Okuyunca ne olur?

Kitap okumak, insanın kendini inşa etmesidir. Sessiz bir masada otururken sayfalar arasında gezinen gözler, aslında geçmişin bilgeliğiyle, dünyanın çeşitliliğiyle ve hayalin sonsuzluğu ile buluşur. Her kitap insanın zihninden süzülen damlaların toplamı; her paragraf, bir ömrün gözlemi, bir yüreğin sızısı, bir aklın ürünüdür.

İnsan kitap okudukça kendi sınırlarını fark eder. Bilmediklerini tanır önce, sonra sormayı öğrenir. Sorular büyür, düşünce derinleşir. Dili gelişir, kelimeler çoğalır, anlatmak kolaylaşır. Ne kadar çok kelime bilirsek, o kadar çok duyguyu tanırız.

Kitaplar, farklı hayatların içine açılan pencerelerdir. Başkasının acısını anlamanın, empati kurmanın en yalın yoludur okumak. Bir köydeki çocuğun yoksulluğunu, uzak bir ülkedeki kadının direnişini, tarih içindeki bir hükümdarın yalnızlığını anlamak… Sadece bakarak değil, ancak okuyarak mümkün olur.

Kitaplar, insanın kendi iç sesini de büyütür. Sessizliğin içinde okunur kitaplar ama zihinde fırtınalar kopar. Okudukça insan kendine sorar: “Ben kimim?”, “Ne isterim?”, “Nasıl yaşamalıyım?” İşte gelişmenin özü budur: Kendine sormaya başlamak.

Okumak, insanın içini aydınlatan bir yürüyüştür. Ne bir başkasına bağlıdır, ne de zamana. Her kitap, yolculuğa davet eder ve her yolculuğun sonunda insan, başladığı yerden daha zengin, daha derin, daha incelmiş olarak döner. Çünkü okumak, sadece bilgi edinmek değil; kendini tanımak, başkasını anlamak, dünyayı çoğaltmaktır. Okuyan insan büyür: Sessizce, derinden ve geri dönüşsüz bir şekilde…

Bu minvalde kısa bir hikayemi sizinle paylaşarak bu haftaki yazımı bitireyim…

Kitapçıdaki Çocuk

Küçük bir kasabada yaşayan Onur, sekiz yaşındaydı ve kitaplardan hiç hoşlanmazdı. Elinde tablet, kulağında müzikle sokaklarda gezmeyi severdi. Okulda öğretmeni her hafta kitap okumalarını isterdi ama Onur hep ödevini unuturdu.

Bir gün yağmur bastırınca Onur ıslanmamak için köşe başındaki eski kitapçıya sığındı. Raflar tozlu, içerisi sessizdi. Kitabevinin sahibi Mahir Bey, Onur’u görünce gülümsedi; “Yağmur dinene kadar bir kitap seç istersen,” dedi.

Onur burun kıvırdı. Ama sonra, rengi solmuş bir kapağın üzerindeki “Kayıp Zamanın Haritası” yazısı dikkatini çekti. Kitabı açtı; bir harita, ardından gizemli bir mağara, sonra cesur bir çocuk çıktı karşısına. Onur okudukça kendini sayfaların içinde buldu.

Yağmur durduğunda Onur hâlâ okuyordu. Mahir Bey; “Bitirmeden gidersen, kahraman mağarada kaybolur,” dedi gülerek.

Onur, kitabı ödünç aldı. O gün ilk kez bir hikâyeyi sonuna kadar okudu. Sonra bir tane, bir tane daha… Sonra başka türler, başka yazarlar…

Aylar sonra öğretmeni sınıfta en çok kitap okuyan öğrenciyi açıkladı: Onur!

Kitaplar ona sadece kelimeleri değil; hayal kurmayı, düşünmeyi, empatiyi ve sabrı öğretmişti. Artık sadece bir okuyucu değil, kendi hikâyelerini yazan biriydi.

Çünkü kitaplar, insanı başka hiçbir şeyin götüremeyeceği yerlere götürür. Ve her dönüşte insan biraz daha büyür.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yekta Özdem Arşivi

Alkışsız sahne

21 Ekim 2025 Salı 17:39

Kırık aynalar

26 Ağustos 2025 Salı 15:32