Mustafa Balkan (Tarih Yazıları)

Mustafa Balkan (Tarih Yazıları)

AİLE ANA-BABA MERKEZLİ OLMALI

AİLE ANA-BABA MERKEZLİ OLMALI

TARİHE YOLCULUK (294)

PROF. SAFFET KÖSE: Aile diye bir derdimiz varsa ve sekülerleşmenin aile üzerindeki etkilerini eğer kıracak isek; o vakit, çocuk merkezli bir aileden ana-baba merkezli aileye geçmemiz lâzım.”

 

Aile elbette önemli bir kurum. Geleneksel Türk-İslâm aile yapımız ise, maalesef zaman içerisinde modern, modernizm, modernite denilen Batı’nın içimize soktuğu çatıştırıcı fikir ve sistemlerin kurbanı olma yolunda hızlı bir çöküş yaşıyor.

Bizim kültürel anlayışımıza göre, dünya “aşağıda” bir varlık olarak algılanıyor iken günümüzde bu tarif  “yukarıda” şeklinde değişmeye başladı. Aslında biz dünyevileşmeye “dünya” algısından başladık diyebiliriz. Dünyaya, eşyaya bakış açımız materyalist bir bakış olmaya başlayınca eşya ve eşyanın tabiatına olan bakış açımız da haliyle değişmeye başladı. Eskiden dünya ve eşya elimizde oynadığımız bir oyuncak gibiydi. Şimdilerde ise biz/bizler onların oyuncağı haline geldik.

Dünyevileşmeyi “aile” gibi çok önemli bir değer ve toplumun bel kemiğini oluşturan bir kurumdan ele alan Prof. Dr. Saffet Köse’yi dinlerken, ailenin vazgeçilmez ve soldurulmaması gerek çiçeği çocuk ve çocuklar ile bu yavruları koruyup kollayan ve imkânları ölçüsünde bir dediğini iki etmeye gayret eden anne ve baba ile çocuk arasındaki ilişkiler yumağı da gözlerimin önünde birden canlanıverdi. Bir insan ve bir gazeteci olarak şahit olduğum kendi efendisini doğuran kadınlar geldi aklıma.

TASAVVUF VE İRFAN OLMADAN KELÂM OLUR MU?

Saffet Köse hoca,  Hz. Mevlâna’nın geldiği Belh şehrinde yaşamış olan devrin ünlü âlim ve sûfilerinden olan Ebû Bekir Verrâk’ın “Kim fıkıh, zühd, tasavvuf, irfan olmaksızın sadece kelâmla yetinirse zındıklaşır. Kim bunların hepsini hayatına tatbik eder ve etmeye çalışırsa o kurtuluşa erer” şeklindeki çok ilginç ifadesini konuşmasında dile getirmişti. Bu sözden hareketle zekâtla ilgili bir misal verdi.

“Şimdi adam geliyor soruyor: “Hocam zekâtımı işçime verebilir miyim?” diyor.  Fıkhi açıdan baktığınızda fakirse tamam verebilirsin diyebilirsiniz. Ama bunun bir başka boyutu da var. O zaman niçin işçini zekât alacak halde bırakıyorsun?! İşte fıkıh Müslümanlığı demek asgari sınıra talip olmak demek. Kur’an-ı Kerim helâl ve tayyibatı emrediyor. Tayyibatı zikredirken helali zikretmiyor. O zaman helal ne, tayyibat ne? Helâl müftüye gider sorarsınız, size helal dediği şeydir. Ama tayyibat dediğimiz şey, vicdanınızın size helâl dediği şeydir. Şimdi vicdan burada nerede? Bu dünya vicdanını kaybetti! İşte sekülerizmin aslıda bu. Sağduyu, vicdan,  irfan, hikmet dediğimiz şeyi kaybettik biz. O sebeple biz yeni baştan bir dindar insan modeli ve dindar kurumlar modeli oluşturacaksak biraz bütüncül bakmamız gerekir diye düşünüyorum.”

saffet-kose-001.jpg

AİLEDEKİ TEMEL SORUN NEDİR?

