Hıdırellez rüzgârı
Hıdırellez rüzgârı nedir bilir misiniz?
Beş mayısı, altı mayısa bağlayan o gece ve sabahı esen rüzgâr.
Bu rüzgâr Türk Milletinin bahar bayramıdır.
Bayram barışmaktır, bir olmaktır, beraber olmaktır.
Çiğ sözlere, kem sözlere dur demektir.
Ayrılıklara-gayrılıklara son demektir.
Biz neden ıskalarız böyle güzel günleri…
Neden kapatırız kapılarımızı?
Neden asarız suratlarımızı?
Neden sürdürürüz küslüklerimizi?
Aklımızı mı yitirdik?
Kardeşliğimizi mi bitirdik?
Biz, bir zamanlar birbirimizi severdik…
Birbirimize kıyamazdık…
Birbirimizden vazgeçemezdik…
Türkiye diye bir sevdamız vardı…
Ne mutlu Türküm diyene diye coşar yürürdük her yerde.
Kime bir şey olsa, düşeni kaldırır, aramıza giren bozgunculara, ara bozanlara, nifak çıkaranlara aldırmaz, yüz vermezdik…
Küsmemiz üç gün dahi sürmezdi, hakkını helal et kardeşim der, gözlerimiz dolu barışırdık.
Nazar mı erdi bize?
Göz mü değdi?
*****
Hıdırellez, Hızır’ın elinin değdiği gün. Hızırın insanlar arasında dolaştığı gün. İnsanlara eriştiği gün. Bu şekilde kabul gören bir yaklaşıma sahibiz.
Hıdırellez ve onu takip eden günlerde ne kadar olumsuzluk varsa, her birinin düzeleceğine olan inancımız hiç eksilmeden devam ediyor.
İşte onun içindir ki, Hıdırellez deyince akan suların durduğu bir geleneğimiz var bizim.
Bizi biz yapan, bizi bize bağlayan, kenetleyen…
Var mı dahası ötesi, berisi?
Biz Hıdırellez için bir araya gelme günü demişiz.
Birlik, dirlik ve beraberlik günüdür demişiz.
Türk milletinin kültürünü yansıtan en hoş ve anlamlı günlerden biri demişiz.
Kaynaşma günüdür demişiz. Kavuşma günüdür demişiz. Buluşma günüdür demişiz…Barışma günüdür demişiz.
Benim güzel milletim Hıdırellez için bir güzel manide demiş ki;
"Su başında su tası / Gümüştendir kurnası / Bugün dilek tutanın / Kabul olur duası"
Dilek tuttuk da elimizden alan mı oldu?
Hem dilekleri kabul eden kim?
Rabbimiz değil mi?
Neylerse güzel eyleyen o değil mi?
*****
Mayısın bu ilk günlerinde havayı değiştiren, iklimi değiştiren, manzarayı değiştiren bir rüzgâr eser coğrafyamızda…
Bu rüzgâr, bir bayram esintisidir anlayana…
Bu rüzgâr gönülden gönüle eser…
Onun içindir ki adı, Hıdırellez rüzgârıdır…
Ilgıt ılgıt esmesiyle tanınır…
Mayıs ayı bir başka aydır. Bahar mevsiminin son ayıdır.
Bir rüzgârdır eser. Kime eser? Kime doğru eser? Kime esmez?
Rüzgâr bu…Neye göre eseceğini, kime doğru eseceğini bize ya da bir başkasına soracak değil ya…
İyi kötü anlarız rüzgârlardan…Rüzgârı arkasına almanın ne olduğunu da biliriz, rüzgârını kaybedenin ahvalini de…
Lodos ne? Poyraz ne? Karayel ne? Meltem ne?
Bilmeyenimiz yoktur.
Bir rüzgârdır, gelir geçer…Kimi gençlik rüzgarıdır, kimi mevsim, kimi siyaset…Rüzgârı ardına alan yelkenli tekneler gibi misaller verdiğimiz de çoktur. Bir rüzgârla gelenin, yine bir rüzgârla
gittiğine az şahit olmadık…
Hayırlara vesile olur inşallah Hıdrellez ve Hıdırellez rüzgârı…
*****
Rahmetli Haluk Eren Ağabey anlatmıştı;
Eski Hıdırellezlerde Konya tamamen boşalır, herkes Havzan'a ve Meram'a gelirdi.
Beş Mayıs’ı altı Mayıs’a bağlayan gece, sabah namazından önce güllere çaputlar bağlanır, bozuk paralar asılırdı.
O zamanın Gülleri böyle bodur güller falan değildiler. Ağaç gibi güller vardı. Birkaç aile iki-üç gün önceden kavilleşir, yemeklerini hazırlar, gidecekleri yeri belirledikten sonra topluca o mevkiye gidilirdi.
Para asılan gül dallarına, genellikle bozuk para asılır, bazıları o gün sessizce oraya gider, o bozuk paraların yerine kâğıt para koyarlar, çocuklara da gidin bakalım bakın derler, çocuklarda paramız çoğalmış diye oraya bırakılan kâğıt paraları alır gelirlerdi.
Evlenecek çağa gelmiş genç kızlar kırmızı renkte çaput bağlarlardı gül dallarına.
Şarkılar-türküler söylenirdir avlularda.
Müthiş bir kalabalık olurdu. Hiç kimse o gün dükkanını açmazdı. Hele hava iyi olursa çok daha güzel geçerdi Hıdırellez.
Gece gün doğmadan iki rekât namaz kılıp Hızır'ı bekleyenler ve bunu bir ibadet olarak kabul edenler vardı.
İnsanların kimi dua eder, kimi, eğlenirdi. Ateşin üzerinden atlamak filan yoktu.
*****
Doksan küsür yaşındaki Tahir Yüknü Ağabey anlatmıştı: Hıdırellez geldiğinde bahar geldi denirdi.
Bayram gibi olurdu her yer.
Bizim Lalebahçe’de bağımız, Beyhekim mahallesinde evimiz vardı.
Hıdırellez günü esnafların bir kısmı dükkanlarını öğleden sonra kapatırlar Merama giderlerdi.
Aslanlı Kışladan sonra hara vardı. Orada sahra yapılırdı.
Hıdırellez’de kadınlar sac böreği yaparlardı. Ocaklar yakılır, gelenlere sac böreği ikram edilirdi.
Hızır gelecek, bize bir şeyler verecek diye gül ağaçlarının altına para bırakırlardı.
Hızır'ı bulduk, Hızır'ı bulacağız diye konuşurlardı.
Gül olan yerlere Hızır oraya uğrar, elini değer, ayağını basar, oralar bereketlenir derlerdi.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.