Erol Sunat

Erol Sunat

TÜRKÇE’NİN GÖZYAŞLARINI NASIL GÖRMEZ, NASIL FARK ETMEZSİNİZ?

TÜRKÇE’NİN GÖZYAŞLARINI NASIL GÖRMEZ, NASIL FARK ETMEZSİNİZ?

Karamanoğlu Mehmet Bey o meşhur fermanını yayınlayalı 743 yıl oldu. Türkçenin dirilişi, diriltilmesi, toparlanması, ayağa kaldırılması noktasında güzel teşebbüsler, yerinde gayretler yaşanmadı değil. Ancak gelinen noktada, Türkçemizi kuşatmış olan ayrık otlarından, zehirli sarmaşıklardan bir türlü kurtaramıyoruz.

Şimdilik kaydıyla çabalar cılız, isteksiz, tabiri caizse öylesine babından mücadele ediliyormuş görüntüsü içerisinde.

Karamanoğlu Mehmet Beyi’n Fermanının yanına, fermanlar eklenmiş şüphesiz.

Mustafa Kemal’in Türk Dilini ihya etmek için kurmuş olduğu Türk Dil Kurumu, Cumhuriyet döneminin fermanıdır.

Ya sonrası? Sonrası, bugünkü hazin durumumuz!

Türkçemiz yeniden, yeni bir gayretle, yeni bir diriliş hareketiyle bu kuşatmanın içinden silkinip, kendine ve özüne dönmelidir. Bu konuda yeni fermanlara ihtiyaç vardır.

Ne demişti o meşhur fermanında Karamanoğlu Mehmet Bey;

“Bugünden sonra divanda, dergahda ve bargahta, mecliste ve meydanda Türkçe’den başka dil kullanılmayacaktır.”

Bugün geldiğimiz nokta ne?

Bugünden sonra, Türkçe hariç neredeyse her dili kullanıyoruz!

Dil konusunda, en muhafazakar, en samimi, en dikkatli geçinen şehirlerimiz dahi, başta şehrin dil konusundaki perişanlığını, vurdumduymazlığını ilan eden tabelalara teslim olmuş durumda.

Bugün hem Karamanoğlu Mehmet Beyi, hem de Tük dilini hayata döndürmeye çalışanları çıkmaz sokaklarda arıyoruz!

Türkçeye çıkan bütün yollar, çıkmaz sokaklarla kapatılmış gibi adeta.

Şehirlerimizde asılı tabelaların boylarına, ebatlarına varıncaya kadar müdahale ediyor, şehir estetiğine uymayanları uymaya zorluyoruz amma, esnaf kardeşim, işletme sahibi kardeşim, dükkanının, işletmenin, kafenin adını değiştir, Türkçe koy, değilse, sana ruhsat vermeyeceğim diyemiyoruz!  

Bir zamanlar, Şirketi Hayriye Vapurlarında, Trenlerde, resmi dairelerde asılı bir levha dikkati çekerdi.

“Vatandaş Türkçe konuş!”

 

BİR ZAMANLAR, TÜRK’ÜZ TÜRKÜ ÇAĞIRIRIZ DİYORDUK!

Biz argo ile çıktık yola, kısaltmalı, kelime tasarruflu, internetin bizlerin ve Türkçemizin canına okuduğu yabancı aksanlı lisanıyla kendi dilimizi, dolayısıyla kendimizi de unutarak, neye ve kime benzediğimizi kendimizin de artık bilemediği, hatta tarif dahi edemediği bir şekle ve şemaile büründük!

Konuştuğumuz dil, Ömer Seyfettin’in Kuş Dili hikayesinde anlattığı Efruz Bey karakterinin lisanına benziyor. Kuş dili benzeri acayip bir lisan!

İnsan manasını ve anlamını hiç bilmediği kelimeleri, sırf kulağına hoş geliyor diye, söylenişi güzel diye, herkes beğendi diye işletmesine yada kafesine isim diye koyabilir mi?

Hem de gözünü kırpmadan, ileri-geri düşünmeden yazdırıp koyuyor!

Bu özenti nereden çıktı?

Ya da bu hayranlık?

Yahut bu eğilim?

Türkçe olmayan isimlere, kavramlara karşı tepki koyamayan anlayışlar, Türkçeye hiçbir faydası olmayan hoşgörüler bugünkü halimizin pürmelalidir.

Oluversin, hoş olmamış mı, bu türden yazıların kime ne zararı var diye diye bugünlere gelmedik mi?

Şimdi nerede o sözleri söyleyenler?

Nerede o hoşgörü abideleri?

Nerede o Türkçeyi diri diri mezara koyanlar!

Bir zamanlar, Türk’üz türkü çağırırız diyorduk, şimdi neredeyse türkü bilen, söyleyen kalmadı!

 

BİN YIL ÖNCE BU COĞRAFYAYA TÜRKÇE KONUŞARAK GELDİK!

