Erol Sunat

Erol Sunat

Bir İbret Hikayesi!

Bir İbret Hikayesi!

Uzun uzun zaman önce, memleketin birinde sakin ve huzurlu bir şehir, bu şehrinde adaletiyle ve şehre olan hizmetleriyle sevilen ve sayılan bir Vali Paşası varmış.

Ülkenin Sultanı, bir zamanlar oldukça karışık olan bu şehre, özellikle onu çağırarak görevlendirmiş ve demiş ki, bu şehre huzur getireceksin, Ne kadar huzursuzluğu körükleyen varsa, söküp atacaksın.

İşte sana ferman. Vali Paşa fermanı almış öpmüş ve heyetiyle birlikte şehre gelerek işe başlamış.

Bir sene içinde ne kadar huzursuzluk varsa hepsini huzura tebdil eylemiş.

Huzursuzluk çıkaranlardan yakaladığını zindana atmış, karşı koyanları Sultana karşı gelmekten ortadan kaldırmış. Geri kalanlar tebdili kıyafet eyleyip gece karalıklarında şehri terk etmişler.

Şehre huzur gelmiş. Şehrin sokaklarında hangi vakit olursa olsun, insanlar korkmadan dolaşabiliyorlarmış. Hırsızlık vakaları bitmiş. Tüyü bitmedik yetimlerin hakkını yiyenlerin kökü kesilmiş. Haraç toplayanlar, tefeciler, tehditle şantajla insanlarda altın alanlar tövbekar olmuşlar.

Sultan, vezirlerini her topladığında bu şehirde yapılanları ve Vali Paşanın yaptıklarını anlatır, onu örnek gösterirmiş. Vezirler eyvah demişler, Sultanımız, bu Vali Paşayı Vezir yapacak, içimizden biri de gözden düşecek diye endişe ederler, içten içe de Vali Paşaya kinlenirlermiş.

Aradan beş-altı sene geçmiş. Sultan birdenbire vefat etmiş. Yerine geçen büyük oğlu, bir süre sonra, Vali Paşayı Payitahta davet etmiş. Vezirler eyvah demişler, Eski Sultanın vasiyeti var galiba, başımıza belli Baş Vezir olacak.

Vali Paşa, buyurun Sultanım demiş beni emretmişsiniz. Genç Sultan, herkesin huzurunda seni demiş o bulunduğun görevden alıyorum. Sınır boyunda sana ihtiyacım var. Ne dersin? Vali Paşa emrin baş üstüne Sultanım demiş. Nasıl münasip gördüyseniz öyle olsun diyerek çıkmış genç Sultanın huzurundan.

Vezirler derin bir nefes almışlar. İşte şimdi layığını buldu demişler. Gidişi olsun da dönüşü olmasın diye dua edenler olmuş. Haber şehre öyle bir ulaşmış ki, onu sevmeyenler bayram etmişler.

Sever görünenler ise başlamışlar tezvirata…

Ben demiştim, yeni Sultan bunu buralarda tutmaz diye…Sınır kenarında bir şehre vermiş.

Benden ırak ol da, sınıra direk ol demek istemiş belli. Onu çocukluğundan beri zaten hiç sevmezmiş diyorlar.  Gözden düşmek diye işte buna derler. Bir daha böyle bir şehre gelmeyi rüyasında bile göremez.

Bu arada huzursuzluk veren insanlar birer ikişer dönmeye başlamışlar şehre. Onların sinmiş, kendini unutturmuş yardakçıları da hep beraber çıkmışlar piyasaya.

Vali Paşanın yanı başından ayrılmayan, her gittiği yere onunla birlikte gidenlerin birkaçı hariç hiç birisi ortada yokmuş. Sanki yer yarılmışta içine girmiş hepsi. Vefa denen duygu toplamış pılısını-pırtısını çekmiş gitmiş adeta.  

Vali Paşa, çoluğunu çocuğunu çok önceden bir kervanla göndermiş sınır boyu Vilayetine…

Vali Konağının önünde toplanmış bir avuç insan, onu uğurlamaya gelmişler. Yaşlı bir kadın, Paşam demiş, senin gidiş haberini alanlar haber gönderdi. Bunlar sen gittikten sonra meydanı boş bulacak, bize yapmadıkları kötülüğü, yapmadığı zulmü bırakmayacak, ne yapacağız biz?

Uğultular, çırpınmalar, ağıtlar konağın çevresini inletmeye başlamış. Vali Paşanın gözlerinden birkaç damla yaş dökülmüş.

O arada kalabalığı yararak ilerleyen bir adam Vali Paşanın yanına yaklaşmış. Uğurlar olsun Paşa demiş, bak bizi yerimizden yurdumuzdan ettiydin, ne oldu?  Ne geçti eline? Bak geri geldik. Şimdi eskisinden daha güçlüyüz. Artık kalır gidersin sınır boylarında. Bu insanlara da boşu boşuna ümit verme, insanlık bizde kalsın, bak seni uğurlamaya bile geldik diye de konuşmaktan geri durmamış.

Vali Paşam yoluna kurban olayım diyen dalkavuklar, yağcılar, el ovuşturanlar, Paşayı övenler methiyeler yazanlar, yıllarca, senin gibi biri bu şehre gelmedi. İyi ki geldin, iyi ki bu şehrin Vali Paşasısın diye her sohbette Vali Paşaya övgüler yağdıranlar, Paşam senin yolun, bizim yolumuz olsun, sen nereye biz oraya diyen insanlarda dahil hiçbirisi yokmuş, konağın önüne toplanan bir avuç insan arasında.

Vali Paşa insanlarla helalleştikten sonra atına binmiş, yanındaki muhafızlarla birlikte, sürmüş atını çıkmış gitmiş şehirden.

