Prof. Dr. Fikret Akınerdem
Şeker pancarından şeker kamışı üretimine mi geçelim?
Geçen haftaki özel ve Devlet şeker fabrikalarını karşılaştırdığım yazım oldukça ilgi çekti. Bu sebeple de bizatihi yüzyüze görüşen, telefonla arayan, destekleyen çok okuyucum oldu.
Pancar kooperatifleri fabrikaları Tarım bakanlığı müfettişleri tarafından denetlenemiyordu. Ankara’da görevli bulunduğum sürede başlattığım çalışmayla, “anası denetlenir de danası nasıl denetlenemez” itirazı üzerine 1163 sayılı Kooperatifler Yasasında yapılan değişikle bağlı fabrikalar da denetime açıldı. Bu arada kooperatiflerin seçim şekli de değiştirildi, isme dayalı yönlendirmeli yönetim seçimleri kapalı ortamda, kabinlere alındı, seçimler daha ahlaki oldu. Buna rağmen çiftçi doğru yönlendirilmiyor, bu bakımdan kooperatif fabrikalarından devlet elini çekmemeli, yönetimde bir şekilde yer almalıdır. Aksi durumda bir önceki yönetimin açtığı maddi-manevi sıkıntıları sonraki yönetimler çekiyor.
Kooperatif fabrikaları aslında zarar etmez. Bir misalle Kayseri ve Konya şekerin yaklaşık 450 bin ton şeker kotası var. Şekerin tonu yaklaşık 900 dolara satılıyor. Her birine yan gelirler de dâhil en azından 400 milyon dolar kadar para giriyor. Yüzde 10 kazansa bile senede 40 milyon dolar kârları olur.
Bunları düşünüp te şeker üretiminden vazgeçecek değiliz ancak, yeni üretim ve fabrikasyon (yönetim) modellemelerine ihtiyaç olduğunu da bilmeliyiz. Bu yazıyı kaleme alırken, televizyon kanalının birinde “Tarımda Devletçiliğe mi dönülmeli” üzerine bir program yayınlanıyordu. Yayında üretimin tarla fiyatları ile Pazar fiyatları arasındaki fark üzerinde duruluyor, tarladan tüketime gelene kadar fiyat artışının 10 kata kadar çıktığından bahsediyordu. Bu durum bile tarımda köklü değişime zorluyor.
Şeker ile de alakalı olarak konu aslında üretimden tüketime kadar ki sürecin iyi yönetilemediği anlamına geliyor. İyi yönetilemeyen bir sistemde, ne üretimde, ne dağıtımda ve ne de tüketimde sağlıklı bir yönetimden bahsedemeyiz.
Bu önemli konuyu başka bir yazımızda ele alalım ve tekrar şeker için hammadde üretimine geçelim. Diyelim ki şeker pancarı üretiminin en yoğun olduğu Orta Anadolu ve Geçit Bölgelerinde, sulama suyu azaldı ve bitme noktasına geldi. Bu durumda, bir şekilde başka havzalardan su getirme imkânı da yok. Böyle bir durumda diz vurup dövünecek değiliz ya. Yapılaması gereken şeker üretimi için ya başka bitkiler ve başka havzalar aranmalıdır. Yapılması gereken dünyada uygulanan ve bizim ile aynı iklim değerlerine sahip bölgelerde şeker kamışı bitkisinin devreye alınması düşünülmelidir. Madem iklimler değişiyor ve küresel ısınma devam ediyor, buna göre yeni üretim modellemeleri devreye alınmalıdır.
Şeker kamışı üretimi daha ucuz ve birim alanda şeker verimi pancara göre % 30-50 daha yüksek bir bitkidir. Şeker kamışı için de en uygun yerler GAP ve Çukurova bölgeleridir. 1950 öncesi Çukurova da şeker kamışı üretim denemeleri yapılmış ve başarılı da olunduğu da bilinmeli ancak stratejik olarak biz şeker pancarını tercih etmişizdir. Bu teklif şeker ihtiyacımızın tamamen şeker kamışından karşılanır anlamı çıkmasın, 100 bin hektar alanda üretim yapılarak, şeker ihtiyacımızın yarısı karşılanabilir. Öte yandan su kısıtı çözülürse mevcut bölgelerde pancar üretim sınırlı olarak devam edebilir. Bu hoşa gitmese de başka çaremiz yok gibi görülüyor. Hiç değilse bu teklif aklımızda yer etsin, değerlendirilsin.
Çukurova ve GAP da ürün çeşitlendirilmeleri çok fazla ancak sözleşmeli ve istikrarlı bir gelir grubuna sahip olan şeker kamışını üreticinin tercih edeceği kanaatindeyim.
Gelinen noktada yaraltı-yerüstü su rezervlerinin tükenmesinde küresel ısınmanın etkisi kadar, son 30 yılda suyun aşırı tüketiminin de etkisi vardır, bunu kimse inkâr etmesin. Hep planlamadan bahsederiz ancak planlamayı önce çiftçi yapmalıydı. Yani fazla üretim için su tüketiminde hırsa kapıldık ve ileriye bakmadan aşırı tüketime girdik, sonuçta suyu tükettik. Kısaca tarım sektörünü iyi yönetemedik. Bu manada tarım, sadece çiftçinin keyfiyetine ve tercihine bırakılmayacak kadar hassas bir konudur.
Tarım devlete eşdeğerdir. 30 senedir de aynı tezi savunurum ki suyu kontrol etmek gıdayı, sağlığı, güvenliği, enerjiyi kısaca Devletimizi garanti altına almaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.