Erol Sunat

Erol Sunat

GÜL HAZİN, SÜMBÜL PERİŞAN!

GÜL HAZİN, SÜMBÜL PERİŞAN!

Döneminin en güçlü şairlerinden biri olan Merhum Recaizade Mahmut Ekrem, genç yaşta vefat eden oğlu için “Şevki Yok” adlı şiirinde şöyle seslenir;

“Gül hazîn sünbül perîşan Bâğzârın şevki yok…

Derdnâk olmuş hezâr-ı nağmekârın şevki yok…

Başka bir hâletle çağlar cûybârın şevki yok…

Âh eder, inler nesîm-i bî-karârın şevki yok...

Geldi ammâ n’eyleyim sensiz bahârın şevki yok!”

Anlamı ise şöyle bu güzel ve içli şiirin:

Gül hüzünlü, sünbül darmadağınık...

Bahçenin neş’esi yok.

Her zaman güzel nağmeler söyleyen bülbül dertli olmuş,

Onun da neş’esi, eski coşkunluğu yok.

Başka bir halle, başka bir duygu ile çağlayan ırmağın şevki yok.

Ne yöne gideceğini bilmeyen, kararsız rüzgar,

Ah edip inliyor; şevki yok.

Geldi ammâ n’eyleyim sensiz bahârın şevki yok..!

Merhum Rahmi Bey tarafından Beyati makamında bestelenmiş olan bu şiir, Türk Sanat Müziğinin en içli, en hüzünlü şarkılarından birisi olarak yıllardan beri söyleniyor.

Aynı şarkının sözleri ve nağmeleri, şu içinde bulunduğumuz günleri yansıtıyor.

Bu yıl, bahar mevsimine, daha ilk günden itibaren

Gül hazin,

Sümbül perişan diye başlamadık mı?

Bahar mevsiminin,

İnsanları cezbeden yeni yeni yeşilliklere bürünen bahçelerin,

Güle nağmeler çeken, şarkılar söyleyen bülbüllerin,

Yüzü hüzün dolu, ağlamaklı gülün,

Darmadağın olmuş sümbülün,

Çağlarken inleyen ırmakların,

Hafif- hafif eserek insanları rahatlatan, ancak kararsız kalmış rüzgarların,

Neşesi var mı?

İnsanın olmadığı,

Koşuşturmaların yaşanmadığı şehirlerin,

Sokakların ve caddelerin neşesi olabilir mi?

 

NE BAHARIN GELDİĞİNİ, NE DE CEMRELERİN DÜŞTÜĞÜNÜ ANLAYABİLDİK!

Merhum Recaizade Mahmut Ekrem’in,

Kaybettiği evladının acısıyla yazmış olduğu satırlar,

Bugün, bir yandan virüsten,

Bir yandan Suriye’de devam eden savaşta kaybettiğimiz,

Ve kaybetmeye devam ettiğimiz,

Vatan evlatlarımız için duyduğumuz hislere tercüman oluyor.

2020 yılının İlkbaharında,

Ne baharın geldiğini anlayabildik,

Ne de cemrelerin düştüğünü.

Dünyayı teslim alan,

Ülkeleri gök ekini misali biçen virüs,

Bahar mevsiminde gülleri,

Sümbülleri,

Bülbülleri ağlatmaya devam ediyor.

En içli, en dertli, en hüzünlü şarkılar çalıyor,

Dünyanın birçok şehrinin sokaklarında.

Bu içli şarkılara, inleyişler, iniltiler, ağlayışlar ve gözyaşları karışıyor.

Ölümün gölgesinin vurduğu sokaklarda ki çaresizlik,

Gidenlerin ardından son görevlerini dahi yapamayan insanların hüzünlü hali,

Bahar mevsimi hüzne çevirdi.

 

MADDİ KAYBIN TELAFİSİ VAR, İNSAN HAYATININ TELAFİSİ YOK!

İtalya’nın Bergamo şehri virüse en fazla kurban veren şehirlerin başında geliyor. Cenazelerini kaldırmaya yetişemeyen bir şehir Bergamo!

Bergamo şehrinin iniltisi, şehrin yalnızlığı, şehrin biçareliği belki çok sonra anlatılacak, bu konuda ibret alınsın diye belki de filmler çekilecek!

Avrupa’nın yapamadığını, yapmadığını, biz kendi şehirlerimizde, yapmaya çalışıyoruz!

Avrupa’nın koruyamadığı,

Korumaktan kaçındığı, koruma aczi gösterdiği yaşlı insanları,

Onların aksine korumaya özen gösteriyoruz

Varsın sokaklarımız ıssız gözüksün!

Varsın, en işlek, ışıltılı, cıvıl-cıvıl olan caddelerimizin bir süre o hareketliliği kaybolsun!

Varsın, maddi kayıplar yaşanıyormuş, yaşansın!

Hepsi bir şekilde telafi edilir!

Lakin, sönüp giden, yitip giden insan hayatının telafisi yok!

Önemli olan insanımız yaşasın!

Çünkü, hiçbir şey insanı yaşatmaktan daha önemli değil!

İnsanlar için, mal canın yongası, kazanç olmazsa olmazı, vazgeçilmezi olsa da, zaman o zaman değil. Gerçi, şu kadar kaybım var, zararım var, öldüm-bittim diyenler, kara yaslara bürünenler var olsa da,  virüs kalabalık ortamlara bomba misali düşüyor. Bulaştığı her insan, birilerine bulaştırıyor virüsü.

Kalabalık mekanlar, ne mekan sahibine, ne o mekanı dolduranlara fayda sağlıyor dendiğinde, ilk günler, isyan etmişti insanlar!

Mekan sahipleri kazancımızdan oluyoruz diyordu, o mekanlara gelenler eşimizle-dostumuzla sohbet edemeyecek miyiz, bir çay-kahve içemeyecek miyiz diyorlardı.

Virüsün bulaştığı ve bulaştırdığı kim varsa ölümle yüz yüze kaldılar. Ve ne yazık ki, çarşı-pazar hiçbir şeye aldırmadan gezenlerimiz, dolaşanlarımız var!

 

“ BUDA GELİR, BU DA GEÇER AĞLAMA!”

Rahmetli Aşık Veysel,  dokunmuş sazın teline, dokunmuş insanın bam teline, dokunmuş insanın tam kalbine.

Teselli olmuş o sözler, teselli olmuş o yanık nağmeler.

Ne mi diyordu o güzel türkünün dizeleri?

“Ne ağlarsın benim zülfü siyahım / Bu da gelir bu da geçer ağlama /Göklere erişti feryadı ahım /Bu da gelir bu da geçer ağlama”

Dünya ağlıyor, Türkiye’m ağlıyor!

Rahmetli Veysel, “ Buda gelir, bu da geçer ağlama!” diyor ya…

Elbet bu günler geçecek,

Elbet umut çiçekleri açacak,

Elbet çare bulunacak,

Elbet bu virüs denen bela,

Hem ülkemizi, hem dünyamızı terk edecek!

Gözyaşlarının sevince dönüşeceği,

Ümitsizliğin, yerini müjdelere,

Sevinç çığlıklarına terk edeceği günler de gelecek.

İnsanımızın feryadı, dünyanın feryadı göklere erişti.

Ağlayışlar, inleyişler gün gelip dinecek, bitecek inşallah!

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Sazan

17 Nisan 2024 Çarşamba 00:02
SON YAZILAR