Mustafa Balkan (Tarih Yazıları)

Mustafa Balkan (Tarih Yazıları)

Sataşma ve sorulara cevaplar

Sataşma ve sorulara cevaplar

  • Kitaplarında tasavvufî terimler ve kelimeleri kullanan Mevlânâ Celâleddin Rûmî’yi anlamak ve anlayabilmek için tasavvuf deryasının içine dalmak gerekir. Herşeyden önce “ihsân”ı iyi anlamak ve kavramak lâzım. Tasavvufa giden yolda “ihsan” önemli bir kilometre taşı. Bu taşa adam akıllı basmadan tasavvuf yolunda nasıl ilerleyeceksiniz ki…

 

 

“Gazeteci Gözüyle Mevlânâ” başlıklı araştırma-inceleme yazımızın sonuna geldik.

Mevlânâ Celâleddin Rûmî, 13. Yüzyılda kaleme aldığı ve yazdırdığı eserleriyle, bizleri, önemli konularda haberdar ederek olayları gâh kıssadan hisse hikâyelerle, gâh beyitlerle, âyet ve hadislerle süsleyerek şiirsel bir anlatımla, akıcı, düşündürücü bir uslûbla ele alıyor.

 

***

Hazret-i Mevlâna’nın Yedi Vaazını ilk defa okuduğumda çok etkilenmiştim. Daha sonraları tekrar tekrar okudum. Halk diliyle ve Türkçe yazıldığı için ve biraz üzerinde araştırma yaparak, âyet ve hadislerin tefsirlerine bakaraktan ne demek istediğini daha iyi anlıyor ve kavrıyorsunuz.

Mesnevî-i Şerîf zaten başlı başına ele alınması gereken çok kıymetli bir eser. Mevlânâ, eserleriyle birlikte her yönüyle ele alınabilecek bir mutasavvıf ve mütefekkir olarak bir eğitimci,  bir sosyolog, bir psikiyatrist, bir hoca, bir muallim yönüyle de değerlendirilebilir.

Mevlânâ’nın Mesnevisinde yer alan – kabak hikâyesinde olduğu gibi- bazı müstehcen anlatıların kendisine ait olduğu inancında olmakla birlikte Ahmet Kayhan’ın dediği gibi, Mevnevî’ye sonradan yerleştirilmiş şeyler olduğu kanısındayım. Kur’ân-ı Kerîm haricinde İsrailiyat’ın el atmadığı kitabın ve değiştirmediği kelimelerin kalmadığı düşünülürse, Mesnevî’ye de sonradan eklemelerin yapılabileceği akla gelen ilk şeydir. Müstehcen hikâyeler bu babtan sayılabilir.

Kaldı ki Mesnevî okumalarını anlayabilmek için iyi bir Bişnevci de olmak gerekiyor.

 

***

Mevlâna hazretlerini o kadar çok seven var ki…

Bu sevginin kaynağının İslâm ve dolayısıyla âyet ve hadisleri ele alırken Hind filozofu Beydeba’nın Kelile ve Dimne’sinden son derece etkilenerek şiirsel bir metodu, o dönemin edebî dili olan Farsça’yı kullanarak ve hikâyelerde hayvanları konuşturması da onun eserlerini son derece çarpıcı kılmasındandır.

Aşk Eri Mevlânâ’nın âdemoğlunun iç yapısına son derece vâkıf ve son derece ruhsal özelliklerini derinlemesine bilen ve bundan dolayı da maneviyat hastanesinin bir hekimi gibi reçeteler yazması da; insana ve insanlığa, İslâmiyet’in ve Peygamber Efendimiz (salat ve selam onun üzerine olsun)’in engin müsamahasını kitlelere ulaştırmada çok güzel ve anlaşılır bir üslûb kullanmasındandır diye düşünüyorum.

Meyveli ağaç her zaman taşlanmıştır.

Bundan dolayı Hazret-i Mevlâna da, bilerek veya bilmeyerek bu taşlardan her devirde nasibini alan mütefekkirlerin başında geliyor.

Ama o, kendisini taşlayanlara karşı hep hoşgörülü olmuş ve fakat, İslâm ve son Peygamber söz konusu olduğunda hiç ama hiç hoşgörülü davranmamış; o taşları atanlar karşısında:

 

“Ay ışığını saçar, köpekse havlar, ulur-durur;

Ay'ın ne suçu var. Köpeğin işi-gücü, huyu-husu budur.

Gökün direkleri Ay yüzünden ışıklanır;

Yeryüzündeki tikenin dibinde uluyan köpek de kim oluyor?”  diyerek ARSLAN kesiliyor.

 

***

Fetullah Gülen’in de ABD’de okullarını açarken barınabilmek adına Mevlâna’yı kullandığını dile getirirken buna cevap niteliğinde Nalan Ataman, twitter hesabından “Fetö’nün Londra’daki camisinin adı Mevlana Rumi. Bu cami etkinliklerinde eşcinsel hak savunucusu TellMama vakfıyla çalışıyor.” iddiasında bulunmuştu. Araştırmak lâzım.

Mesnevî’deki kabak hikâyesini öne süren Nalan, “oğlancılığın anlatıldığı bu iğrenç izahlarda sanat var mı diyeceksiniz? Haslık bu iğrençliğin neresinde?” diyerek bazı sapkın tarikatların, “Rumiliği kullanarak müslümanlara eşcinsel sapkınlık öğretiliyor. Bu oyunlara karşı uyanık olmak gerekir.” ifadelerine yer vermişti.

 

***

Şimdi bu sataşmalara, bu ve buna benzer sorulara nasıl cevap vermek gerekir…

Beyitlerinde tasavvufî terimler ve kelimeleri kullanan Mevlânâ Celâleddin Rûmî’yi anlamak ve anlayabilmek için tasavvuf deryasının içine dalmak gerekir.

Herşeyden önce “ihsân”ı iyi anlamak ve kavramak lâzım.

Tasavvufa giden yolda ihsan önemli bir kilometre taşı. Bu taşa basmadan tasavvuf yolunda nasıl ilerleyeceksiniz ki…

Bir de nefsin mertebelerini bilmek gerekir. Bilmek te yetmez o mertebeleri nefsinizde yaşamanız ve yaşatmanız lâzım gelir.

Şimdi bir derviş, derviş olabilmek için nasıl Ateş-i Bâz Veli’nin matbahından geçiyor ve şu kadar gün hücrede kaldıktan sonra daha değişik imtihanlara tabi tutuluyorsa; tasavvufi terimlerin ne anlama geldiğini öğrenmek için de birkaç fırın ekmek yemek gerektiğini bu insanlara nasıl anlatacaksınız ki…

Hz. Mevlânâ’nın içtiği şarapla bir sakinin sunduğu şarap arasındaki farkı bilemeyenlere; “cennette akan şarap ırmakları”nı nasıl anlatacaksınız ki…

 

BİTTİ.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Balkan (Tarih Yazıları) Arşivi
SON YAZILAR