Taş Düştünün Hikayesi
Uzun zaman önce memleketin birinin bir şehrinde gece yarısı fakir bir hanenin kapısı vurulmuş. Adam biraz da korkarak ağır adımlarla açmış kapıyı bakmış ki kapıda kimse yok. Kapının önünde ise büyükçe bir sepet. Sepetin içinde de bir çocuk…Adam çıkmış dışarı oturdukları sokağa doğru bakmış, o günde ortalık zifiri karanlıkmış. Almış içinde çocuk olan sepeti, getirmiş evin içine. Bu duruma en çok kadın sevinmiş. Bakmışlar bir erkek çocuk. Birkaç aylık ya var ya yok. Kadın hemen küçük ahıra koşmuş, ineği sağmış. Evlerine neşe gelmiş. Gelmiş amma, bu çocuğun bir de konu komşuya anlatılma meselesi varmış. Onlar daha ağızlarını açmadan, komşular, meseleyi öğrendik demişler. Akşam şehre oldukça uzak diyardan bir kervan geldi. Bu çocuğun anası yolda ölmüş. Kadın aslında size sığınmaya geliyormuş. Komşunun kocasına akrabaymış. Sokakta her olaydan haberdar olur diye bilinen yaşlı bir adam, siz onu benim külahıma anlatın demiş. Çok uzak diyardan geldi de, anası yolda öldü de…Bu ailenin başına kaldı da…
Çocuk beş altı yaşlarındayken, şehrin eteklerinde kurulu olduğu tepede bir heyelan olmuş. Evler, insanlar taşların ve toprakların altında kalmış. Tepeden oldukça büyük kaya parçaları yuvarlanmış şehrin üstüne. Çocukta, o iri kayaların birinin altında kalmış. Buradan sağ çıkamaz diyorlarmış. Kayayı kaldırmışlar, birde bakmışlar ki, çocuk sapasağlam onlara bakıyor. Çocuğun adı taş düştü kalmış. Daha o yaşlarda nerede ne haksızlık görse dalarmış o işin içine. Kafasına taş düştükten sonra böyle oldu diyorlarmış. Neye kızdığı belli değil. Aklına ne eserse onu yapan bir çocuk, büyüdüğünde yeminle bunun önüne geçilmez. Aradan yıllar geçmiş. Taş düştü büyümüş, güçlü kuvvetli boylu poslu bir yiğit olmuş. Ancak, şehrin Beyi, Taş düştü ben ne dersem onu yapacak demiş. Aileye kese kese akçe vermiş. Yaşlı karı koca da başlamışlar Taş düştüyü oyalamaya.
Meslek edinme, kervana katılma, al şu bir kese akçeyi, ye, iç gez dolaş, hayatın tadını çıkar demişler. Bu iş önceleri çok hoşuna gitmiş Taş düştünün. Ava gitmiş, yemiş-içmiş, kavga etmiş, şehir meydanında kabadayı geçinenleri iyi bir dövmüş. Haraç isteyen birinin kolunu kırmış. Gariban malına mülküne el koyan tefeciyi öyle fena hırpalamış ki, şifahaneye zor yetiştirmişler. Baba dediği ihtiyar, dövüşme evladım, elin işine karışma evladım dedikçe, kim kimin başına bela, Taş düştü de onun başına bela oluyor, o bela çıkaranın anasından emdiği sütü burnundan getiriyormuş. Bey, kimsin sen demiş? Biz varken bu şehirde adalet mi tesis edersin? Hüküm mü kesersin? Atın demiş bunu zindana. Atmışlar Taş düştüyü zindana. Bey, şehrin ahengine kimse karışmasın demiş dokunmayın insanlara, karışmayın insanların işine. Ahaliden yaşlı bir zat, Beyim demiş, dün bu sokaklarda gencecik bir delikanlı, senin o göz yumduğun zorbalara kan kusturuyordu. Sen ona teşekkür edeceğin yerde, onu bu işe görevlendireceğin yerde, onu attın zindana. Sen Bey misin, zalim mi?
