Mükremin Kızılca

Mükremin Kızılca

Bohçacı Ümüş

Bohçacı Ümüş

2019 yılının güzünü yaşıyorduk, güz gelmesine rağmen bu yıl da aylardır yağmur düşmüyordu.

Sokaklarda yaprağını yeni döken akasyalar vicir vicir serçe kaynıyor neredeyse bahar geldi sanıp yuva hazırlığına başlayacak gibiydiler.

Bizim adam, o gün her zamanki gibi öğle namazını kılmak üzere mahallemizin adını aldığı Tercüman Mescidi’ne gitmişti.

Tercüman Mahallesi’nin, burada 80’lerde 90’larda dağıtımı yapılan ve depoları bulunan Tercüman gazetesinden mi? yoksa bu mescidin banisi olduğu söylenen bir zatın adından mı geldiği, tam olarak anlaşılamadı.

Kocam, günlerdir “Gız Ümüş, şu meşhur kuru fasulyeden bir yap da yiyelim.” deyip duruyordu.

O gün sabah erkenden Silleli Nasip Ağa’dan aldığımız tandırı ısıttım ve içine kayıtladığım topraktan kuru fasulye tenceresini yerleştirdim.

Namazdan sonra bizim adam kapıyı çalınca, “Hanım bir misafirimiz var” diye Mükremin Kızılca’yı takdim etti.

Onları evimizin en geniş odasına aldım, havaların kurak olmasından dolayı henüz sobayı yakmamıştık.

Mükremin Kızılca, kocamla tekrar tokalaşarak “beni evinize aldığınız için teşekkür ediyorum” dedikten sonra sağ elini sol göğsünün üzerine koyarak bana da “Nasılsınız hanımefendi?” diye sordu.

Tandırdaki kuru fasulye tam kıvamındaydı, eğer şu anda yenmezse daha sonra bu tadı bulmanın imkânı olmazdı.

Her zaman yaptığımız gibi sininin ortasına tek tabağa kuru fasulyeyi kurtardım ve önlerine de birer soğan koyarak ikram ettim.

Yemekten sonra Mükremin Kızılca cebinden bir sarı kart çıkararak, gazeteci olduğunu ve Konya'da bohçacılık konusunda bir kitap hazırlayacağını ve “Konya Sokakları – Bir Bohçacının 25 Yıllık Anıları” adıyla inşallah basılacağını söyledi.

Mükremin Kızılca, bize gelmeden önce günlerce Konya'nın en ünlü bohçacısını araştırmış. Genellikle bohçacıların babadan oğula, anadan kıza geçtiği mahalleleri gezmiş ve ailecek uzun yıllardır Konya ve çevresinde bohçacılık yapan bir aile aradığını söyleyince, çoğu bizi tavsiye etmiş, “En güzel bilgileri, hatıraları Ümüş’ten dinlersin.” demişler.

Bu soruşturmasını hem üst perdeden hem tabandan günlerce yaptıktan sonra son defa, açık cezaevi civarında yaşlı bir teyzeye sokularak “Teyze, Konya'nın en ünlü bohçacısı kimdir, söyleyebilir misin?” diye sormuş.

Teyze de: “Guzum, benim bildiğim en meşhur bohçacı Bergü’dür. Bergü’ye sor, eğer o değilse o sana en ünlü bohçacıyı söyler” demiş.

Bergü’nün evini sorunca tarif etmeleri üzerine Bergü Hanım’ı bularak “Konya'nın en ünlü ve en uzun süre bohçacılık yapan ailesini arıyorum, sizi söylediler.” demiş.

Bunun üzerine Bergü Hanım, “Doğru kapıya geldin ama benden daha uzun süre ve daha tecrübeli bir bohçacı söyleyeceğim sana, ona git, o bohçacı Ümüş’tür” demiş.

Mükremin Kızılca, evimizi ziyaret ederek anılarımı kaydetme teklifini yapıncaya kadar böyle bir şey aklımın köşesinden bile geçmiyordu ama ne yalan söyleyeyim onunla kayıtlara başladığımız günden beri büyük bir heyecanla, her gelişinde ona eşimle beraber hayatımızı, karı karı anlatıyoruz.

2019 yılının son ayında çıkan kovid-19 dedikleri korona salgın hastalığı nedeniyle 2 yıl aradan sonra 2022 - 2023 yılını da dolu dolu anılarımızı kayda almakla geçirdik. 2024 yılı da aynen yazıya dökmeye devam edeceğiz, inşallah.

Bohçacılık, dünya var olalı beri var olan bir meslektir. Peygamber efendimizin “Rızkın onda dokuzu ticarettedir.” sözüne uyarak çalıp çırpmaktansa, dilenmektense, eline bir çantaya ne kadar alabilirsen mal alıp, bir bohçaya ne kadar koyabilirsen halkın günlük ihtiyaçlarından mal koyup satmak büyük bir şereftir.

Bohçacı, kadın da olur erkek de olur veya ailecek de yaparlar, bohçacı bohçayla da olur, çantayla da olur, kakma arabayla da olur, motorlu araçlarla da olur, modern araçlarla da olur. Bu artık bohçacının ekonomik durumuna göre yön değiştiren, şekil değiştiren bir haldir.

