Erol Sunat

Erol Sunat

PUSULASINI ŞAŞIRAN SİYASET!

PUSULASINI ŞAŞIRAN SİYASET!

BAŞLARKEN…

Sevgili okurlar, Allah nasip-kısmet ederse bugünden itibaren Pusula Gazetesi sütunlarında sizlerle buluşacağız. Öncelikle gazetesinde bana yazma imkanı veren, Pusula Gazetesi sahibi Sayın Harun Akgül’e ve Pusula Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Sayın Uğur Özteke’ye kalbi teşekkürlerimi sunuyorum.

İlk yazıma, Pusula Gazetesi Köşe Yazarı olarak, “ Allah utandırmasın” temennisiyle başlıyorum.

 

Siyaset pusulasını şaşırdı, şaşıralı hoşgörüyü kaybettik, siyasi nezaketi, anlayışı, hoşgörüyü, tahammülü kaybettik, sonrasında selamlaşmayı kaybettik, eski arkadaşlıklarımızı, dostluklarımızı, komşuluklarımızı kaybettik!

Yüzlerimizde artık, değil gülümsemek, tebessümden bir iz yok! Çok partili döneme girmiş olduğumuz 1950 yılından bu yana, partiler kuruldu, partiler kapandı, ihtilaller sonrasında idamlar, yargılanmalar, siyasi yasaklılık dönemleri, ağır hapis cezaları, Yassıada gibi, Zincirbozan gibi olumsuz izler bırakan yerler oldu, yeni partiler devreye girdi, eski isimler değişti…

Siyasi teamüller, temayüller, demokrasiye olan güven ve itimat, siyasetin pusulasını ara ara şaşırtsa da, demokrasimiz fırtınalı denizlerden salimen çıkma başarısını gösterdi.

69 yıllık çok partili siyasi hayatımızda koalisyonlar gördük, ortaklıklar gördük, ittifaklar gördük. Demokrasilerin vazgeçilmezleri olan siyasi partiler kurulmaya hep devam ettiler.

Bugün kurulma aşamasında olan yeni siyasi partiler var!

Siyaset pusulasına hemen birçok dönemde müdahaleler oldu. Pusulanın ibreleri fırfır dönse de, dönme bitiminde pusula, bildiği doğruyu gösterdi ve işin doğrusu hakikati her neyse onu göstermekten geri durmadı!

Siz buna ‘tarih tekerrür mü etti’ dersiniz, ‘tarih yine tekerrür ediyor mu’ dersiniz, siz bilirsiniz!

Siyaset pusulası şaşırdığında, insanlar şaşırır, partiler şaşırır, piyasalar şaşırır, ekonomiler şaşırır, bürokrasi şaşırır sonra, tansiyon düşer her şey kaldığı yerden devam eder gider!

Herkes bilir ki, partiler kurulacaksa kurulur, değişim yaşanacaksa yaşanır, bir devir kapanacaksa kapanır!

Bunun önüne ne rahmetli Menderes geçebildi, ne rahmetli Demirel, ne rahmetli Erbakan, ne de rahmetli Ecevit!

Çünkü o günlerde de, yaşanılan dönemlere, pusulasını şaşıran siyaset damga vurmuştu

*****

Siyaset pusulasını şaşırdı mı, taşra siyaseti, diker gözünü Ankara’ya. Ne yapalım, nasıl davranalım, nasıl hareket edelim babından…

“Sırtlarımızı sıvazlayanlar, böyle devam et” diyenlerin üzerimizdeki baskısı her daim tahminlerin ötesindedir!

Ankara kızgınsa, kavga havalarına girmişse biz de başlarız kızmaya ve kavgaya…

Kızdığımız, kavgaya hazırlandığımız kimler mi? Aynı mahallede birlikte büyüdüklerimiz!

Sınıf arkadaşlarımız! Dükkan komşularımız! Arada akrabalıklarımız olanlar! Geçmişte aynı siyasi görüşü paylaştıklarımız! Düne kadar yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmeyenler birçoğu…

Zira, siyaset pusulasını şaşırdı mı, nefret dili hakim oluverir her yere!

Siyasetin en sevimsiz, en çekilmez hali nefret dilinin hakim olduğu bu türden dönemler.

Ayrılıkların, parçalanmaların, küslük ve dargınlık rüzgârlarının estirildiği zamanlara kapılmamak elimizde olduğu halde, bu rüzgârların peşi sıra savrulmak adeta hoşumuza gider!

