Prof. Dr. Fikret Akınerdem
Hayatın içinden-Roman mı, Çingene mi?
Her zaman teknik konuları ele alacak değiliz ya, bazen de çeşitli sosyal, etnik ve kültür gruplarında aidiyet gösteren insanımızı değerlendirmek gerektiğine inanıyorum. Bu manada çocukluğumdan beri oldukça meraklı biri olarak hayatın içinden enteresan bulduğum olaylar, insanlar ve kültürler ile karşılaşmayı ve onları yorumlamayı seviyorum. Eflatun ne kadar da güzel söylemiş: “Halkını tüketen milletlerin kendileri de tükenir".
Ülkem, Türkiye’m bir imparatorluk bakiyesi olarak kurulduğundan beri farklı etnik grupları bünyede barındırmaktadır. Bir manada çeşitlilik ilham veriyor, diyebiliriz. Seneler önce Ukrayna gezimizde aynı otobüste yolculuk yaptığımız farklı kıyafet ve görünümde birsine çingene mi acaba dediğimi duymuş, üzülmüştüm. Sonrasında ülkem ve milletim hakkında güzel sözler işittiğimde de çok sevinmiştim. Bu şahıs Ukrayna çingenelerinin reisi imiş. İyi Türkçe konuşan bu zat Ülkem hakkında çoğu Ukraynalı otobüs yolcularına “arkaya dönün, insanlığın efendisi bir milletin fertlerini görün” demişti.
Yine bir Bulgaristan seyahatimde şehirden uzak, adeta tecrit edilmiş yerlerde yaşamaya zorlanan çingene grubunun yine ülkem hakkında söyledikleri güzel sözlere şahit olmuştum. Bulgaristan çingeneleri kendilerini Türk ve Müslüman olarak kabul ediyor, Bulgarlar dışlarken, Türkler kucak açıyormuş. Kısacası tüm azınlıklarda olduğu gibi, milletim, çingenelere (veya Romanlara) karşı da merhamet ve şefkatle yaklaşan tek millettir diyebiliriz.
Dünyada 15, Ülkemde 500 bin-2.5 milyon arasında Roman olduğu söylenmektedir. Rakam ne olursa olsun Romanlar renkli, eğlenceli ve popüler kültürün en önemli temsilcilerinden biri. Kurban Bayramı için İstanbul’da bulunduğum sürede, çok enteresan bulduğum, ibretlik bir olayı paylaşmak istedim.
Fazlaca yürümüş, dinlenmek üzere Üsküdar Meydanında denize karşı boş bulduğum bir kanepede oturuyor, çevreyi, hemen önümde boğazda balık tutan, aileleriyle yürüyen, eğlenen, yerli-yabancı kalabalıkları seyrediyor, kendimce analizler yapıyorum. Dalmışım. Bu arada birisi “oturabilir miyim, abi” diyor. Aldığı cevapla, alnı terli ve de yorgun olduğu anlaşılan genç bayan, çocukların başına taç olarak takılan çiçekli çemberlerin askısını aramıza koyarak oturuyor.
Çiçekli taçların hoş görüntüsü ve satışı işi bene de meraklandırıyor. Bunu kendisinin mi yaptığını sorduğumda evet cevabını alıyorum. Söze Roman kızıyım diyerek başlayan genç bayan, bu taçları yapmak için eline batan iğne yaralarını göstererek, 35 liraya mal ettiğini ve adedini 100 TL ye sattığını anlatıyor. Günde ne kadar yaptığını ve sattığını sorduğumda da, şükrederek, “evimi de bu işiyle geçindiriyor, 4 çocuğumu da bununla okutuyorum” diyor.
Henüz 30 lu yaşlarda 4 çocuk annesi, dul ve evinin geçimini helalinden sağlayan, aslan gibi bir Roman kızı. En büyük sitemi Roman olduklarını bildiklerinde bazılarının yanlarından kaçtığını, hatta aşağılayıcı şekilde baktıkları oluyor. Roman hanımların evli dahi olsa eşlerinin yanında ailelerine destek olduklarını ve ailelerine düşkünlüklerini, bunun yanında eğlenmeyi sevdiklerini anlatıyor.
Çingene ve Roman arasında ne gibi bir fark olduğunu da soruyorum. Onlara göre fark olmasa da çingene aşağılayıcı olarak kullanılması sebebiyle, Roman denilmesini tercih ediyorlarmış. Kaynaklar göre ise Çingene isimlendirilmesini tercih eden akademisyenler Çingene'yi, dünyaya dağılmış bir halkın tüm üyelerine işaret ederken, Roman isimlendirilmesini kullananlar ise daha çok Avrupa'da yaşayanları ve Romani diline sahip olanları işaret ediyorlar.
Roman kızımızın diğer bir iyi yanı da 4 çocuk sahibi olması. Çok genç yaşta Roman olmayan biri ile evlenmiş, bir şekilde evlilikleri yürümemiş ancak 4 çocuğunu da kendisi almış. Çocuğum damarında dolaşan kanımdır cümlesini Ukrayna karşılaştığım Çingene kralından almıştım. Görülüyor ki tüm romanlar için çocuk oldukça önemli. Çeşitli bahaneler ile çocuk sahibi olmayan evli çiftler için, Roman kızımızı örnek olarak almalılar.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.