Her meslekte olduğu gibi bohçacılıkta da batanlar ya da yükselenler olabilir, ama işini severek yapan, dürüst olan, yanlış harcama yapmayan bir bohçacı genellikle yükselir. Önce bohçayla başlayan böyle bir bohçacı sonra arabaya geçebilir, büyük veya orta ölçekli şirket kurabilir.

Bohçacılığın en revaçta olduğu dönemi biz yaptık ve biz yaşadık, bu dönem de 1985 ile 2010 yılları arasıdır.

1960'lı yıllarda Avrupa kapılarının Türk işçilerine açılması ve şehirlerde yavaş yavaş sanayi dükkânlarının faaliyete başlamasıyla bohçacılık da bir hız kazandı.

Ülkemizde 70'li yıllarda elektrik, 80'li yıllarda telefon, 90'lı yıllarda cep telefonu, 2000'li yıllarda akıllı telefon faaliyete geçti ve hayatımıza girdi.

İşte bizim bohçacılıktan emekli olmamız da 2000'li yılların sonuna denk gelir ki artık herkesin elinde, avucunda olan cep telefonu ile fiyat araştırarak her şeyin en ucuzunu alabildikleri bir döneme rastlar.

Bohçacılık elbette tam olarak bitmez, ama bu dönemle beraber artık eski neşesini ve hareketini kaybettiği de bir gerçektir.

Kentsel dönüşüm ve yüksek sitelerin yapılması, güvenlikli binaların faaliyete geçmesi bizim hareket sahamız olan sokakların azalması, işi biraz zorlaştırdı. Bazı kasabaların, köylerin, sitelerin ve apartmanların girişine “Seyyar satıcı ve bohçacı giremez!” diye yazılması bizleri çok kırmaktadır.

1970'lere kadar bohçacılık bir bakıma çerçilik olarak şehirlerarası bir seviyedeydi.

Ta Hadim Aladağlardan, Bozkır’dan, Ermenek’ten ürettiği katranları, piseleri, ziftleri, kuru üzümleri, pekmezleri eşeğine, atına veya basit at arabasına yükleyerek Konya'ya getiren çerçiler vardı.

Konya'nın gerek merkezinde gerek civar köylerinde bu çerçilerin yani zamanın bohçacılarının hayvanlarıyla beraber kalacakları odalar mevcuttu, bu misafirlere babadan miras bir gelenek halinde süren odacı ve oda sahipleri gereken ikramları yaparlar ve hiçbir ayrım yapmadan ağırlarlardı.

Anılarım arasında yeri geldikçe bu oda sahibi kadirşinas ailelere de yer vereceğim, inşallah.

Ben, bu Anadolu insanına gerçekten vurgunum, insanların isimlerini bile bir sevgi sembolü eğip bükmekle farklı hale getirerek hayata renk katarlar.

Mesela bebeğe bebiş, babaya bobuş, Emine’ye Emiş, Mehmet’e Memiş, Duran’a Durmuş, Rabia’ya Rabiş ve Ümmü’ye de Ümüş derler, işte, benim adım da Ümmü’den gelme Ümüş olarak bunlardan birisidir.

Kocamla beraber benim beraberce yaptığımız 25 yıllık bohçacılık dönemimiz demin de dediğim gibi bohçacılığın zirvesi ve en karlı dönemleriydi.

Bu dönemde birçok bohçacı talebe yetiştirdik, bunlara dürüstçe nasıl satış yapılır, nasıl müşteri ile ilgilenilir ve nelere dikkat edilmeli, neler alınıp satılmalı, revaçta olan malları bir bir tarif ettik. Ve hiçbir zaman, bizim ekmeğimize mani olur, gibi sakat bir düşünceye girmeden yol gösterdik. Şimdi biz sokaktan çekildik, eğer yetiştirdiğimiz yeni meslektaşlarımız olmasaydı bohçacılık da tamamen biterdi tabi ki.

25 yılın, 1985 ile 2010 arasındaki bu çetin çeyrek yüzyılın bütün anılarını Mükremin Kızılca’ya anlattım.

Bu anılarda bir kelime bile yaşanmamış olay yer almamaktadır.

Biz bohçacı bir aile olarak Konya'nın gerek köylerinde gerek merkezinde girmediğimiz sokak, çalmadığımız kapı kalmamıştır, bize “Konya'nın posta kodu” demelerinin sebebi de budur.

Bu anılarımızda: Konya'da aile yapısını, alışveriş kültürünü, geleneklerini adetlerini, folklorunu, insan sevgisini, hayvan sevgisini, misafirperverliği, bebek ve gelin beklemedeki doyumsuz hazzı ve insanlık adına, Konya adına aklınıza ne gelirse bütün kültürel vakalarımızı bir bir anılarımızla gün yüzüne çıkaracağız, inşallah. Ayrıca yeme-içme ve giyim-kuşam alışkanlıklarımızı, sokak ağzını ve daha nice halk birikimini okuyacaksınız.

Bize böyle bir fırsatı verdiği için, artık ailemizden biri bildiğimiz Mükremin Kızılca’ya samimi olarak teşekkür ederiz.

Gündüz hayal, gece düşüm

Hep bohçadır benim işim

Ağzımda çift altın dişim

Ben bohçacı Ümüşüm.

Bohçacı Ümüş / 06 Mayıs 2024 Konya

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Mükremin Kızılca Arşivi
SON YAZILAR