deyimiyle "katıksız ırkçı düşünce ile zehirlenmiş bir zihniyetin göstergesi" olan bir yazı, Çinlilerin Uygur Türkleri'ne bakış açısını yansıtmaktadır:

Uygur erkeklerini sonsuza kadar kölemiz yapalım, Uygur kadınlarını da asırlar boyunca fahişemiz.

Bölgede 1 milyon kadar askerini silah altında tutan Çin, Doğu Türkistan'da Müslümanların attığı her adımı kontrol etmektedir. Yollarda kurulmuş olan askeri denetim noktalarında tüm araçlar tek tek durdurulup içleri aranırken erkekler hakarete uğrayıp tartaklanmakta, Müslüman kadınlar ise tacize uğramaktadır.

(Doğu Türkistan'da) Çin'in denetimi gün geçtikçe artmakta ve daha da dayanılmaz bir hal almaktadır. Halkın Kurtuluş Ordusu her yerde. İletişim sınırlı ve polis denetiminde yapılabiliyor. Çok az köyde telefon var ve bu hatların hepsi dinleniyor. Bir kişi sadece boş bir şüphe üzerine yıllar boyunca tutuklu kalabiliyor.

Müslümanlar keyfi olarak tutuklanıp çalışma kamplarına gönderilmekte, asılsız suçlamalarla idam edilmekte, zaman zaman da toplu olarak katledilmektedirler. Bunun yanı sıra, namazlarını gizli kılmak zorunda kalmakta, oruç tutmalarına izin verilmemekte, dini eğitim almaları engellenmektedir. Müslüman nüfusun sayısının artmasını engellemek için uygulanan metod ise insanlık dışıdır: kadınlara zorla kürtaj yapılmakta, birden fazla çocuğa sahip olanların çocukları ellerinden alınmaktadır.

Tüm bu zulüm ve işkencelere karşı Doğu Türkistan halkının, haklarını savunma veya kendilerini koruma imkanı yoktur. Ancak dünyanın dört bir yanındaki Müslümanlar, ihtiyaç içindeki bu savunmasız insanlara birçok şekilde yardımda bulunabilirler. Doğu Türkistan halkının yaşadığı zulmü dünya kamuoyunun ve uluslararası kuruluşların dikkatine sunacak her türlü girişim, bu konuda yapılacak en ufak bir katkı bile önemli bir hizmet olacaktır.

 

Çin'in Doğu Türkistan'da izlediği politika da komünist ideolojinin genel bir yansımasıdır. Bu nedenle Doğu Türkistan'da yaşananları bu ideolojiden bağımsız olarak değerlendirmek mümkün değildir. Benzeri zulüm ve işkenceler Çin'in dört bir yanında pek çok farklı birey veya toplum kesimine karşı da uygulanmaktadır ve bu durum, totaliter yapının komünizmin ayrılmaz bir parçası olduğunu gösteren örneklerdendir

 

Yapılabilecek en büyük yardım ise hiç şüphesiz, tüm bu zulmün gerçek kaynağı olan dinsizliği fikren çürütmek, bunun yerine hakkı ve güzel ahlakı hakim kılmak için fikri bir mücadele yürütmektir. Bu şekilde yalnızca Doğu Türkistan'daki Müslümanlara değil, dünyanın dört bir yanında haksız yere öldürülen, "Rabbimiz Allah'tır" dedikleri için yurtlarından sürülen, inançları uğrunda işkenceye uğrayan insanlara yardımcı olabilmek mümkündür.

 

Tüm inananların eşit sorumluluğa sahip olduğu bu konuda, Allah'ın ayetinde belirttiği gibi, "... Kim cehd ederse (çaba gösterirse), kendi nefsi için cehd etmiş olur..." (Ankebut Suresi, 6). Bir başka ayette ise Allah iman edenlerin bu sorumluluğunu şu şekilde belirtmiştir: "... Yeryüzünde bozgunculuğu önleyecek fazilet sahibi kişiler bulunmalı değil miydi?.." (Hud Suresi, 116) Yeryüzünde bozgunculuğu önlemek, tüm vicdan sahibi insanların ortak sorumluluğudur.

 

Türk-İslam alemi birlik olduğunda, Müslümanların ezilmesi, hor görülmesi, baskı altına alınması, zulme uğratılması, katledilmesi gibi bir ihtimal olmayacak, kimse bunu aklından dahi geçiremeyecektir.

Türk-İslam Birliği'nin kurulmasıyla, Amerika, Avrupa, Çin, Rusya, İsrail kısaca tüm dünya rahatlayacaktır. Terör sorunu son bulacak, hammadde kaynaklarına ulaşım garanti altına alınacak, ekonomik ve sosyal düzen korunacak, kültürel çatışma tamamen ortadan kalkacaktır. Amerika askerlerini topraklarından binlerce kilometre uzağa göndermek zorunda kalmayacak, İsrail duvarlar arkasında yaşamayacak, Avrupa Birliği ülkeleri ekonomik herhangi bir engelle karşılaşmayacak, Rusya güvenlik endişesi duymayacak, Çin hammadde sıkıntısı çekmeyecektir.

 

Türk-İslam Birliği, Müslüman alemini kalkındıracaktır. Özetle istenmesi gereken, düşünülmesi gereken en aciliyetli konu İttihad-ı İslam’dır.

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Şule Akdemir Arşivi
SON YAZILAR