Erol Sunat

Erol Sunat

Suriyeliler On Yıldır Misafirimiz!

Suriyeliler On Yıldır Misafirimiz!

Suriyeli sığınmacılar 2011 yılının Nisan ayında şehrimize gelmeye başlamışlardı. O yıllarda doğan çocuklar bugün 9-10 yaşlarında oldular.

Adeta dün gibi…

Bugün komşu olduk!

Aynı mahalleli olduk!

Şehrimizin İhsaniye gibi bazı mahallelerinde her on kişiden neredeyse dördü, beşi Suriyeli sığınmacı.  

On yıl önce, şehirlerimizin kapılarını ardına kadar açılması, çok eleştirildi. Uyum konusunda eğitim verilmedi. Uyumun olmadığı yerde uyumsuzluklar baş gösterdi.

Kültür farklılıkları,

Suriyeli sığınmacıların yapmayın, etmeyin denilen konularda diretmeleri,

Olay çıkarmaları,

Olayların yatıştırılması,

Cadde ve sokaklarda daha sonraki yıllarda meydan okumalar,

Kendi şehrimizin sokak ve mahallelerini sahiplenmeleri,

Asıl sahibi gibi davranmaya yeltenmeleri,

Suriye’de çarpışan evlatlarımızın şahadetleri sonrasında,

Bunları genci ne arıyor burada,

Gitsinler kendi vatanlarını kurtarsınlar tepkileri sürdü gitti.

Suriyeli sığınmacılara gösterdiğimiz yakınlıkta ara ara kantarın topuzu kaçırmamız, kendi vatandaşımızı derinden yaraladı.

Hatta, kendi fakir-fukaramız için, bizim Suriyelilere kim görecek, kim bakacak, kim elinden tutacak, kim yardım edecek söylemlerine neden oldu!

 

*****

Kendi sokak ve caddelerimizde gözlerimiz kendi dilencilerini aradı bir ara…

Gelenler, kurum ve mağaza önlerini, sokak ve cadde başlarını tutmuşlar, kendi dilencilerimize neredeyse hayat hakkı tanımamışlardı.

Kafa tutan, bize bakmaya mecbursunuz gibi söylemlerde bulunmaktan da çekinmeyen yaklaşımlar sergileyenleri de vardı.

Aradan birkaç yıl geçtikten sonra, okullarımıza giden Suriyeli çocuklar,

Türkçe konuşmaya, tercümanlık yapmaya,

Büyüklerinin anlatamadıkları konuları anlatmaya çalıştılar,

Bugün çok daha anlaşılır bir biçimde bu işi üstleniyorlar.

Suriyeliler o yıllardan başlayarak, iş-güç sahibi de olmaya başlamışlardı.

Bugün şirketleri var. Üstelik yabancılar içinde en fazla şirket kuranlar yine Suriyeli sığınmacılar.

Önce, yoğun olarak yaşadıkları semtlerin sokaklarında kendi usullerince bakkal dükkanları açtılar, Sonra dönerci dükkanları,

Kebapçı dükkanları açtılar,

Berber dükkanları açtılar.

Müşterileri hazırdı. Kendilerindendi. Müşteri sıkıntısı hiç çekmediler.

Giyim-kuşam mağazaları açanlar oldu.

On yıl gibi kısa bir sürede, kendilerini çarçabuk toparladılar.

 

*****

Birbirleri arasındaki dayanışmayla alışveriş yaparak, ayakta kaldılar. Marketlerden daha düşük fiyatlarda sebze ve meyve satanlar ilgi gördü, müşterileri arttı. Ticaretleri gelişti. Bulundukları yeri daha da sağlamlaştırdılar.

7-8 yıl sonra, Sığınmacılar, yanına Türklerden çalışan almaya başladılar!

Bu şu demekti!

On yıl içinde, Suriyeli Sığınmacıların yolunu açarken, aynı anlayışı kendi insanımıza göstermemiştik!

Zaten misafirler, üç gün sonra gidecekler!

Ne olmuş yani!

Burada kalıcı değiller ya!

Bu türden yaklaşımlar ilk yıllar için geçerliydi.

Şu anda şu kadar yıl içinde geri dönerler diye bir çalışmanın var olduğu bilinmiyor!

Savaş sona erdi, bitti dense, ne kadarı geri döner diye sorular dahi cevapsız!

Çünkü, onlarda öyle bir niyetin var olduğu gözükmüyor!

Bazılarımıza göre ise öyle bir niyetleri burada yaşamaya başladıktan sonra sona erdi!

 

*****

On yıl az zaman değil!

On yılda dikili ağaçları oldu!

On yılda evlilikler yaptılar!

On yılda kolay çözülemeyecek bağlar kurdular!

On yılda misafirken, ev sahibi oldular, iş-güç sahibi oldular!

On yılda, kendi şehrimizi sahiplendiler, yaşam alanlarına varıncaya kadar ortak oldular, şehirlerimize ortak çıkma eğilimlerine girdiler.

On yılda kendilerine neredeyse hazır vatan buldular diyenlerimiz oldu.

Herkes gitsin kendi vatanında otursun, bir on yıl daha geçerse, ne yapacağız diyenlerin sorusu halen cevapsız!

Geriye doğru baktığınızda on yıl ciddi bir süreç!

Kaba bir tahminle şehrimizin onda bir nüfusu Suriyeli sığınmacılardan oluşuyor. Bu oranı yüzde on beşlere kadar çıkaranlarda yok değil.

Bu on yılda, kendi fakir-fukaramızi, garip gurabamızı ikinci plana ittiğimizde çok anlatıldı.

Savunmaya geçenler ise zevahiri edebiyatla, hamasetle, Ensar ve Muhacirun açıklamalarıyla kurtarmaya çalıştılar!

Şehrimizde dahil olmak üzere “Ensar” şehir övgüleri yapıldı.

Muhacirler, o hoş ve duygusal anlatımlara yakışan muhacirlerden değillerdi amma, Konya eski bir Başkent olarak, kollarını açtı gelenlere.

Gelenlerin kimi anladı, kimi anlar gibi yaptı, kimi mecbursunuz demeye getirdi.

Ne mi yaptık!

Sineye çekti birçok şeyi Konya!

 

*****

On yılda, onların aksine kendi insanımız için yeni açılımlar yapamadık, derdimize çare üretemedik. Kendi insanımızın kalbini kırdık, küstürdük!

Evlenmeler oldu. Bu evliliklerden ortak çocuklar doğdu. Gelenlerden Türk vatandaşlığına kabul edilenler oldu.

2018 yılı Ağustos ayı ortalarından itibaren krize doğru yol alan, açmazlarla boğuşan, Pandemiyle birlikte kapanan, dibe vuran, iflas eden, kirasını, vergisini ödeyemeyen kendi esnafımızı ne denli  ihmal ettiğimiz, yalnız ve bir başına bıraktığımız ortaya çıktı.

Anlayabildik mi?

Görebildik mi?

El uzatabildik mi?

Keşke!

Keşke demek ne karın doyuruyor!

Ne problemleri çözüyor!

Ne de yaptığımız yanlışları telafi etmenin kapılarını açıyor.

On yılda kendi insanımıza, en az on defa bakabilir, en az on defa derdin neydi diye sorabilir, ilgilenebilirdik! Bunu yapamazsak, bir sonraki on yılda, her şey için çok geç olacak! Çok geç kalacağız! On yıla varmaz olay çözülür gider diyorsanız da, zaman en iyi ilaç demişler!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Sazan

17 Nisan 2024 Çarşamba 00:02
SON YAZILAR