Tarih Hocalarımız, 26 Ağustos 1071’le birlikte, fethettiğimiz Anadolu’da Türkleştirmediğimiz hiçbir yer kalmadı, dağlara, taşlara, ovalara, yaylalara, şehirlere mührümüzü bastık. Türkçe isimler koyduk, hepsini tek tek değiştirdik diye anlatırlardı.

Kızılırmak, Yeşilırmak, Uzun yayla, Aladağ, Bozdağ, Aksu, Göksu, Alaşehir, Akşehir, Beyşehir, Yenişehir, Karaören, Aktepe, Karatepe gibi nice isimler koyduk  bu coğrafyaya…

Kendine hedef diye 2071 yılını koyan Türkiye, 2071 yılına giderken, ilk önce Cumhuriyetinin yüzüncü yılına doğru, Karamanoğlu Mehmet Bey’den ilham alacağı yeni bir fermanla, Türkçeyi yeni baştan ihya etme ve diriltme hamlesine geç kalmadan başlamalıdır.

Bin yıl önce bu coğrafyaya Türkçe konuşarak geldik. Oğuz’un Üçok ve Bozok koluna mensup 24 Oğuz Boyu ile bir uçtan, bir uca fethettik bu coğrafyayı.

Önce Türkleştirdik, sonra antik çağlarda dahil olmak üzere, etkili Roma kültürünün izlerini taşıyan ne varsa her birine Türkçe isimler koyduk,

Neredeyse bin yıl sonra, eski isimlere, antik isimlerde dahil olmak üzere dayanılmaz, önüne geçilmez bir merak algısı ortaya atıldı. Bu algı teşvik edildi, cesaretlendirildi. Önü açıldı. Küllerinden yeniden doğması için yapılmayan hiçbir şey kalmadı.

Neticede, antik isimler yeniden canlandı. Eskiden parantez içinde o isimler yazılırdı. Şimdi parantez içinde atalarımızın yada kendimizin koyduğu Türkçe isimler yazılıyor!

 

TÜRKÇE YERİNE ÖLÜ ANTİK İSİMLERİ TERCİH ETTİK!

Türkçeyi ihya ediyoruz, edeceğiz diyenlerin, -“ecek”, “-acak” diye diye öteleme ustası olanların kulakları çınlasın!

Atalarımızın güzelim Türkçe isimler koyduğu ne varsa, eski antik isimlerle değiştirildi. Adeta, Avrupa’ya ve meraklı olanlara altın tepsiyle sunulacak hale getirildi. Sonra da, olanlar oldu.

Türkçe isimler yerine, eski ölü antik isimler hem tercih edilmeye, hem de haritalara varıncaya kadar yer almaya başladı. Turistler geldi, turizm patladı. Turizm gelirleri çağ atladı derken, olan Türkçeye oldu.

Batılı araştırmacılar yüzecek göl arıyorlardı. Denizlerimizi kulaçlamaya, coğrafyamızı arşınlamaya başladılar. Bizim yazarlarımız yeni açılımla ilgili dünya kadar yazılar yazdılar. Karşı çıkanlar, azınlıkta kaldı. Yazıları okunmadı. Söylemek istedikleri dinlenmedi. Bazı cesur Kültür Bakanları güzel ve yerinde hamleler yaptılar, ancak arkası gelmedi.  

Bugün gelinen nokta, Türkçeden olabildiğince kaçan, uzaklaşan, çocuğuna dahi Türkçe isim koymayı düşünmeyen bir anlayış tarzı geliştirmiş olmamız. İşin en acı ve hazin tarafı da burası!

 

KARAMANOĞLU MEHMET BEY TÜRKÇENİN OLMADIĞI YERE NİÇİN GELSİN?

Türkçeyi sevdirmezseniz, üzerinde durmazsanız, önceliği olan her alanda, öteler, sırası değil, vakti zamanı gelince gündeme alırız, benzeri yaklaşımlar sergilerseniz işin olacağı budur!

Bir zamanlar Çin Denizinden, Adriyatik kıyılarına kadar tek bir dil bilmeniz yeterliydi.

O dil, Türkçeden başka bir dil değildi.

Bu gerçek, Batının hiçbir zaman hoşuna gitmedi. Bunu yıkabilmek için yüzyıllarca uğraştılar, çabaladılar ve kendi coğrafyamızda, kaybettiğimiz, kendi ellerimizle çıkmaz sokaklarda, çıkış yolu arattırdığımız Türkçemizi arıyoruz.

Elimizde ferman, aman da aman! Karamanoğlu Mehmet Beyi andık!

Karamanoğlu Mehmet Bey niçin gelsin Türkçenin olmadığı, Türkçenin bulunmadığı, savunulmadığı, konuşulmadığı kürsülere, meydanlara!

İşte onun içindir ki, adı var, kendi yoktu! Fermanı okundu, o ferman en çok Türkçeye dokundu. Ancak, hiç kimse bu dokunmayı anlayamadı, anlamak istemedi!

Ey Türk Milletinin evlatları! Türkçe’nin gözyaşlarını nasıl görmez, nasıl fark etmezsiniz?

 

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Sazan

17 Nisan 2024 Çarşamba 00:02
SON YAZILAR