Erol Sunat

Erol Sunat

Ne Yapsın Zülfüyar?

Ne Yapsın Zülfüyar?

Bugünlerde en sıkıntılı, en hüzünlü, en kederli, en efkârlı kelime nedir diye sorsalar, birçok kişi hemen zülfüyar diyebilir.

Eskiler zülfüyare dokunmadan geç derlerdi…

Zülfüyar çok dertli.

Zülfüyar sıkıntılı…

Zülfüyar ağlamaklı…

Gözleri dolu-dolu…

Dokunsan da ağlıyor, dokunmasan da…

Zülfüyar ne mi?

Sıkıntı verecek konulara girmenin, dokunmanın, dokunuşlar yapmanın karşılığı olan bir kelime, bir kavram.

Ne yapsın zülfüyar?

Daha ne kadar dayansın?

Daha ne kadar sabretsin?

Yok diye bir şey var!

Yok dedikçe,

Ne yok? Neyin yok? Neyin eksik? Demenin var mı bir alemi?

Üstelik ne yok, neler yok hepsi bilindiği halde!

*****

Bir dokun bin ah işit demenin karşılığı zülfüyar!

Ne diyor insanlar?

Param yok!

Ne diyorlar?

İşim yok!

Ne diyorlar!

Aşım yok! Tencereye koyacak bir şey kalmadı!

Ne diyor insanlar?

Borcum çok!

Ödeyecek gücüm yok!

Çiftçilikten vazgeçtim, esnaflıktan vazgeçtim, köylü olmaktan, işçi olmaktan vazgeçtim, asgari ücretli olmaktan, emekli olmaktan vazgeçtim!

Halim yok, mecalim yok!

Doğruyu söyleyince zülfüyare dokunmuş mu oldular?

Dokunmasalar daha iyiydi diyenler var!

Dokunmasalardı amma…

Onlar zülfüyare dokunmadan, onların durumlarını iyileştirme adına dokunuşlar yapılsaydı keşke…

*****

Bıçak kemiğe, haciz kapıya varmış dayanmış, kapılar insanların yüzlerine kapanmış, ciğer yanmış, yürek yanmış, hayaller yanmış!

Ne yapsın zülfüyar?

Dertli dertli vurdu sazın teline…

Vurmadı, şöyle bir dokundu…

O dokunuş, cümle memleketin derdine dokundu!

Kimi alındı, kimi doğru söyledin, az bile dedin dedi…

Zülfüyare dokunmayacaktılar diyenler oldu her defasında?

Anlasaydınız, dinleseydiniz, yere kapaklığında koşup gelseydiniz, dokunmazlardı zülfüyare…

Cümle alem bilir ki…

Bu millet, durup dururken kolay kolay dokunmaz zülfüyare…

Az mı dokunmadan geçti…

Az mı görmezden geldi birçok şeyi…Verseydiniz gönlümüzden geçen bu değildi dediğinizi….

Artık, kendi yağı ve tuzuyla kavrulamıyor insanlar, düştüğü yerden kalkamıyor. Görmeyenlere, duymayanlara, aldırmayanlara ah ediyor!

Zülfüyare dokunduysa, sebebi meydanda değil mi?

*****

Gönül yorgunluğu nedir bilir misiniz?

Kolay kolay geçmeyen bir yorgunluk…

İster depresyon deyin!

İster ince bir sızı!

İster güvenin paramparça olması!

İster derin bir hayal kırıklığı!

Zülfüyare dokunmak bu yorgunluğun bir nişanesi…

Zülfüyare dokunmayacaklardı diye gönül koyanlar…

Geriye dönüp, biz ne yaptık?

Nerede yanlış yaptık?

Bu insanları neden bu kadar ihmal ettik?

Neden onlarla aramıza bu kadar mesafe koyduk demeyecekler mi?

Zülfüyare dokunmak şakaya gelir bir mesele değil!

Çünkü o dokunuş, bir ikazdır anlayana, anlaması gereken anlamamakta ısrarcıysa da, yol ayrımı demektir.

İnsanın içine dokunan mevzular olmadan, gerçekleşmeden kimse zülfüyare dokunmaz!

*****

Zülfüyare dokunmamak için bu millet, daha ne kadar fedakârlık yapmam lazımdı diye az konuşmadı. Az çırpınmadı!

Açım dedi, işimi kaybettim dedi, evime ekmek götüremiyorum dedi, iflas ettim dedi, dibe vurdum dedi!

Yandım ben, bittim ben, öldüm ben dedi.

Sesini duyuramadı. Ulaştıramadı. Ve sonunda zülfüyare dokundu.

Ne yapsın zülfüyar? Bu görmezden gelmeler, bu duymazdan gelmelerde milletin içine dokundu…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Sazan

17 Nisan 2024 Çarşamba 00:02
SON YAZILAR