“Modernitenin ya da sekülerleşmenin birbirinden kopardığı, parçaladığı aile yapısını bizim tekrar değerler üzerinden birleştirmemiz gerekiyor” diyen Saffet hoca, acaba bize ne demek istiyor. Gelin onu dinleyelim:

“Meselâ kadın annedir. Onun yeri var bizim geleneğimizde, kültürümüzde, kaynaklarımızda. Aile içerisinde “baba” diye bir kavram vardı. Bizde çocuk “yavru” idi. Ev “yuva” idi. Şimdi çocuğu alıyorsunuz, koparıyor ve bir kenara koyuyorsun. Sen özgürsün, sen kendini gerçekleştirmen lâzım.  Ondan sonra o yuvada senin lafın geçmiyor. Ve çocuk merkezli bir aile inşa ediliyor. Adetâ birbirinden koparılıyor. Evleri böldük, zihinleri böldük, herşeyi böldük. Şimdi karı-koca ve çocuk, büyükanne (nene), büyükbaba (dede). Şimdi bunları birbirine bağlayan değerleri biz nasıl oluşturacağız? Bunu bulmamız lâzım bizim. Çünkü insanlar bir sistem içerisinde anlam kazanıyorlar. Varlık ta böyledir. Eğer biz aileyi koruyup kollayacaksak, aile diye bir derdimiz varsa; ve sekülerleşmenin aile üzerindeki etkilerini eğer kıracak isek, o değerler bağlamındaki zayıflıkları ya gidermemiz ya da sağlam bir şey oluşturmamız lâzım.

AİLENİN KÜÇÜK HÜKÜMDARI…

Yâni bizim çok önemli bulduğum çocuk merkezli bir aileden ana-baba merkezli aileye geçmemiz lâzım. Eğer bunu yapmazsak aileyi koruyamayız. Açık söylüyorum aile diye bir şey kalmayacak ortada. Çocuk merkezli bir aile inşa ettik. Gerçekten çocuklar şu anda Nevzat Tarhan hocamızın ifadesiyle  “ailenin küçük hükümdarı” haline geldi. Ve herşey çocuğa göre ayarlanmaya başlandı.

Bu parçaların birleştirilmesinden sonra önemli bir şey daha var. Geleneksel otoriteleri değerler sistemi içerisinde o otoriteyi yeniden kurmamız lâzım. Ailede annenin bir görevi var. Babanın bir görevi var. Çocuğun bir görevi var. Veya onların birbirine bağlı olduğu değerler manzumesi var. Anne “anne” gibi, baba “baba” gibi ve çocuk da çocuk gibi olacak.

Kur’an-ı Kerim’e baktığımızda, Hz. Peygamberin hadisi şeriflerine baktığımızda aslında bunları bağlamış birbirine. O değerler sistemi içerisinde nasıl hareket edeceklerine dair net ifadeler buluyorsunuz. Modern kültür bunları örselediği için bunları da iteledi. Kur’ân-ı Kerim diyor ki, “Ailede erkek kavvamdır, kadın itaatkârdır.” (Nisâ/34).  Modern kültüre göre itaat “kölelik” olarak anlaşılıyor. İtaat kölelik demek değil. İtaat dediğiniz şey bütün kurumların vazgeçilmez kavramıdır. Varlıkta hiyerarşi vardır. Evrene bakın bütün varlıklar bir hiyerarşiye göre döner. Kurumsal yapılarda da bu böyledir. Bütün kurumların vazgeçilmez kanunu istişaredir. Bizim kültürümüzde farklılıklar hep bir muhabbet unsurudur, tamamlayıcıdır. Ve ahenk oradan doğar. Aynîleştirmek, değersizleştirmek demektir. Yâni varlık gücünü değerinin farklılığından alır. Şimdi modern kültür dediğimiz şey çatıştırdı o parçacıkları. Kadınla erkeği çatıştırıyor, farklı etnik yapıları çatıştırıyor ve herkesi birbirine çatıştırıyor. Ve kendine göre ve zoraki bir sistem kurdu. Yâni resmî sistemler var. Resmiyet her zaman soğuktur. Onun için resmiyet dışı birtakım güçleri bulmamız lâzım. Topluma yön veren ve krumsal yapıyı güçlü tutan bir kavram var. İşte onlardan birisi muhabbettir. Peki, adalet nedir? Adalet, hak edene hakkını vermektir.  Muhabbetin olduğu yerde ise adalete ihtiyaç yoktur. İşte biz o muhabbeti kaybettik. Onu bulmamızın yolu ise bizim kendi değerler sistemi içerisinde bunu anlamamızdır.”

 

YARIN: Yazar Sema Maraşlı ne dedi de kadın dinleyicilerden çok alkış aldı?

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Balkan (Tarih Yazıları) Arşivi
SON YAZILAR