Erol Sunat

Erol Sunat

Yıl döndü

Yıl döndü

Dün dündü, bugün bugündü. Dünden bugüne bir türlü gelemeyenler olarak, düne aşığız biz. Hem de körkütük…kara sevda denileninden…” Bugün”, lügatlerde sadece var olsun diye var. Bugüne gelemediğimiz, değişemediğimiz, yeni şeyler söyleyemediğimiz ondan…

Eski yıl gitti, yenisi geldi. Yıl; yeni bir yıla döndü yüzünü. Yıl döndü yıl, diye sevinmedi mi herkes?

Sondu, öndü netice de yıl döndü.

İçe döndü, dışa döndü, yaza döndü, kışa döndü.

Kim ne anlattı ise her biri dündü….

Dün dünle gitti cancağazım, bugün yeni şeyler söylemek lazım diyen Mevlânâ’ ya da kulak veren olmadı.

Kim yeni şeyler söylemeye kalksa, örtüldü üzeri. Yetmedi tepe tepe gömüldü…

Dünde kalanlar dünle yaşayanlar bugüne gelmek sanıldığı kadar kolay değil dediler. Engel oldular, köstek oldular

Önce bugüne geleceksiniz…Sonra yeni şeyler söyleyeceksiniz.

Dünden bugüne gelmek için kırk fırın ekmek yemek lazım diye de akılları karıştırdılar, zihinleri bulandırdılar, muvaffak da oldular.

Yıllar geldi, yıllar geçti. Bu hikâye onun için bir türlü bir bugün hikayesi olamadı.

Garip, tuhaf, anlaşılmaz, içinden çıkılmaz bir dün hikayesi bu hikâye……

Bazılarına göre her defasında başlayan yine her defasında vazgeçilen, yarı yollardan dönülen karamsar bir yol hikayesi…

Her yılbaşlarında temcit pilavı misali ısıtılıp-ısıtılıp önümüze konan yeknesak bir yıl hikayesi….

*****

Dün bırakmadı yakamızı…

Dün bırakmadı paçamızı…

Dün dur diyor, gitme diyor, etme diyor, düne takılmaya devam et diyor.

Ne kötülüğünü gördün dün denen arkadaşın diyor.

Dün bugüne açılan kapının önünde yedi başlı ejderha olmuş geçmenin mümkünü yok.

O ejderhayı durduracak, Dedem Korkut’un anlattığı o yiğit Basat görünürlerde yok…Deli Dumrul kim bilir nerelerde…Salur Kazan çıkıp gelmiyor elinde kılıcıyla…

Yılla omuz omuza vermiş olan dün;

Olay çıkarıyor. Kafa göz yarıyor.

Kimse yeter artık, yetmedi mi dün mavalları, dün masalları, dün tevatürleri demiyor, diyemiyor.

*****

Eski yıl döndü sırtını hadi bana eyvallah dedi, başladı yürümeye…

Gel deseler gelemiyor. Gelinemeyeceğini biliyor.

Lakin dün öyle mi?

Yüzleyen çok…Sırtını sıvazlayan çok…

Seni durduracak “bugün” daha anasının karnından doğmadı deniyor, yüreklendiriliyor, pohpohlanıyor, bu arada şımartılıyor.

Sonra da salınıyor orta yere….

“Git artık dün” diyemeyenlerin el bebek, gül bebekleri olarak, gitmeye hiç niyeti yok. Her yılın en son gününde aşırı istekli olarak, iki gözü iki gözü çeşme başlıyor veda turlarına.

“Ya beni de götür ya sende gitme” diyen diyene…

Gider mi dün?

Hem neden gitsin ki…

Kal diyenlerin sesi git diyenlerden çok daha gür, çok daha baskın…

*****

Yıl döndü diyorlar ya hani…

Ya sırtını döndüyse…

Eyvah! Yandık Marmara çırası gibi….

Ya yüzünü bizden çevirdiyse…

Yine eyvah! İşimiz gücümüz rast gitmeyecek diye kara yaslar bağlayan bağlayana…

Yıl neredeydi de nereye döndü?

En güzel soru bu….

Karışık, anlaşılmaz, içinden çıkılmaz…İnsanın en azından canı sıkılmaz babından…

Soruyorlar, sizinle arası nasıldı?

Valla ne biz ona karıştık ne o bize…Karşıdan karşıya selamlaştık…İşimiz düşse yoktu…

Bize işi düşse, herkes emrine amadeydi…Bizi değil de hep başkalarını korudu kolladı.

Olur dedik, görür dedik, duyar dedik, hali hal değil dedik. Affettik, hoş gördük, boş verdik, görmezden geldik.

İşin aslı ne mi?

Sevdik abi, çok sevdik…Lakin o bizi hiç sevmedi. Anladık mı? Ne gezer? Sevmeye devam….

*****

Merkür’den, Jüpiter’den haber verenlerden değiliz.

Ay tutulmalarından, güneş tutulmalarından da haberimiz yok.

Bizde akıl tutulması var…

Takıntılar var…Takılmalar var…” Fikri sabit” olma halleri var…

Ne diyorduk, yıl dönmesi…Bu dönme baş dönmesi gibi bir şey mi?

Kelimelerle o kadar çok oynuyoruz ki, kargaşa ve karmaşa gibi iki olayın arasında gel-git olayları yaşamaya başladık.

Yıl döndü mü sahiden? Döndüyse kime döndü? Yıl dönmesi talihin dönmesi mi? Şansın yüzümüze gülmesi mi? Elveda hüzün gibi bir şey mi?

Keşke diye sayılanlardan koca bir demet buket yapsak, yine de dinmez acımız.

Gitmez ahımız…Kaybolmaz kaygımız…Bitmez ah-vah etmemiz, ızdırabımız…

Yıl döndü de kimin için döndü?

Bizim için dönmediği o kadar belli ki…

Cümlelerin gidişatı, “gönlümüzden geçen bu değildi” denen, hep o aynı nakarat tarzında…

Anlayacağınız; “Bir gün olsun gülmedi talih benim yüzüme” diye diye girdik yeni bir yıla daha…

*****

Dün dündü, bugün bugündü…Yıl değişince talihimiz mi döndü?

Hadi inşallah!

Her yıl yeni bir başlangıç, yeni bir beyaz sayfa, hatta bazılarımıza göre yeni bir milat….

Bu yıla nasıl girdik, nasıl geldik var mı bir anlayan?

Yemin etsek başımız ağrımaz.

Belli ki, bizim nevrimiz döndü…Başımız döndükçe döndü…

Dünya döndü dünya…Kendimize bir geldik ki, ocak ayına girmişiz, ayın üçü olmuş, yıl yine baş köşeye kurulmuş.

Elinde ocak ayının takvim yaprakları, ömür biter yıl bitmez diye başladı takvim yapraklarını koparmaya…

Sonra bir de bakacaksınız ki, 2024 bitmiş, 2025 olmuş, giden gitmiş, kalanların bir kısmı vur patlasın çal oynasın demiş, bir kısmı birbirini yemiş, bir kısmı orası senin, burası benim diye pay etmiş dünyayı. Yine her şey dünde kalmış ne barış gelmiş dünyaya ne ağlayanların yüzü gülmüş.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Mayıs

01 Mayıs 2024 Çarşamba 00:02

Sazan

17 Nisan 2024 Çarşamba 00:02
SON YAZILAR