Bey, atın bu ihtiyarı da zindana demiş. Atın da aklı başına gelsin. Benden af dileyinceye kadar zindanda kalsın. Bir ay kadar sonra ihtiyar ve Taş düştü çıkmışlar dışarı. Bakmışlar ki şehrin ahvali hoş değil. Taş düştü, Bey konağının çıkmış çatısına, çatıya kocaman bir kaya çıkarmış. Tam avluya girdiğinde kayayı yuvarlamış Beyin üstüne, kaya bütün şiddeti ile düşmüş Beyin ayaklarının önüne. Bey düşmüş bayılmış. Kim yaptı diye aramışlar, ortada kimse yokmuş. Ancak bunu demişler tek bir kişi yapabilir. Taş düştüyü yakalayıp getirmişler Beyin huzuruna. Bey, sen demiş benim hayatıma mı kastettin? Taş düştü, sen demiş şehirdeki insanların hayatına kastediyorsun. Bir avuç zorba insanlara kan kusturuyor. Sana ulaşmak neredeyse imkansızdı. Bak gördüğün gibi, kendin çağırdın beni, bende geldim. Bey, ölümle hayat arasındaki o ince çizgide yürümeye başladın taş düştü demiş. Taş düştüyü tepenin eteğinde bir direğe bağlatmış. Adamlarına emir vermiş, tepeden bu densizin kendini bilmezin üzerine taş yuvarlayın. Ahali toplanmış, onunla zindanda yatan ihtiyar, yazık olacak taş düştüye demiş, bu taşlardan kurtulabilmesi için mucize lazım.
Bey, elini tam kaldırmış ki, ortalık bir anda kararmış. Bir güneş tutulmasıymış yaşanan. Ahali, Bey diye bağırmışlar, bırak taş düştüyü. Bu senin Beyliğinin karardığının, sonuna geldiğinin bir göstergesi. Bey, çözün demiş taş düştüyü, ancak gözünüz üzerinde olsun, bu genç tekin değil, uğursuzun ta kendisi. Bir zamanlar çocuk hakkında ilk sözleri söyleyen adam, yıllar sonra şehre gelmiş. Ona kâhin diyende varmış, büyücü diyende. Çıkmış Beyin huzuruna, daha dur demiş, başına ne taşlar düşecek. Senin yerinde olsam, şehrin asayişini taş düştüye veririm. Çocuk, kimin kafasına taş düşmesi lazım biliyor. Bırak da ahali nefes alsın olmaz demiş Bey, ahali onu benim yerime getirmeye kalkar. Kâhin, a laftan anlamaz Bey demiş madem öyle, kaldır ahalinin üzerinde olumsuz olan ne varsa, ahali seni sevsin, derdin ne senin ahaliyle. Az daha ileri gidersen, başına taş düşecek haberin olsun. Bey, kâhin demiş ahalinin çocuğun taşıdığı sırdan haberi var mı? Kâhin şimdilik yok demiş, ancak taş düştü çok zeki, ahali o çocuğa bir şey olsun istemiyor. Heyelandan kayaların altından kurtulduğu için onu ayrı seviyorlar.
Birkaç gün geçmiş, taş düştü şehrin en kalabalık yeri olan pazar yerinde Beyin karşısına dikilmiş. Bey demiş, ahalinin büyüklerine danıştım. Var git Beyin kızını iste dediler. Bey olmaz demiş. Tövbe haşa…Taş düştü, duyan da demiş, Bey kızını kardeşim sanacak. Ahali dalgalanmış, susmuş. Ve birer ikişer dağılmaya başlamışlar. Taş düştü yapışmış Beyin yakasına. De bakalım Bey demiş, kimim ben? Bana bakan ihtiyarların anam babam olmadığını bilirim. Kâhinin ikircikli laflarını da. Beni neden ortadan kaldırmak istediğini de. Madem açıklamak istemediğin -şeyler var. O zamanda kız kardeşinin kızına talibim. Bir ihtimal halam olan kadının. Bey o kıza demiş, Komşu diyarın Şehzadesi talip. Kız kardeşim dünyada kızını sana vermez. Taş düştü, Bey demiş tek oğlun benim.
Kız kardeşin oğlunu Beyliğe hazırlasa da benimle dövüşmesi gerekecek. Sen de bostan korkuluğu değilsin herhalde. Bey sendin değil mi? Ahali gülüşmeye başlamış. Taş düştü, peki Bey demiş, benim anam kim? Taş düştü ile zindanda yatan ihtiyar, benim kızım evlat demiş. Bey onu buradan gönderse de ben yıllar sonra alıp onu getirdim. Solgun yüzlü bir kadın kalabalıkları yarıp Beyle taş düştünün yanına gelmiş. Taş düştüye sarılmış hıçkıra hıçkıra ağlamış. Bey, çıkmış gitmiş. Taş düştü anam demiş anladım ben seni. İnan üzülme. Zindan arkadaşım olan ihtiyarı da pek sevdim. Olan olmuş. Sonunda birbirimizi bulduk mu? Gerisi kolay. Hala kızı güzeller güzeli bir kız. Onu alıp, sana gelin getireceğim. Anası, kıyamet kopar evladım demiş. Bey bacısının kızını sana dünyada vermez.
