Prof. Dr. Fikret Akınerdem

Prof. Dr. Fikret Akınerdem

SİTEM Mİ DESEM, ŞİKÂYET Mİ?

SİTEM Mİ DESEM, ŞİKÂYET Mİ?

Sitem kelimesinin TDK’da “bir kimseye, bir davranışının ya da bir sözünün üzüntü, alınganlık, kırgınlık gibi duygular uyandırdığını yumuşak bir biçimde belirtme, söyleme” olarak belirtilmiş. Sitem içeren bazı örnekler verelim.

Bir dost yemeğine tüm dostların davet edilir, siz yoksunuz. Sitem: Davete bir beni çağırmamışsın.

Yıllardır iyilik yaptığınız birisi sizinle işini bitirir ve taşınır, uzun süre aranmadınız. Sitem: İnsan, kendisine bunca emeği geçen insanı bir kere de olsa arayıp sorar.

Çok sevdiğiniz aşkınızdan sizi ayırırlar; sitem: Bir yudum mutluluğu bize çok gördünüz.

Yıllardır omuz omuza verdiğiniz açlık-susuzluk, varlık-yokluk, makamda-mevkide bir arada olmaya ant içtiğiniz dava arkadaşın yıllar sonra iktidar olur, önemli bir göreve gelir. Siz hâlâ yağlı gömlek, eskimiş parka, kirli pantolon ile davayı kovalarken bir türlü makam ve parayı yakalayamadınız. Evlatlarınız da aynı durumda. Geçim sıkıntınız var. Eh işte, geçinir gidersiniz. Eski dava arkadaşınızı arasınız. Size dönmez, karşılaşırsınız görmez, tanımaz bile. Sitem: Bu kadar da hayırsız olacağını düşünemezdim.

Madde ve makam nimeti arkadaşınızda; dava da, yükü de sizin omuzlarında. Aşılanmışsınız bir kere, aşı tutmuş. Arkadaşınızın çocukları iyi okullar bitirmiş. Bir oğlu Dışişlerinde, biri müteahhit; örtülü kızı ise sonradan görme bir adamla evli. Debdebe içinde yaşarlar. Kızımızın bir eli sigarada, diğer eli son model arabanın direksiyonunda. Kendi gibi İslam sosyetesi ve serpme laiklerle Bağdat caddesinde kafelerde oturur. Canı sıkılınca arkadaş grupları ile lüks arabasıyla sürüş yapar, lastik yakar. Kafede öyle bir kahkaha ki herkes ona döner. Bilerek yapmıştır, kompleksini yenemez. Laikçi ablalar bir başka bakar. Aslında kızımızı hiç hazmedemez, hep açığını ararlar, sevinirler bile kızımızın bu haline. “Hah, şöyle, topluma karışın” deseler de, bu sefer de lüks kıyafetini ve rengini çekemezler.    

En zoru, insanı en çok hırpalayanı da bu. 40 sene önceki dava arkadaşının çocukları varlığın esiri olmuş. Öyle ya! Bırakın dava adamlığını, fakir kaldığınız veya fırsatları kovalamadığınız için o sizden davacıdır. Sitem: “Bunca yıl nerelerdeydin be kardeşim, çeşme akarken testini dolduracaksın”. 

Âşık Seyrani ne diyor;

Hiç çoban koyunu güder mi dağda,

Olmasa gözleri süt, yoğurt, yağda.

Eski Türk filmlerindeki gibi köy kökenli zengin, ziyarete gelen akrabalarından utanırdı. Dava adamının fakir kalması suç. Bundan 50 kadar sene önce milli bir şampiyonun, yıllar sonra çobanlık yaptığına, dava arkadaşları bundan utandığını, buna rağmen şampiyonun hep dimdik durduğunu bilirim.  

Dava adamı mahzun. Belediye başkanı ilgilenmez, vekil umursamaz, bürokrat telefonuna çıkmaz, sonra da ne oluyor yahu bize deriz. İşte bu oluyor. 1976 da Çalışma Bakanlığına çalışırken bir avuç arkadaş grubu olarak O koca Bakanlığı idare etmeye çalıştığımızı yazmıştım. 1978 in başına kadar 1.5 yıllık süreçte kazandığımız çok dostumuzun neredeyse tamamı göstererek bizimle abdest alır, namaz kılardı. 1978 Ecevit Hükümetinin iktidarı ile birlikte ilk gün mescide inen sadece 3 dava adamı olduğumuzu hiç unutmadım. Bugün bile birçok arkadaşımın namazdan öte durduğunu çok iyi bilirim.

Durum çok değişmedi. İstanbul da İmamoğlu’nun gündeme gelmesi ile birlikte bazı arkadaşların ağız değiştirdiğini de bilirim. Laikçiler gibi konuşuyorlar. Bırakın bizimkileri, çevrenize bir bakının,  laikçiler de tavır almaya başladı. Olukça keskinler. Onlara göre iktidarın ucu göründü ya, eski baskıcı tavırlarını daha ileri götürme peşindeler. Benim dava arkadaşım da işbirliğine hazırlık yapıyor; Ola ki?  

Sitem yerine yakınma (şikâyet) da olsa durum aynıdır. Yakınma, bir durumdan duyulan rahatsızlığı ifade eder. Adam gibi ölmek, sünepe olarak yaşamaktan iyidir. Dava adamının kaynağı çile iken, ne yazık ki, sahtekârlar onların sırtına basarak yükselir. Dün olduğu gibi, bugün de öyle.

En kestirmesi “dava adamı olmak, mana adamı olmaktır”. Kalın sağlıcakla.    

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Prof. Dr. Fikret Akınerdem Arşivi
SON YAZILAR