Mustafa Balkan (Tarih Yazıları)

Mustafa Balkan (Tarih Yazıları)

Mevlâna Kürsüsü ne zaman kurulacak?

Mevlâna Kürsüsü ne zaman kurulacak?

TARİHE YOLCULUK (171)

Mevlâna ve eseri Mesnevî’nin bilimsel olarak tam anlamıyla araştırılıp incelenmediğini ifade eden Dr. Erkan Türkmen, Türkiye’de “Mevlâna Kürsüsü” bile kurulmadığını dile getiriyor.

Konya’nın yed-i emin’i Hasan Çopur Bey’in “Mevlâna ve Mevlevilik” başlıklı Özel Konya Sergisi’ni gezerken gözüme, bir gazete kupürü takıldı. Gazeteci Feyyaz Caner, 1981 tarihinde Dr. Erkan Türkmen’le bir mülâkat yapmış. Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Erkan Türkmen diyor ki, “Türkiye’de şimdiye dek Mevlana’nın ve eserlerinin bilimsel olarak ciddi bir şekilde incelemesinin yapılmadığını ve önemli eserlerinden Mesnevi’nin (edisyon kritiği) yapılmadığı için çevirilerinde birçok yanlışlıklar bulunduğunu” söylüyor.

Edisyon kritiği bilindiği üzere, farklı yazma nüshaları ile farklı matbu baskıları olan eserlerin aralarındaki ayrılıkların tespit edilerek aslına en uygun şekilde yayına hazırlanması demek. Kritiği ve karşılaştırılması yapılmış eserler arasındaki farklar dip notlar halinde gösterilip hangi nüshada veya baskıda hangi beyit, bölüm,  sayfa veya bilginin olduğu, hangilerinde olmadığı vb  açıklayıcı bilgileri dipnotlar halinde  veya açıklayıcı diğer notlarla izah edilir.

Günümüzde Mesnevî ile ilgili bu tür çalışmalar var ve yapıldı.

Türkmen hoca, Avrupa ve Amerika’da 27 üniversitede Mevlâna’nın bilimsel olarak araştırılıp incelendiğini de belirterek ülkemizde, Mevlâna ve eserlerinin yeterince incelenmediğine işaret ederek “Mevlâna Kürsü”sü kurulması teklifini yapıyor. Bundan 36 yıl önce böyle bir öneriyi yapan Türkmen hoca, ne yazık ki amacına ulaşmış değil. Türkmen hoca ayrıca, Mevlâna’yı Batı’da ilk tanıtanlardan Nicholson ve Arberry olduğunu ve Nicholson’un, Mesnevî’yi çevirirken, Mevlâna Müzesi’nde bulunan ve ölümünden beş yıl sonra oğlu Sultan Veled tarafından yazılan Mesnevî’yi esas almak yerine İran’da basılmış olan ve çoğu zaman Nicolson’a dayandırılan el yazmalarında ve basımlarında birçok yanlışlıklar görüldüğünü de dile getiriyor.

Mesnevî’nin Besmelesi olan ilk 18 beyitte kelimelerin yerlerinin değiştirildiğine dikkatti çeken Türkmen hoca, bilimsel çalışma yapılabilmesi için de Mevlâna Kürsü’sü kurulmasının elzemliği üzerinde ısrar ediyor.

Haksız da değil.

Biz, yükseköğretimde Edebiyat Fakültelerindeki Farsça Bölümleri kapatıyoruz, tekrar açıyoruz ve böylece eğitim yaz-boz tahtasına dönüşüyor. Reklâmda olduğu gibi; “Aç kapa, aç kapa Artema!” oluyor.

20171208_112118.jpg

‘Mevlâna Dini’ne “Da Vinci Şifresi”

Haftalık bir dergi, 2004’de yaptığı ve “haber özel” vurgusuyla kapaktan şu duyuruyu yapıyor: “Mevlana’nın yüzyıllardır kayıp olan kitabına ulaştık. El yazmasının içindeki sırlarla İslam alemine ait bir “Da Vinci Şifresi” süreci başlıyor! Bölüm bölüm yayınlıyoruz.”

Yalanlarla dolu Da Vinci” kitaplarından yola çıkarak İslam âlemini karıştırmak üzere Mevlâna’nın yazma eserinin kullanılması, olsa olsa müsbet olmayan bir projedir. Şifrelerle dolu sahte ve yalanlar üzerine bina edilmiş yeni bir Mevlâna Dini oluşturma çabaları elbette bununla kalmıyor.

20171208_112957.jpg

Hasan Halıcı, 1979’da Konya Turizm Derneği Yayınları arasında çıkan  “Amerikada Mevlana Törenleri” diye bir kitap yazmış.

Bir başka ilginç resim ve yazı ise, Hürriyet’in hediye olarak verdiği “Hubert’in Semağ Kompozisyonu”. Yazı şöyle:

“Mevlâna, Allah âşığı bir Türk sofisidir. Demiştir ki: “Olgun bir şeyh için semağ, namaz ve oruç gibi farzdır. Halis müritlere semağ mubahtır. Şeyh ve mürit olmıyanlara haramdır. Ben Muhammed’in canının nuru sırrına dayanarak söylerim ki, Allah tamamiyle zevktir ve her kim tatmazsa anlamaz. Ben, o zevkim ve o zevke baştan ayağa gömülmüşüm. İman, tamamiyle zevk ve şevktir.” Semağ, tarikat müntesiplerinin cezbe haliyle ayakta zikretmeleri yerinde kullanılır bir tâbirdir. Buna “Mukabele” de denir. Son zamanlarda semağ denilince mevlevîlerin âyinları hatıra gelirdi. Diğer tarikatlarda da ayakta zikr yapıldığı halde buna “semağ” denilmez, “zikr”, “mukabele”, “devran” denilirdi. Sofiye’ye göre, semağ’ın faydası çoktur. En başta kalbi rikkate getirmeye yarar.”

 

YARIN: Mevlâna hakkında ne dediler?..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Balkan (Tarih Yazıları) Arşivi
SON YAZILAR