Ertesi gün komşu diyarın Şehzadesi kızı almaya gelmiş. Davullar vurulmaya başlamış. İşte tam bu anda yer sarsılmış. Şehrin eteğinde kurulu olduğu tepeden öyle iri kayalar şehrin üzerine yağmaya başlamış ki, şehir kısa bir sonra toz bulutundan görünmez olmuş. Bu olayı yaşayıp da hayatta kalanlar, sanki demişler bir koca asır geçti. Neyimiz var neyimiz yok kaybettik. Şehir taşların içine gömüldü kaldı. Taş düşen yine çıkmış gelmiş taşların arasından. Yüzlerce insanı taşların ve yıkıntıların altından sağ kurtarmış. Ahali taş düşenin etrafında birleşmiş, enkaz altında kalanların imdadına koşmuş. Beyin cesedi çıkmış enkazdan. Yakın diyarın Şehzadesi ağır yaralıymış. Kırılmadık tek bir kemiği yokmuş, memleketine varmadan ölür demiş Hekimler. Adamları yola çıkmışlar, bir saat sonra Şehzade ölmüş.
Beyin kız kardeşi kızıyla birlikte hafif yaralı kurtulmuş, ancak oğlu, üzerine düşen ağır kayalardan bir kolunu ve bir bacağını kaybetmiş. Şifahane de üç gün sonra o da ölmüş. Şehirde ne mahalle kalmış ne sokak. Enkazlar kaldırılmaya çalışırken Sultan çıkmış gelmiş şehre. Taş düştüyü büyüten anasını babasını çağırtmış yanına. Bir süre onlarla görüştükten sonra, muhafızlar taş düştü demişler, Sultanımız hemen seni çağırıyor. Toz toprak içindeki taş düştü varmış Sultanın huzuruna. Sultan hakkında çok güzel şeyler duydum demiş, yüzlerce insanı kurtarmışsın. Senin için kayalardan korkmayan yiğit diyor ahali.
Ölen Beyin oğlu olduğunu bilirim. Bu heyelandan yaralı olarak kurtulan anan ablamın kızı olur. Sen her iki taraftan da Beysin. Sonra çağırtmış halayı. Bey bacısı demiş, kızını taş düştüye isterim. Taş düştünün benim yeğenim olduğunu zaten biliyordun. Ablam kızını zerre kadar sevmediğini de bilirim. Var mıdır bir itirazın. Anası cevap vermeden kız, Sultanım demiş, Taş düştü, günlerdir insanları kurtarmak için ölümüne çalışıyor.
On gündür gözünü kırpmadı diyenler var. Muhtaç olanlara yardım etmek iin yaratılmış biri. Onlarca bebeği ve çocuğu yıkıntıların arasından kurtardı. Birçoğuna şahidim. Bende onunla insanları kurtarmaya çalıştım. Talip olduğu kızı yani beni yanında olduğum halde bile bilmez, tanımaz. Zaten tanımadı da. Bu şehirde senin gibi bacılar olduktan sonra bu şehrin sırtı yere gelmez dedi. Ben teklifinizi kabul ediyorum. Şehrimizi ayağa kaldırmak için onunla evlenmeye de birlikte çalışmaya da hazırım. Sultan, Beyin bacısı demiş, mesele kapanmıştır ben cevabımı aldım. Yeğenimi de bu şehre Bey tayin ettim. Dedesini ve kâhin diye bilinen adamımı da yanına danışman verdim. Öncelikle yeni şehri heyelan olmayan bir yere yeniden inşa edeceğiz, benden ne istiyorsanız isteyin. Şehri kuralım. Ondan sonra düğünümüz var.
Anlatırlar ki; Önce şehirlerini heyelan olmayan bir bölgeye kurmuşlar. Taş düşenle hala kızı evlenmişler. Hala ile Taş düşenin anası ölünceye kadar barışmamışlar. Şehir birkaç deprem yaşamış. Bey ve karısı her defasında şehri hazır etmişler, tetikte durmuşlar, ahalinin yanından ayrılmadıkları gibi, ilk müdahale edenler Bey ve karısı olmuş. Onların bu cansiperane yaklaşımları efsane gibi memleketin dört bucağında anlatılmış.
Şehir şehire, Taş düşen Taş düşene, Hala kızı hala kızına, heyelan heyelana, kaya kayaya, taş taşa, hala halaya, Bey Beye, kahin kahine, ihtiyar ihtiyar zindan zindana, Sultan Sultana, abla ablaya, ahali ahaliye benzer…
Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…
Sürçü lisan eylediysek affola…
Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.