Nefret dili; kırıcı, yıkıcı, yakıcı, tahrik edici, tahrip edici, tartışmayı sille tokat kavgalara, kargaşalara sürükleyici bir dildir.

Mesela, cenazelerin mecburen bir araya getirdiği insanları dikkatle gözleyenleriniz oldu mu?

Karşıdan karşıya selamlaşanları, yanınızdan geçerken nasılsın abi diyenleri, sessizce başını öbür tarafa çevirenleri iyi takip edin!

Ne oldu bize böyle? Kim ekti aramıza bu ayrılık tohumlarını diye hiç sormadınız mı kendinize…

Siyasetin pusulasını şaşırdığı zamanlar, tam bu zamanlardır işte...

Bu pusula nasıl mı doğrulur? Ancak ve ancak sevgi diliyle… Aramızda sevgi dili var mı? Maalesef yok! Keşke olsaydı…

Sevgi dilini çok partili dönemde ilk kullanan ve meydanlara taşıyan insan rahmetli Osman Bölükbaşı olmuştu. Rahmetli Osman Bölükbaşı’yı sevmeyen mi vardı! Cumhuriyet tarihinin gelmiş geçmiş en büyük kürsü hatibi oydu. Onu dinlemeye, görmeye gelenler meydanları tamamen doldururlardı.

Siyasete sevgi dilini getiren, meydanlara taşıyan o olmuştu. Bölükbaşı sağ olsaydı, Meclisimizde olsaydı ne olurdu biliyor musunuz? Tansiyon düşer, sevgi dili meclise hakim olur, bu olumlu hava, dalga, dalga tüm Türkiye’ye dağılırdı. Kavgadan, tartışmadan, tahrikten değil sevgiden beslenen, sevgiye hasret kalan Türk insanına seslendiği o meydanlar bugün bile anlatılıyorsa, bizim nefret diline değil, sevgi diline ne kadar hasret kaldığımızı anlatmaya yeter de artar bile…

Siyasetin sevgi diline en son ne zaman rastladığımıza gelince…

Tartışmasız İstanbul seçimlerinde… Başkan Ekrem İmamoğlu’nun 806 bin farkla kazanmış olduğu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi, sevgi dilinin zaferidir!
Nefret dilinin aldığı bu ağır yenilgi sonrasında, tansiyonun düştüğüne, gerginliklerin mola verdiğine, nefret dilinin üslubunu değiştirdiğine, yumuşattığına şahit olmadık mı?

Peki ya şehrimiz bu konuda ne durumda?

Siyasetin sevgi dilini kendi şehrimize hakim kılma isteğini ve gayretini gösterme oranımız sizce yüzde kaç?

Bu oranı samimi bir şekilde hangimiz verebiliriz?

Oysa, siyaset ne kavgadır, ne ayak oyunudur, ne birbirinin önünü kesmektir. Hırs, hiddet, sağlıksız rekabet, kaybetmeyi hoşgörüyle kabullenememe, kazanmayı şımarıklık, böbürlenmek, gurur ve kibir kanatlarıyla uçurmaya kalkma zaafı, siyasetin pusulasını şaşırtan tavır ve davranışlara örnek olarak gösterilmiştir.

Kem sözlüler, art niyetliler, laf taşıyanlar, dedikodu kumkumaları nefret dilinden beslenenler varsın nefret dilinin ateşini körüklemeye devam etsinler!

Göreceksiniz, sevgi dili, sevgisizlik ateşini söndürmeye yetip artacak!

Sevgili okurlar!

Eğer bizler, bu güzel hoşgörü şehrinde, hoşgörünün başkentinde siyasete pusulasını şaşırtacak yanlışlar yaparsak, sen-ben, sizden-bizden gibi yaklaşımları sürdürmeye devam edip, sevgi dilini kullanmaktan vazgeçersek, inanın bu şehre yazık ederiz!

Bu şehre lazım gelen yegane şey, bir ve beraber olmak! Bunun için de barışmanın, el ele tutuşmanın yanı sıra, kavgaya, tartışmaya ve küfre zorladığımız dilimizi, sevgi diline döndürebilmek, bize yakışanı yapmak olacaktır! Çünkü, bu şehrin sevgi diline o kadar çok ihtiyacı var ki…

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Erol Sunat Arşivi

Sazan

17 Nisan 2024 Çarşamba 00:02
SON YAZILAR