Prof. Dr. Fikret Akınerdem

Prof. Dr. Fikret Akınerdem

COĞRAFYA KADER Mİ?-2

COĞRAFYA KADER Mİ?-2

Yazımın birinci bölümünde TARIM ve MEDENİYET konusunda çalışmalar yaptığımı, bu manada ilk andan itibaren TARIMIN MEDENİYETLER üzerine etkisini ortaya koymaya çalıştığımı ve bu konu ile ilgili söylenecek tek cümlenin tüm medeniyetlerin tarımdan kaynaklandığını belirtmiştir.    

Durum böyle de olsa tarım-medeniyet ilişkisinin her dönemde her yerde aynı değerde olmamış. Konuya her ikisi de farklı zamanlarda yaşamış İbni Haldun ile J. Diamond’ un tespitleri ve bu tespitlerin çoğunun günümüz insanı tarafından yaşıyor veya yaşatılıyor olması ile de yaklaşalım.   

14. YY da yaşayan ve bir İslam filozofu olan İbni Haldûn “farklı yerde yaşayan insanların siyasi, iktisadi gibi alanlarda neden eşitsiz gelişmişliği” ortaya koyarken insanın yaşadığı yerleri doğudan-batıya, yedi iklim kuşağına bölerek açıklamış. Buradan devamla uygarlıkların gelişimine en elverişli şartlara 3-5 iklim kuşağı arasında olanların sahip olduğunu belirmiş.

Bu tespitler oldukça enteresandı ve günümüzde de insanlığın kaderi ile oynayanlar da bilinmeliydi.

İbni Haldûn, yukarıda belirlediği iklim kuşaklarının uygarlıkların gelişmişliğini belirlediğini açıklarken, ılıman iklim şartlarında yaşayanların, ılıman olmayan iklim kuşaklarına sahip olanlardan gelişmede daha ileri olduğunu ifade etmiştir. Neden böyle olduğunun karşılığı kısaca coğrafi faktörlerdir denilmektedir ve bu da günümüzde “coğrafya kader midir” olarak sorgulanmaktadır.

İbni Haldun, bu sorgulamasını “toplumların eşitsiz gelişimini güneş ışınlarının düşüş açısına göre sıcaklık derecesinden kaynaklandığı” anlayışına göre yapar. Birinci ve ikinci iklim kuşaklarında insanlar siyasi ve iktisadi alanlarda az gelişmiştir. Bu kuşaklarda, güneş ışınlarının yirmi dördüncü dereceye kadar dik gelmesinden dolayı sıcaklıklar yüksektir. Aşırı ısınan havada nem azalmakta, bu nedenle de iklim canlı yaşamına çok da uygun olmamaktadır.

Güneş ışınları, üçüncü, dördüncü ve beşinci iklim kuşaklarında yer alan Akdeniz havzası ve çevresine en uygun şekilde gelir ve bu yüzden avantajlıdır. Bu kuşaktaki insanlar, ılıman iklim sayesinden diğer yerlerdeki toplumlara göre daha iyi gelişmiştir.

Diamond da Akdeniz iklim kuşağının, özellikle Bereket Hilal’in (bugünkü Mezopotamya’ yı içine alan İran’ın batısından Filistin’e kadar uzanan bölge), coğrafi olarak avantajlarını vurgular. Buranın uygun iklime sahip olması ve besin verimi yüksek evcilleştirilebilir bitki ile hayvanların bulunması sayesinde buradaki toplumların diğer yerlerdeki toplumlara göre daha erken yerleşik hayata geçtiğini, böylece diğer yerlerdeki toplumlardan daha hızlı geliştiğini ifade eder. Diamond bu tespitini yaparken aynen İbni Haldun gibi kendi çağındaki toplumların neden farklı bölgelerde eşit olarak gelişmediğini merak eder. 1972 de Yeni Gine adasında kuş göçlerini incelemek üzere gelen Diamond, kafasında bambaşka sorularla adadan ayrılır. Diamond’ı Pulitzer’e götüren bu süreç, yerel bir siyasetçiye sorduğu soruNeden şu anda Avrupalı ve Asyalı halklar zenginlik ve güç sahibi de başkaları değil. Neden Afrika, Amerika, Avusturalya yerlileri gidip Avrupalı ve Asyalıları katledemedi, köklerini kazıyamadı. Hala taş devrinde yaşayan Yeni Gine halkı ile modern Avrasyalı insan arasındaki fark nedir” ile başlar.

Diamond oldukça doğru bir soru sormuştur. Bugün Güney Afrika, Doğu Asya ve Güney Amerika’da Neolitik Çağ özelliği gösteren, yani avcı-toplayıcı çağını yaşayan topluluklar vardı ve de 16. yüzyılın sonlarına kadar dünyanın büyük bölümü buna benzer bir hayatı yaşıyordu, zaten.

İbni Haldun’un iklimlerin insan üzerinde etkisini ortaya koyarken sıcak ve kuru iklimlerin insanı bir nevi uyuşturduğu, bunun aksine iklim açısından daha uygun yerlerde olanların daha aktif olduğunu vurgularken bir nevi “coğrafya kaderdir” diyordu. Diamond’a göre coğrafya avantajını kullanana halklar, kendi coğrafyası dışındaki yerleri işgal etmiş, insanını köleleştirme ya da katletmiştir.

Böylece tarımsa başlayan medeniyet, diğer zenginliklerin ve sektörlerin önünü açmış böylece de son birkaç yüzyılda emperyalistlerin sömürü aracı olmuştur. İşin bir tarafında da bunu yapanlar kendilerini çağdaş ve medeni toplumlar olarak saydırmış, mazlumları ise ilkel toplumlar olarak ilan etmişlerdir.

Konuyu İbni Haldun’un Adaletsizlik Medeniyeti Mahveder, sözüyle bitirelim.  

Güzel ülkemizde, Vatanımızda; özgürce, medeniyetle, adaletle ve sağlıcakla kalın.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Prof. Dr. Fikret Akınerdem Arşivi
SON YAZILAR