Aradan bir hafta-on gün kadar geçmiş. Yerine kimse gelmemiş. Vali Paşanın düşmanları kalkıp Payitahta varmışlar. Vali Paşayı hiç sevmeyen Veziri bulmuşlar. Yüce Vezirim demişler, Vali Paşa gitmesine gitti amma, yerine kimse gelmedi.. Sakın ola bu adam gerisin geriye gelmesin.

Merak etmeyin demiş Vezir, Vali Paşa yerine vasıl olmuş, onun haberi geldi. Sultanımız bir hal çaresine bakar diye bekliyoruz. Hele sabırlı olun, endişeye mahal yok!

Aradan birkaç gün daha geçmiş. Genç Sultan Vezirleri toplamış. Sınır boyuna gönderdiğimiz Vali Paşa vardı ya demiş. Onun az önce ölüm haberi geldi. Rahmetli Sultan babam onu çok severdi. Bende çok üzüldüm. Sonra da dönmüş, Vali Paşayı hiç sevmeyen Vezire, Vezirim demiş seni yeni bir Vali Paşa verinceye kadar onu aldığımız şehre verelim.  Ahaliyi teselli et. Rahmetli Vali Paşayı çok sevdiklerini işitmiştik. Vezir baş üstüne Sultanım demiş. Huzurdan çıkmış. Hemen şehre özel ulaklar göndermiş.

Vali Paşayı gerçekten sevenler başlamışlar feryat figana, ağıta. Sevmeyenler ise hem bayram etmişler, hem de çok sevdikleri Vezirin geçici de olsa Vali Paşa olarak şehre geleceğini duyunca hazırlıklar yapmışlar.

Birkaç gün sonra Vezir ve yanındaki heyeti şehre gelmiş. Öyle bir karşılama yapılmış ki Vezire, insanlar Sultan geldi sanmışlar. Hırslı Vezirin gözleri kamaşmış, ayakları yerden kesilmiş. Böyle bir desteğim olduktan sonra, Baş Vezir de olurum, hatta belki Sultan bile diye mırıldanmaktan kendini alamamış.

O huzurlu ve sakin şehir, Vali Paşa’nın o şehre gelmeden önceki haline gelmek üzereymiş.

Bir sabah genç Sultan, maiyetiyle birlikte şehrin kapılarında görünmüş... Bu gelişten kimsenin haberi olmamış. Oysa ki, Vezirin ona haber gönderecek yüzlerce adamı varmış Payitahtta.

Vezir alelacele toparlanıp şehrin kapısında genç Sultanı karşılamış. Sultanım demiş, eğer haberimiz olsaydı, sizi böyle mi karşılardık. Bir sürü süslü laf sıralamış amma. Sultan çok gerginmiş.

Birde yanında yüzü sarılı, sadece gözleri meydanda bir adam varmış.

Vezirin gözleri, yıllardır birlikte görev yaptığı Vezir arkadaşlarını aramış. Hiçbiri Sultanın yanında değilmiş. Bu yüzü sarılı adam da kim diye düşündüyse de, üzerinde fazla durmamış…

Sultanı Konağa buyur etmiş… Sultan ise, emir ver ahali konağın önüne toplansın, diyeceklerimi herkes duysun isterim demiş.

Sultanın şehirlerine geldiğini duyanlar Konağın önündeki meydanı doldurmaya başlamış.

Sultan niçin gelmiş, ne diyecekmiş herkes merak içindeymiş.

Sultan yüksekçe bir yere çıkmış.;

Ey ahali demiş, ben yeni Sultanınızım. Rahmetli Sultan babam bu şehri çok severdi. Burada yalnızca kendinin bildiği gönül dostları vardı. O dostların hepsiyle beni daha çocukluğumda tanıştırdı. Bu şehre de en güvendiği insanı Vali Paşa olarak görevlendirmişti. Babamın gönül dostları Vali Paşanın da dostlarıydılar. Mesele şu ki, bu şehir sahipsiz değil. Bu şehir kimsesiz değil. Bu şehirde fakir fukaranın kuru ekmeğine göz dikenin, Tüyü bitmemiş yetimin üç kuruşuna tamah edenin, bu şehirde yaşamaya hakkı yoktur. Göz yumanında, hoş göreninde… Dün gece, bütün çıban başlarını, bütün uğursuzları, bütün haramileri, yol kesenleri, kabadayıları, canileri bu şehrin yolunun üzerinden çektim, yok ettim. Ders ola, ders alına, bir daha cüret edilmeye demiş.

Bir tane kaldı, onu da biraz sonra öğreneceksiniz diye eklemiş. Vezir etrafına şöyle bir bakmış, günlerden beri yanı başında olanların bir tanesi dahi görünürde yokmuş. Başlamış ecel terleri dökmeye…

Genç Sultan, Yüzü sarılı adama, aç yüzünü demiş, herkes seni görsün tanısın. O haini de sen açıkla. Yüzü sarılı adam yüzünü açmış…Ahali birde ne görsün, öldü sandıkları Vali Paşa değil mi? Vali Paşa, Bu vezirin demiş bütün çabası Sultan olmaktı, Sultanımızla böyle bir tertip yaptık. Bütün haber alma kanallarını ona ulaşmadan Sultanımız kesti attı. Mesele bundan ibarettir.

Şehir şehire, Sultan sultana, Vali Paşa Vali Paşaya, Vezir Vezire, ahali ahaliye, harami haramiye, dalkavuk dalkavuğa benzer.

Bir kıssadır anlatılan ki, herkes kendince bir hisse çıkara, gönül koymaya, alınmaya, darılmaya…

Sürçü lisan eylediysek affola…

İnşallah bir başka zaman daha güzel bir hikaye anlatırız.

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR